top of page

Öldürüyor ama iyi biri

huzursuz.jpg

Bu hafta, birbirine benzer iki haberle sarsıldık. Birinde bir adam, söylenenlere göre sevgilisi var diye lisede okuyan kızını öldürüp yolun kenarına atıyor. DiÄŸerinde üniversite öÄŸrencisi bir genç, eÅŸi tarafından dövülen bir kadını kurtarmaya çalışırken katil oluyor.

 

Haberlerin daha da sarsıcı tarafı; iki olayda da kadınların ÅŸiddet uygulayan erkekleri savunması. Ä°lk olayda kızını kaybeden kadın, eÅŸinin kızını öldürdüÄŸünü ama aslında iyi birisi olduÄŸunu haykırırken, diÄŸer olayda dayak yiyen kadın, sevgilisinin 19 suç kaydı olmasına raÄŸmen iyi biri olduÄŸunu savunuyordu.

 

Bu da sosyal medyada çoÄŸunlukla ÅŸaÅŸkınlık ve kızgınlıkla karşılandı. Bu iki olayın detaylarını bilmiyorum, farklı nedenleri olabilir. Ancak kadınların neden kendilerine ÅŸiddet gösteren erkeklerle kalmaya devam ettiÄŸi ve onları savunduÄŸu zaten sıklıkla tartışılan bir konu.

 

"Neden terk edemiyorlar? " sorusuna bugüne kadar bulunan yanıtlar ataerkil kültür, ekonomik özgürlüklerden, çocukların hayatlarından endiÅŸe duymaya, düÅŸük özsaygıdan, madde bağımlılığına, antisosyal kiÅŸilik bozukluÄŸundan çocukluk travmalarına kadar geniÅŸ bir yelpazede tanımlanıyor.

 

Ama neden kendilerine ÅŸiddet uygulayan insanları savundukları konusunda verilen yanıtlar bu kadar çeÅŸitli deÄŸil. Bu cevapların en önemlisi: kendiliÄŸin yıkımı.

 

Bu tip olaylarda aklımızda tutmamız gereken ÅŸey, ÅŸiddet maÄŸduru insanların benliklerinin ve kendiliklerinin yoÄŸun bir aşınmaya uÄŸradığı gerçeÄŸi. Sürekli bir ÅŸekilde ÅŸiddet, aÅŸağılanma, deÄŸersizlikle kiÅŸiliÄŸi deÄŸiÅŸtirilmiÅŸ insanlardan, kendini koruyabilme içgüdüleri tarumar edilmiÅŸ insanlardan bahsettiÄŸimizi unutmamalıyız.

 

Kurtlarla KoÅŸan Kadınlar’da Clarissa P. Estes ÅŸöyle diyor:

 

“Ä°çgüdüler zedelendiÄŸinde insanlar üst üste gelen saldırıları, kendilerine, çocuklarına, sevdiklerine, ülkelerine, hatta tanrılarına yönelik adaletsiz ve yıkıcı eylemleri “normalleÅŸtirirler.”

 

Peki bir bireyin içgüdülerini zedeleyip ondan nasıl her ÅŸeyi normalleÅŸtiren bir kurban yaratabiliyorlar?

 

Bunun için ünlü psikiyatrist Robert Jay Lifton'un "beyin yıkama adımları" ve " Clarissa Estes'in "Kurtlarla KoÅŸan Kadınlar"ından yararlanabileceÄŸimize inanıyorum:

 

 

A. KENDİLİĞİN YIKIMI

 

Kendilik: Kendilik; kavramsal olarak bireyin deneyim ve çevresini yorumlamasıyla kendine yönelik kazandığı bakış açısıdır. (ÇelenkoÄŸlu, 2011).

 

Birey içinde bulunduÄŸu ortamda kendiyle ilgili elde ettiÄŸi bütün verileri kullanarak kendisi hakkında bir deÄŸer sistemi oluÅŸturmakta bu da kendilik ÅŸemalarının oluÅŸumuna etki etmektedir. (Çelik, 2010).

 

Kendilik; kim olduÄŸumuzun cevabıdır. Bireyin ‘ben kimim?’ sorusuna vereceÄŸi yanıtların her biri ve bu yanıtların yarattığı duygular kendilik ÅŸemasındaki bilgilerdir (Demir, 2017).

 

 

1. Adım: Kimliğe Saldırı:

 

“ Kadınlar, hayatlarının kapılarını açıp onun ücra köÅŸelerindeki katliamı incelediklerinde, çoÄŸu zaman en önemli düÅŸ, hedef ve umutlarının azar azar öldürülmesine izin verdiklerini görürler. Orada cansız düÅŸünceler, duygular ve arzular bulurlar; bunlar bir zamanlar hoÅŸ ve vaat edici olsa da, artık kanları çekilmiÅŸtir."

 

- Kurtlarla Koşan Kadınlar

 

 

Kurbanın kimliÄŸini oluÅŸturan, onun kendisine dair inançlarına yönelik sistematik saldırıyla baÅŸlıyor her ÅŸey. “Sen inandığın gibi biri deÄŸilsin.” parantezine alınabilecek bu saldırılarla kurbanın arkasına dayandığı deÄŸerler parçalanıyor:

 

"Akıllı mı sanıyorsun kendini? En ufak bir ÅŸeyi bile akıl edemiyorsun sen." "Ä°yi bir anne olduÄŸunu mu düÅŸünüyorsun? Sen berbat bir annesin." "Güzel olduÄŸuna mı inanıyorsun? Çok çirkinsin." "Çalışkan olduÄŸunu mu sanıyorsun? Ä°ÅŸe yaramazın tekisin." "Ben olmasam kimse bakmaz senin yüzüne."

 

Haftalar, aylar, yıllar süren bu iyi iÅŸlenmiÅŸ saldırılar nedeniyle kurbanın ilk savunması çöker, kendine yönelik inancı zayıflar, eskiden duyduÄŸu güç hakkında artık ÅŸüphelenmeye baÅŸlar. Dolayısıyla temelleri sarsılır.

​

 

2. Adım: Suçluluk Duygusu YerleÅŸtirme

 

" Kendinden nefret etmeye neden olan bütün ertelemelerin, itilip bastırılan ve irinleÅŸen bütün utanç duygularının, ÅŸiddetle ihtiyaç duyulan tüm yeni baÅŸlangıçların ve uzun zamandır geciken tüm sonların bir çözüme kavuÅŸturulmaması bundandır. Yok edicinin pusuda bekleyip iÅŸ gördüÄŸü her yerde, her ÅŸey yoldan çıkar, yerle bir edilir ve boynu uçurulur. "

 

- Kurtlarla Koşan Kadınlar

 

 

Saldırgan hem psikolojik hem de fiziksel saldırılarında git gide ustalaşıyor, çünkü artık neyin daha fazla acıttığını biliyor. Bu adımın temel olgusu saldırganın bu davranışlarının suçunu kurbana atabilmekte yatıyor. Åžöyle diyor saldırgan:

 

“Bana bunları yaptırdığına inanamıyorum.” “Senin yüzünden neye dönüÅŸüyorum böyle.” “Hepsi senin suçun.” “Cevap verip sinirlendirmeseydin ben de seni dövmek zorunda kalmazdım.”

 

Mental olarak güçlü bir insanın üzerinde belki de hiçbir tesiri olmayacak bu sözler, savunması çökmüÅŸ, psikolojik ve fiziki ÅŸiddetle benliÄŸi aÅŸağılanmış kurbanın zihninde tohumlar bırakıyor ve gün be gün serpiliyor; önce suçluluk duygusu, sonra da utanca dönüÅŸerek.

 

 

 

3. Adım: Kendine İhanet

 

" Kadınların garip olanı aÅŸağılamasını, yeni ve olaÄŸan dışı olandan kuÅŸku duymasını; ateÅŸli, coÅŸkulu, yenilikçi olandan kaçınmasını; kiÅŸisel olanı kiÅŸisellikten ayırmasını yüreklendiren herhangi bir grup, toplum, grup ya da örgüt, bir ölü kadınlar kültürü istemektedir. "

 

- Kurtlarla Koşan Kadınlar

 

Saldırganın saldırılarının nihai amacı güç kazanmaksa, en önemli görevi kurbanın kaçmamasını saÄŸlamak. Bu yüzden en kritik aÅŸama bu: kurbanın kendisine ve sevdiklerine ihanet etmesini saÄŸlamak. Onu kurtaracak köprüyü sonsuza dek yıkmak.

 

Saldırılardan örselenmiÅŸ ve utanç duyan kurban, saldırıları azaltmak adına kendine ihanet ediyor: “Haklısın” diyor, “sürekli kafamı karıştıran annemle görüÅŸmemeliyim.” “Haklısın, kıyafet konusunda daha dikkatli olmalıyım.” “Haklısın, okumak veya çalışmak yerine çocuklarıma bakmalıyım.” “Haklısın, kazandığım parayı sana vermeliyim, sen daha doÄŸru harcarsın.”

 

 

4. Adım: Kırılma Noktası

 

" Bir kadın fazlasıyla “iyi yetiÅŸmiÅŸ” olmaya razı olduÄŸunda, bu itkilere yönelik içgüdüleri azar azar en karanlık bilinçdışına, otomatik olarak ulaÅŸabileceÄŸi bölgenin dışına itilir. Bu durumda, içgüdülerinin zedelenmiÅŸ olduÄŸu söylenir. Ä°çgüdüsü zedelenmiÅŸ kadının seçim gücü yoktur. OlduÄŸu yere saplanır kalır. "

 

- Kurtlarla Koşan Kadınlar

 

 

Kendine karşı sevgi ve saygı beslemeyen, içi utançla dolu, arzularından uzaklaÅŸtırılmış ve sevdiÄŸi ÅŸeylere ve insanlara ihanet etmiÅŸ kurban ÅŸöyle soruyor artık “ben kimim, neredeyim, ne yapıyorum.” Ve bir cevap bulamıyor. Çünkü cevap verecek mekanizmalar çoktan örselenmiÅŸ, yardım edecek insanlar uzaklaÅŸtırılmış.

 

Ä°çiyle dışı arasındaki çatışma sinir hastalığına yol açıyor ve kurban kendisini daha hasta, zavallı ve bıkkın görüyor. Bu sayede artık saldırgan gerçekleri bile deÄŸiÅŸtirebiliyor. “Hayır” diyor saldırgan. “Senin dediÄŸin gibi olmadı.” “Her ÅŸeyi yanlış anladığın gibi bunu da yanlış anlıyorsun.” “Aslında bugüne kadar olan ÅŸey ÅŸu...”

 

 

Ve ilk plan tamamlanır. Artık ortada bir “kendilik” kalmamıştır. Ä°kinci safhaya geçer:

 

 

 

B. UMUDUN SÜREKLÄ° TUTULMASI

 

 

5. Adım: HoÅŸgörü ve Sevgi Kırıntıları

 

"Hambre del alma, acıkmış bir ruh halinde olmak, merhametsizce aç bırakılmaktır. O zaman bir kadın kendisini tekrar canlı hissettirecek herhangi bir ÅŸeyin açlığıyla yanar. Tutsak düÅŸen bir kadının aklı başında deÄŸildir ve iyi olsun olmasın, özgün hazineye benzer gibi görünen her ÅŸeyi kabul eder."

 

- Kurtlarla Koşan Kadınlar

 

 

Saldırgan, ara ara verdiÄŸi sevgi kırıntılarıyla, acı çeken kurbana kurtuluÅŸ reçetesini de sunuyor. Ä°liÅŸkilerinin baÅŸlarında gayet sıradan gelebilecek bir gülümseme, kucaklama, hatta ufak bir yardım ÅŸimdi bu özdeÄŸeri sıfırlanmış kurbanın içinde bir minnet duygusu yaratıyor. O kadar karanlık ki içi, güneÅŸ gibi doÄŸuyor böyle kısa süren bir ısı dalgası. Büyük bir umuda dönüÅŸüyor içeride.

 

“Acaba” diyor, "doÄŸru davranırsam... Bu ışıktan daha fazla alabilir miyim?”

 

 

 

6. Adım: İtirafa Zorlama

 

" Birçok kadın, bir tutsaklık durumunda bir ölçüde kendini idame ettirebilir, ama bir yan hayat ya da dörtte bir hayat, hatta n’de bir hayat yaÅŸar. Ä°dare edebilseler de, hayatlarının sonuna doÄŸru giderek çoraklaÅŸabilirler. Kendilerini çaresiz hissedebilirler ve çoÄŸu zaman hiçbir insanın yardıma gelmemesi üzerine durmadan aÄŸlayan bir bebek gibi ölümcül bir suskunluÄŸa gömülebilir ve umutsuzluÄŸa düÅŸebilirler. Ardından yorgunluk ve boyun eÄŸiÅŸ gelir. Kafes kilitlenmiÅŸtir. "

 

- Kurtlarla Koşan Kadınlar

 

 

 

Ve kendiliÄŸe dair son kale de böyle yıkılıyor. Bütün sorumluluk saldırgandan kurbana geçiyor artık: “Gerçekten, iyi bir sevgili, iyi bir eÅŸ olduÄŸumda ilgisini ve sevgisini esirgemiyor benden" “Onu çıldırtan benmiÅŸim demek ki, hatalı fikirlerim ve davranışlarım."

 

Süreç boyunca ilk kez kurban içinde yaÅŸadığı utanç ve acıdan kurtulma ÅŸansı olduÄŸunu öÄŸreniyor ve kumar hastasıyla aynı kaderi yaÅŸamaya baÅŸlıyor; bir avuç dopamin, ödül merkezindeki minik bir kıpırdanma için, her ÅŸeyi kabul edecek duruma geliyor.

 

7. Adım: Utancın DönüÅŸtürülmesi

 

" Birçok kadın Mavisakal masalını harfi harfine yaÅŸamıştır. Henüz yok ediciler konusunda safdilken evlenen bu kadınlar, hayatlarına yıkım getiren birini seçerler. Bu kiÅŸiyi sevgiyle “iyileÅŸtirme”ye kararlıdırlar. Bir ÅŸekilde evcilik oynarlar. Vakitlerinin büyük bir kısmını, “Sakalı aslında o kadar da mavi deÄŸil,” diyerek geçirdikleri söylenebilir."

 

- Kurtlarla Koşan Kadınlar

 

 

Saldırganın ara ara verdiÄŸi umut kırıntılarıyla beslenen kurban, saldırıldığında hatalı olduÄŸunu biliyor ama neden hatalı olduÄŸunu anlayamıyor. Bir önemi de kalmıyor.

 

Gerçekle arası açılmış, içsel yargılama mekanizmaları bozulmuÅŸ artık, saldırganın doÄŸrularını doÄŸru kabul ediyor ve eski kimliÄŸine dair saldırganla arasında ne kadar fark varsa hepsinden kurtulmaya baÅŸlıyor.

 

Hayatına, reddettiÄŸi ve nefret ettiÄŸi eski kimliÄŸi yerine aldığı yeni kimliÄŸi, saldırganın doÄŸruları, yanlışları, dayakları, küfürleri ve ara ara aldığı sevgi ve onaylanma kırıntıları döngüsüyle devam ediyor.

 

 

 

 

Bu nedenledir ki, ÅŸiddet maÄŸduru kurbanların, kendilerine ÅŸiddet gösteren eÅŸleri hakkındaki olumlu yorumları duyduÄŸumuzda sıklıkla gördüÄŸümüz ÅŸey cehalet, aptallık veya saflık deÄŸil; saf çaresizliktir. Karşımızda ruhu örselenmiÅŸ, kiÅŸiliÄŸi deÄŸiÅŸtirilmiÅŸ bir varlık vardır.

 

EÄŸer benzer bir ÅŸekilde ÅŸiddete uÄŸruyorsanız, Türkiye'de Mor Çatı gibi derneklerin olduÄŸunu ve çok baÅŸarılı iÅŸler yaptığını unutmayın:

 

Çünkü yine Kurtlarla KoÅŸan Kadınlar'da yazdığı gibi:

 

" Bir kadın, kültürün ve yeryüzünün parçalanmasını bir gecede durduramayabilir, ama kendi bedenine bunu yapmayı bırakabilir. "

 

​

Alıntılar: Clarissa P. Estes - Kurtlarla Koşan Kadınlar

Robert Jay Lifton - Thought Reform and The Psychology of Totalism

​

Yazının orijinali: Öldürüyor ama iyi biri

Öldürüyor ama iyi

Ünlü bir erkek neden tecavüz etsin ki

metoo.jpg

Kobe Bryant’ın öldüÄŸünü gördüÄŸümde bir ÅŸok dalgasıyla sarsılan bedenim bu helikopter kazasında kızının da öldüÄŸünü duyunca iyice ürperdi. Kendimi onunla ve kızıyla ilgili hüzünlü videolar izlerken buldum. Sonra New York Times’taki bir haberde onun tecavüz ile ilgili bir davası olduÄŸunu hatırladım.

 

Dava ile ilgili detayları zaten her yerde bulabilirsiniz. Burada önemli olan, kadının verdiÄŸi ifadeye uyacak ÅŸekilde boynunda morluklar, vajinasında zorlama ve kanama, Kobe’nin kıyafetinde kadının kanı gibi delillerin bulunması. Kobe Bryant da önce reddediyor, sonra isteyerek yaptıklarını belirtiyor. Kadın her ÅŸey lehine olmasına raÄŸmen davadan çekiliyor.

 

Birçokları bunun nedeninin avukatların kadının ismini sızdırması ve yüz binlerce Lakers taraftarının kadını tehdit etmesi olarak görse de, bazıları da kadının para koparmak için yalan söylediÄŸine inanıyor.

 

Benim asıl ilgimi çeken ise EkÅŸi Sözlük’te “Kobe Bryant Tecavüz Davası” baÅŸlığında ÅŸöyle bir yorum görmem:

 

“birine tecavüz etmeye hiç ihtiyacı olmayan kiÅŸilerle ilgili ortaya atılan tecavüz iddialarının istisnasız hepsinin arkasında yalancı ve düzenbaz bir kadın yatar.”

 

Biraz daha devam eden bu entry, o başlığın en beğenilen entrysiydi.

 

Burada ortaya atılan sav ÅŸu: Tecavüzlere, buna ihtiyaç duyan insanlar tarafından kalkışılır.

 

Åžöyle bir mitle ilgilidir bu: Cinsel açlık çeken ve bu açlığı dilediÄŸi gibi doyuracak gücü olmayan erkekler tecavüz eder.

 

Oysa tecavüz vakalarının çok azında baÅŸrolde cinsel hayatı olmayan bir erkek vardır.

 

BaÅŸta çocuk tecavüzleri olmak üzere tecavüzcülerin çoÄŸu evli veya cinsel hayatı aktif olan kiÅŸilerdir. 13 yaşında aynı köyden 28 kiÅŸi tarafından tecavüze uÄŸrayan N.Ç. ve tecavüz edilip öldürülen Özgecan Aslan vakalarında olduÄŸu gibi.

 

ÖrneÄŸin, Cinsel Åžiddeti Anlamak kitabının yazarı Diana Scully’nin yaptığı araÅŸtırmalar neticesinde bulguladıkları ÅŸunlardır:

​

- tecavüzden içeri girmiÅŸ erkeklerin çoÄŸu (% 89) her hafta karşılıklı rızayla iki kere cinsel iliÅŸkiye giriyordu.

​

- tecavüzcülerin sadece % 13’ü yaşıtlarına göre daha az cinsel deneyime sahip olduklarına inanıyordu.

​

​

Ortaya atılan sav, ayrıca ÅŸunu destekliyor: güçlü, zengin ve ünlü insanlar, zevklerini diledikleri gibi tatmin edebildikleri için onların tecavüz etmeye ihtiyaçları yoktur.

 

Oysa tarihimiz, geçmiÅŸte etrafında yüzlerce cariyesi olduÄŸu halde tecavüz eden krallarla; bugünse, etrafında yüzlerce olanağı olduÄŸu halde ÅŸirket içindeki alt kademedeki çalışanlarını taciz / tecavüz eden yöneticilerle dolu.

 

Suçlular üzerine birçok kitap yazmış Stanton Samenow, tecavüzcü yöneticiler hakkında ÅŸöyle diyor:

 

Cinsel suçlar diyoruz ama konunun seksle pek ilgisi yok. Åžirket içinde alt kademediki kadınlara tecavüz eden yöneticilerin çoÄŸu cinsel açlıklarını doyuramayacak kiÅŸiler deÄŸiller. Bu tecavüzcüler genellikle sık sık ama sığ bir ÅŸekilde iliÅŸkiye giren erkekler. Ne kadar güçlü hissederlerse kendilerini o kadar karşı konulmaz ve etkileyici görüyorlar. Kendilerinden düÅŸük kademedeki her kadının kendilerini arzuladığına inanıyorlar. Karşısındaki kadınların gülümsemesi, kıyafetleri, makyajı onlara davetiye gibi geliyor. Zaten içten içe bu kadınların iÅŸlerini kaybetmemek, kariyerlerini baltalamamak ve kimsenin onlara inanmayacağından korktukları için susacaklarını biliyorlar.

 

Sanırım Kobe Bryant‘ın olayında olan da buna benzer bir ÅŸey. Çünkü kadının davayı geriye çektiÄŸi gün, Kobe de kadından özür diliyor ve ÅŸöyle diyor:

 

Bana göre aramızdaki ÅŸey tamamen karşılıklı rızayla olmuÅŸ olsa da, bugün anlıyorum ki karşımdaki kadın bunu asla böyle görmemiÅŸ. Onun ne hissedebileceÄŸini ÅŸimdi anlıyorum.

 

Sonuçta Kobe ile ilgili gerçeÄŸi öÄŸrenemeyeceÄŸiz. Ama tecavüzün seks ihtiyacından çok güç ve hakimiyetle ilgili olduÄŸunu, bu nedenle en güçlü ve en ünlü erkeklerin de tecavüze kalkışabileceÄŸi gerçeÄŸini unutmamalıyız.

 

​

Alıntılar:

 

Diana Scully - Cinsel Åžiddeti Anlamak

Stanton Samenow - The Thinking Processes of Sexual Predators

​

Yazının orijinali: Ünlü bir erkek neden tecavüz etsin ki

ünlü bir erkek neden

Ünlü erkeklerin ÅŸiddeti

ünlü erkek.jpg

"Ne zannediyorsunuz, mesela bu kadın, çocuk, hayvan döven, öldürenlerin 3 kolu 5 bacağı mı var? Hepsi toplumdan soyutlanmış psikopatlar mı? Asla! ÇoÄŸu çevresinden saygı, sevgi, takdir gören birileri. Önümüzdeki örnekte olduÄŸu gibi."

 

Hazal Kaya'nın Ozan Güven'le ilgili dünkü twitter iletisi, sosyal medyada epey konuÅŸuldu.

 

Ünlü erkeklerin, partnerlerine ÅŸiddet konusunda sıradan erkeklerden bir farkları var mı? Görünen o ki, güdülenme konusunda deÄŸil sahip oldukları avantajlar konusunda var. Önce güdülenme kısmına bakalım:

 

 

Partnerlerine karşı ÅŸiddete baÅŸvurmuÅŸ ünlü kiÅŸilerle çalışan Steven Stosny, bu kiÅŸilerin sıradan insanlardan farkı olmadığını söylüyor:

 

“Daha zengin, bilgili ve prestiji olabilirler ama konu karşındakine zarar vermek olunca aynı nedenlerden dolayı güdülenirler. Utançtan ve zarar görme korkusundan kaçınma.”

 

Stosny’e göre partnerlerine psikolojik veya fiziksel ÅŸiddet uygulayan ünlülerin bazı ortak özellikleri bulunuyor.

 

Kırılgan benlik: Çevresindeki insanlar tarafından pohpohlanmaya daha alışkın olduklarından kendilerine yönelik olumsuz sözlerden ve eylemlerden dolayı kolayca aÅŸağılanmış hissederler.

 

Zayıf öz-düzenleme: Kendi kendilerini neÅŸelendirmede veya sakinleÅŸmede zayıflar. Bu nedenle neÅŸelenmek veya sakinleÅŸmek için bir dış etkene, yani partnerlerine (veya sakinleÅŸtiricilere / uyuÅŸturuculara) ihtiyaç duyarlar.

 

HakediÅŸ inancı: Sahip oldukları prestij ve ün sayesinde her zaman en iyisini hak ettiklerine inanırlar. Böyle hissetmediklerinde bunu birisinin suçu olarak görürler.

 

Taraflı gözlem: Normal zamanlarda olmasa da, tartışma esnasında karşısındakilerin bakış açısını anlama yetenekleri düÅŸük. Kendi yapmış oldukları hataların farkına varmadan sadece karşısındaki insanların hatalarını görürler. Bu nedenle ne yapsalar, saldırmış gibi deÄŸil, misilleme yapmış gibi hissederler.

 

DüÅŸük empati/merhamet: Kendilerinin paylaÅŸtığı kırılganlıklar hakkında merhametli olsalar da, paylaÅŸmadıkları kırılganlıklar hakkında merhamet geliÅŸtirmekte baÅŸarısızlar. ÇoÄŸunlukla, "benim yaptığım bana yapılsaydı ben kırılmazdım" diye düÅŸünüp buna göre hareket ederler.

 

Ünlülerin sıradan insanlardan farkı ise kendilerini istisna olarak görmelerinde yatıyor. Liderler ve etik davranışlar konusunda uzman akademisyen ve filozof Terry Price bunu "istisna yaratıcıları" olarak adlandırıyor:

 

"Ä°nsanlar, prestij kazandıkça, yanlış davranmalarına izin veren (monopoly oyunundaki gibi) ücretsiz bir geçiÅŸ kartı almaları gerektiÄŸine inanmaya baÅŸlıyorlar. Yakalanmaları halinde, sahip oldukları güç, prestij ve servet sayesinde kurtulabileceklerine inanıyorlar. Gerçekten de aynı suçu iÅŸleyen sıradan insanlara göre pek azı hapse giriyor ve daha düÅŸük cezalara çarptırılıyorlar."

 

Tarihin upuzun bir dönemi için bu doÄŸru olsa da, son yıllarda özellikle sosyal medyanın etkisiyle dünyanın geliÅŸmiÅŸ ülkelerindeki bazı prestijli erkekler de artık iÅŸledikleri suçların sonuçlarından kolay kolay kurtulamıyorlar.

 

Çünkü devlet mekanizmasının cezalarından kaçsalar da, daha görülür oldukları için toplumsal yaptırımlardan kaçamıyorlar.

 

Alıntılar:

 

Steven Stosny - Almost Infamous: Celebrity Abusers and Their Unknown Counterparts

Terry Price - Understanding ethical failures of leadership.

​

Yazının orijinali: Ünlü erkeklerin ÅŸiddeti

Ünlü erkeklerin şiddeti

Åžule Çet davası ve tesadüfler

şule çet davası.jpg

Dün, Åžule Çet Davası nihayet sonuçlandı; ÇaÄŸatay Aksu'ya verilen müebbet ve Berk Akand'a verilen 8 yıl 9 ay hapis cezaları onandı.

 

Ä°ki yıl süren dava, Çet ailesi avukatına komplo kurulup gizlice ses kaydının alınmasından, “o saatte plazada iki erkekle ne iÅŸi varmış?” algısı yaratmak için internete sızdırılan kamera görüntülerine kadar ülkemizdeki hukuk etiÄŸini de gözler önüne serdi.

 

Davanın içinde, adalet sistemimizin kemikleÅŸmiÅŸ sorununu gösteren "tesadüfler" de vardı.

 

1989 yılında Ulucanlar Cezaevi'nde gördüÄŸü çarmıha gerilme iÅŸkencesinde kolu kırılan Kutay Meriç, adli tıpa götürülür. Doktor “saÄŸlam” raporu verir. Oysa yapılan iÅŸkenceler daha sonra mahkemede tescillenir ve iki polis memuru 4.5 yıl ceza alır.

 

SaÄŸlam raporu veren doktor ise davada suçlu bulunmaz, ancak Ankara Tabip Odası tarafından 9 ay meslekten men edilir.

 

2010 yılında Siirt'te öÄŸretmenlik yapan Esin GüneÅŸ, ÅŸiddet gördüÄŸü iddiasıyla eÅŸine boÅŸanma davası açar. Dava sürerken cansız bedeni bir uçurumun dibinde bulunur. EÅŸi, “pikniÄŸe gitmiÅŸtik, ayağı takıldı, düÅŸtü” der. Olayla ilgili bütün ÅŸüphelere raÄŸmen savcı “takipsizlik” vererek dosyayı kapatır.

 

Aile, çetin bir mücadeleden sonra davanın tekrar açılmasını saÄŸlar. Yeniden açılan davada, ODTÜ Fizik bölümünden gelen "kendisi düÅŸmüÅŸ olamaz" raporundan sonra Esin GüneÅŸ’in eÅŸi Güven GüneÅŸ suçlu bulunup, müebbetle cezalandırılır.

 

1989 yılında iÅŸkence gören Kutay Meriç’e saÄŸlam raporu veren doktor, otuz yıl sonra Åžule Çet davasında bilirkiÅŸi raporu hazırlayıp “Bir kadın bir erkekle tenha bir yerde içki içmeyi kabul etmiÅŸse cinsel iliÅŸkiye rıza göstermiÅŸ sayılır” der.

 

2010 yılında Esin GüneÅŸ davasına takipsizlik verip kapatan savcı, benzer ÅŸekilde ölü bulunan Åžule Çet davasının da savcısı olur ve “ÅŸüpheliler için önce tutuklama talebinde bulunulmaması" ve "dosyada istenilen hızın saÄŸlanmaması" gibi gerekçelerle Åžule Çet davasından alınır.

 

Böyle, ilginç tesadüfler.

 

Çocuk tecavüzleri, iÅŸçi cinayetleri, yolsuzluk iddiaları fark etmiyor, yargının içinde bulunduÄŸu durumu iliklerimize kadar hissediyoruz.

 

Sıradan vatandaÅŸlar olarak, bazı dosyalar bütün ciddi delillere raÄŸmen kapatılmasın diye güçlü bir kamuoyu baskısı oluÅŸturmak zorunda kalıyoruz.

 

Uçurumdan itilerek öldürülen öÄŸretmen Esin GüneÅŸ'in babası Yüksel Işık'ın, yoÄŸun uÄŸraÅŸlar sonucu yeniden açılan dava için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'na yazdığı mektup aslında birçok ÅŸeyi özetliyor

 

“Siirt’te boÅŸanmak istediÄŸi eÅŸi tarafından 150 metrelik uçurumdan atılan kadın öÄŸretmenin babasıyım. 2 Kasım günü gazetelerden haberi okumuÅŸ olabilirsiniz. Hukukun üstündeki bazı gölgeler olayı kapatmaya çalışmıştır. Birçok delile raÄŸmen takipsizlik kararı verilmiÅŸtir. Çabalarımız sonucunda dava açılmış fakat büyük kamuoyu desteÄŸine ihtiyaç duymaktayız. Son çare olarak sizinle iletiÅŸime geçmeyi düÅŸündüm."

 

Nadira Kadirova, AyÅŸe Karaman, Aleyna Çakır, Alara Demir ve niceleri...

 

Bir toplum, örtbas edilmesin diye aynı anda kaç farklı davaya odaklanabilir?

 

Ve davaların kaderini kamuoyu mu belirlemelidir?

 

 

Alıntılar:

 

Artı Gerçek - Åžule Çet davası: BilirkiÅŸi raporuna göre intihar deÄŸil

Erk Acarer - Meslektaşa kumpas, savcıya odasında baskı

Sol - Åžule Çet davasında adım adım: Failler cezalandırılacak mı?

Ä°nci HekimoÄŸlu - Åžule Çet davasındaki kilit isim ve ‘savunma sanayi’

OdaTv - Cinayetin bilirkiÅŸisi hakkında çok konuÅŸulacak açıklama

​

Yazının orijinali: Åžule Çet Davası ve tesadüfler

Şule Çet davası

Neden kadın bekareti bu kadar önemli oldu

bekaret_neden_önemli.jpg

Kadın bekaretinin erkek bekaretine göre neden önemli olduÄŸunu anlamamız için ataerkil kültürün nasıl geliÅŸtiÄŸini irdelememiz gerekiyor.

 

Bu nedenle bu yazıyı okurken günümüzün dünyasından ziyade Suudi Arabistan’ın bile yanında daha eÅŸitlikçi sayılabileceÄŸi bir çevreyi düÅŸünmenizi istiyorum. YaÅŸamak için bütün araç, gereç ve kaynakların erkeklerin elinde bulunduÄŸu, herhangi bir kadının dışlandığı takdirde ölüme terk edildiÄŸi, kadın doÄŸurganlığını kontrol etmenin sistemin en önemli unsuru sayıldığı, sanki Margaret Atwood'un Damızlık Kızın Öyküsü'nden çıkmış bir dünyayı düÅŸünün. Adım adım ilerleyelim:

 

1. Ataerkil kültürün bütün yaygarasına raÄŸmen, kadınların tek eÅŸli olmadıklarını biliyoruz. Kadınlar da erkekler gibi kısa dönemli ve uzun dönemli iliÅŸkiler kuruyorlar. Ancak tek eÅŸli gibi davranmak, ataerkil düzenin yoÄŸun olduÄŸu bir kültürde genlerini bir sonraki jenerasyona aktarmak isteyen kadın için en iyi strateji sayılıyor. Neden?

 

2. Çünkü bütün kaynakların erkeklerin elinde bulunduÄŸu bir sistemde hayatta kalmak isteyen kadın, yiyecek, giyecek, barınma, fiziksel korunma gibi yaÅŸamsal ihtiyaçlarını karşılaması için erkeÄŸin ilgisine muhtaç duyuyor. Zaten sistem de bu muhtaçlık üzerine kuruluyor.

 

3: Kadınlar da çok eÅŸli bir strateji güdüp, farklı erkeklerin kaynaklarını kullanabilirlerdi. Ama bir sorun var: çocuklarına hangi erkek kaynak ayıracaktı?

 

Burada cinsiyetler arasındaki ebeveynlik yatırımı farkı önplana çıkıyor. Erkeklerin ve kadınların çocuk sahibi olmak için yaptıkları yatırımlar farklı. Bir kadının hayatı boyunca sahip olacağı çocuk sayısına bir erkek bir gün içinde farklı farklı kadınları dölleyerek ulaÅŸabiliyor. Üstelik kadının aksine 15 yaşında da yapabiliyor 80 yaşında da. Bir de üzerine hamilelik sırasında kadınların yaÅŸadıkları sıkıntıyı eklersek, ataerkil bir kültürde kadın için her çocuÄŸun ne kadar önemli olduÄŸunu anlıyoruz.

 

4. Dolayısıyla sınırlı zamanda sınırlı sayıda çocuk yapacak kadın, hem hamileliÄŸinde kendisine, hem de doÄŸurduktan sonra çocuklarına kaynak ayırması için uygun erkek yatırımcıyı ikna etmek zorunda.

 

Bu da ÅŸöyle bir sıkıntıyı doÄŸuruyor: ikna etmek istediÄŸi adam, çocuÄŸun babası olduÄŸundan nasıl emin olacak?

 

Öyle ya, eÄŸer kadın çok eÅŸli bir strateji güdüyorsa, çocuÄŸun babası herhangi bir adam olabilir.

 

ErkeÄŸin kaynağını baÅŸka bir erkeÄŸin çocuÄŸuna aktarması ise, kendi jenerasyonunun sonu demek.

 

5. Kadın, bebek kendi bedeninden çıktığı için çocuÄŸun annesi olduÄŸundan emin. Yani yanlış çocuÄŸa yatırım yapamaz. DNA testlerinin olmadığı bir dünyada erkek nasıl bu yatırım için emin olacak? Tabii ki geçmiÅŸte döllenmediÄŸi kesin olan, bakire bir kadınla birlikte olup, sonra da bu kadının diÄŸer bütün erkeklerle iliÅŸkisini kesmeyi saÄŸlayarak. Yani, kendisinden olduÄŸuna emin olduÄŸu çocukları doÄŸurması için onu evin içine hapsederek.

 

Ataerkil kültürün yapıtaÅŸları olan gelenekler, görenekler dinler, adalet sistemleri iÅŸte bu "kadın bekareti / masumiyeti / saflığı" temelleri üzerine inÅŸa ediliyor. Yazılı tarihin ilk dönemlerinden iki örnek vereyim:

 

Asurlularda bakire bir gelin almak, kocası için güç göstergesiydi ve onu evlilik öncesinde bozulmamış halde korumak, babalar ve erkek kardeÅŸler için bir kontrol testiydi.

Kızı niÅŸanlıyken tecavüze uÄŸrayan Asurlu babaya kızını bakireler için öngörülen yüksek fiyata evlendirme ÅŸansını yitirdiÄŸi için kefaret ödenirdi. Adam, canı isterse tecavüzcünün annesini kendisine köle olarak alabilirdi.

 

Bu sistem Tevrat'la da deÄŸiÅŸmedi; kızlar tecavüzcüleriyle evlendirilmeye baÅŸladılar, çünkü artık kimse onlarla evlenmezdi. Yani tecavüzcünün cezası, ailesine para vermek ve tecavüz ettiÄŸi kadınla evlenmekti.

 

Ä°brani geleneÄŸinde kızının bekaretini ispatlamak babaya düÅŸerdi. Ortada gelinin bakire olmadığına dair bir suçlama varsa, baba genellikle ilk geceden çıkan kanlı çarÅŸafı ÅŸehrin ileri gelenlerine sunardı. EÄŸer delil yetersiz gelirse gelin evinin önünde taÅŸlanarak öldürülürdü.

 

Dikkat edin, kocası tarafından deÄŸil, ÅŸehrin bütün erkekleri tarafından. Çünkü yalnızca tek bir erkeÄŸe deÄŸil, bütün erkekliÄŸe karşı iÅŸlenmiÅŸ bir suç olarak görülürdü bu.

 

Peki bunlar çok mu eskide kaldı? Bugün kızlar hala babalarından isteniyor ve evlerinden çıkarken babaları bellerine bekaret simgesi kırmızı bir kurdele baÄŸlıyor.

 

1998 yılında bu ülkenin Kadın ve Aile'den sorumlu bakanı Işılay Saygın, bekaret muayenesi yaptırmamak için intihar eden kızlara “Bekaret kontrolü önemli bir önleyici konudur. EÄŸer bir genç kız kendisini bekaret kontrolü yüzünden öldürüyorsa, kendisini öldürmüÅŸ olur, o kadar da önemli deÄŸil, sadece birkaç tane kız. Erkeklerle böyle bir diyaloga girmelerine izin vermeyin." diyordu.

 

Benim bu yazıyı yazdığım sıralarda ise eski erkek arkadaşı tarafından ailesine ifÅŸalanan 24 yaşındaki Melek Arslan, ailesinin namusunu kirlettiÄŸi gerekçesiyle kardeÅŸi tarafından sokak ortasında kurÅŸunlanarak öldürüldü.

 

 

Alıntılar:

 

Hanne Blank - Bekaretin El DeÄŸmemiÅŸ Tarihi

Eric Berkowitz - Seks ve Ceza

​

Yazının orijinali: Neden kadın bekareti bu kadar önemli oldu

Neden kadın bekareti

Adet kanı korkusunun tarihi

period.jpg

“Adet gören kadının hazırlayacağı yemeÄŸi yemektense, aç karnına yatmak daha iyidir.”

- FildiÅŸi Bauleler'de bir atasözü

 

"Adetliyken turÅŸuya dokunulmaz."

- Anneanne sözü

 

"YaklaÅŸma sakın! Git içeriye, içeride bekle beni. Hiçbir yere de dokunma ha! Hiçbir yere oturma!"

- Safiye'nin Annesi, Masumlar Apartmanı 1. bölüm

 

 

Masumlar Apartmanı dizisinin ilk bölümünde kardeÅŸinin flört ettiÄŸini düÅŸünen Safiye, durumdan tiksinir. Sonra geçmiÅŸten anısı canlanır ve adet görmeye baÅŸladığını annesine haber verdiÄŸi günü anımsar. Annesi duyunca sinirlenmiÅŸtir, “YaklaÅŸma sakın! Git içeriye, içeride bekle beni. Hiçbir yere de dokunma ha! Hiçbir yere oturma.” diye bağırır. Safiye, salonun ortasında öyle durur bekler.

 

Ä°çimizde anneye karşı kızgınlık yaratan bu düÅŸüncenin ardında aslında kökleri çok eskilere, ilk kabilelere dayanan ve adet kanının çok tehlikeli ve bulaşıcı olduÄŸunu kabul eden bir inanç sistemi ve bu inanç sisteminin oluÅŸturduÄŸu devasa kültürler yer alır.

 

Antropologlar, tarihteki ilk cinsel yasakların adet dönemlerinde kadınlarla iliÅŸki kurmaya karşı geliÅŸmiÅŸ olduÄŸuna inanıyor. Ancak, bu yasaklar hijyenik tedbirlerden ziyade daha derin bir temele dayanıyor gibi: Kadına yönelik korkuya ve nefrete.

 

Eric Berkowitz, kitabında bu durumu ÅŸöyle özetliyor:

 

“Adet kanının birden akması, erkeklere, üstün fiziksel güçlerine raÄŸmen kendi baÅŸlarına insan yaÅŸamını meydana getiremediklerini hatırlatıyordu. Zaman geçtikçe erkeklerin kadın korkusu, düpedüz düÅŸmanlığa dönüÅŸtü ve adet gören kadına hem tehlikeli hem de pis gözüyle bakılmaya baÅŸlandı.”

 

Tarihteki örneklere bakacak olursak bu düÅŸmanlığın sıklıkla tek bir örüntünün çeÅŸitli varyasyonlarında sergilendiÄŸini görüyoruz: pisliÄŸin bulaÅŸma korkusu.

 

- Brahmanlar’da adet gören bir genç kızla karşılaÅŸmak yedi günahtan biri sayılıyordu. Adet günlerinde bir erkekle temas etmiÅŸ kadınların kırbaçla dövüldükleri oluyordu. Regl olmuÅŸ bir kadını görenlerin yemek yemesi yasaktı.

 

- Babil’de kadınların özel günlerinde dokunduÄŸu her ÅŸeyin – ister eÅŸya, ister insan olsun, kirlendiÄŸine inanılıyordu.

 

- Asurlularda “adet” sözcüÄŸü “yaklaşılmaz” sözcüÄŸüyle eÅŸ anlamlıydı.

 

- Ä°branilerde ise sadece adet gören kadının dokunduÄŸu ÅŸeyler deÄŸil, adet gören kadının dokunduÄŸu erkeÄŸin dokunduÄŸu ÅŸeyler de pis sayılıyordu. Muayyen günlerin sonunda arınma için yedi gün beklenmesi ve iki güvercin kurban edilmesi gerekiyordu:

 

“... ama kanama durursa, kadın yedi gün bekleyecek, sonra temiz sayılacaktır. Sekizinci gün iki güvercin alıp BuluÅŸma Çadırı’nın giriÅŸ bölümüne getirecek ve bunları kahine verecek. Kahin birini günah sunusu, ötekini yakmalık sunu olarak sunacak. Böylece kadını kanamasından doÄŸan kirlilikten RAB’bin huzurunda arıtacak."

 

- Güney Amerika’nın Macusis Kızılderilileri, ilk kez adet gören genç kızları yüksek bir hamak içine yatırıp kırbaçla dövüyordu.

 

- Carrier Kızılderililerinde ise adet gören genç kızlar, üç dört yıllık bir inzivaya giriyor, köylerinden uzakta, dallardan yapılan bir kulübede tek baÅŸlarına yaşıyorlardı. Uzun ve bol bir elbise giyen genç kızlar, kollarında ve bacaklarında içlerindeki kötü ruhtan onları koruyacak bantlar taşıyorlardı.

 

- Lelelerde, adet dönemindeki kadın eÅŸini hasta edebiliyor, ormana gittiÄŸi takdirde avları bir süre verimsiz kılıyordu.

 

1875 yılına geldiÄŸimizde ise bugünün saygın bilimsel dergilerinden British Medical Journal’da "adet gören bir kadının elinin deÄŸmesiyle bir salam diliminin bozulup bozulmayacağı" tartışması altı ay sürüyordu.

 

Türkiye'de konu hakkında yapılmış güncel bir araÅŸtırma, adet dönemiyle ilgili son üç jenerasyonun inandıkları bazı inançları ÅŸöyle sıralıyor:

 

Adetliyken turÅŸu kurulmaz, turÅŸuya yaklaşılmaz. Sirkenin aÄŸzı açılmaz. EriÅŸte yapılmaz. Mayaya ellenirse hamur kabarmaz. Ekmek yapılmaz. Peynire tuz dökülmez. Saç boya tutmaz. Tırnak kesilmez. Çocuk bakmaya gidilmez. Namaz kılınmaz, oruç tutulmaz, Kuran okunmaz.

 

Dünya deÄŸiÅŸiyor. Artık adet kanının nedenini bilmediÄŸi için ona kendince olumsuz anlamlar yükleyen ve bulaÅŸmasından korkan büyüsel kabilelerde yaÅŸamıyoruz.

 

Ancak nasıl ki bugün saçma olduÄŸunu bildiÄŸimiz halde etkisinden kurtulamadığımız çocukluk inançlarımız biz fark etmeden beyinlerimizin kıyılarında yaşıyorsa, görünen o ki, insanlık tarihinin derinliklerinde kalması gereken birçok inanç da benzer bir ÅŸekilde bizimle yaÅŸamaya ve mantığın bıraktığı boÅŸluklardan sızmaya devam ediyor.

 

Alıntılar:

​

Eric Berkowitz - Seks ve Ceza: Arzuyu Yargılamanın Dört Bin Yıllık Tarihi

Jack Holland - Mizojoni: Kadından Nefretin Evrensel Tarihi

Eylül Åženyürek - Kadınların Aylık Periyotlarının Üç KuÅŸakta Sosyo-Kültürel Olarak Ä°ncelenmesi

​

Yazının orijinali: Adet kanı korkusunun tarihi

Adet kanı korkusu tarihi

Kadın cinayetleri ve erkek bilgiçliÄŸi

erkek bilgiçliği.jpg

Pınar Gültekin’in cansız bedeninin bulunmasından bir gün önce Habertürk’te kadınları yakından ilgilendiren Ä°stanbul SözleÅŸmesi'yle ilgili bir yayın yapıldı. Konukların tamamı erkekti.

 

Yıllar yılı böyledir bu; kürtaj, doÄŸum, tecavüz hakkında programlar yapılır ama tartışanlar hep erkektir.

 

Sadece erkeklerden oluÅŸan "BaÅŸörtüsüne Özgürlük" mitingi bile gördük bu ülkede.

 

Her kadın cinayetinden sonra da birçoÄŸu çıkar ve her gün aynı cehennemi yaÅŸayan kadınlara ateÅŸ hakkında akıl vermeye kalkar.

 

Kadınların her gün yaÅŸadığı, çok daha iyi bileceÄŸi, anlayacağı ve açıklayacağı, onları çok daha fazla ilgilendiren önemli konularda bile sadece erkeklere söz verilmesi ve onların mikrofonu kapma konusundaki hevesleri asıl sorunu da özetliyor:

 

"Bu dünya erkek dünyasıdır."

 

Yazar Rebecca Solnit, "Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar" adlı kitabında, uzman olduÄŸu konularda bile sözünü kesip ona iÅŸini öÄŸreten bazı erkekleri anlatırken küstahlıklarının kaynağının bu bilgi olduÄŸunu söylüyor:

 

"Bu dünya senin dünyan deÄŸil. Ben daha iyi bilirim."

​

“Hangi alanda olursa olsun her kadının aÄŸzını açmasını zorlaÅŸtıran, konuÅŸmaya cesaret etse bile sesini duyurabilmekten alıkoyan bu küstahlıktır insanın zoruna giden; sokaktaki taciz gibi bu da dünyanın kadınların dünyası olmadığını iÅŸaret ederek genç kadınları sessizliÄŸe mahkum eder. Bu bize kendimizden ÅŸüphe duymayı ve kendimizi kısıtlamayı öÄŸretirken erkeÄŸin dayanaksız aşırı özgüvenini pekiÅŸtirir.”

 

Solnit'e göre, bu tür erkekler, içten içe, kadınların özgür olması durumunda kendilerinin güç kaybedeceklerine inanıyor:

 

"Kadın özgürlüÄŸü nedense, erkeklerin elindeki ayrıcalıkları ve iktidarı sinsice ele geçirmek isteyen bir hareket gibi algılanıyor; sanki bir tarafın kaybetmeye mahkum olduÄŸu, taraflardan sadece birinin özgür ve güçlü olabileceÄŸi bir savaÅŸ var ortada.

 

Oysa birlikte özgürleÅŸir ya da birlikte köleleÅŸiriz.

 

Kazanmayı, karşısındakine diz çöktürmeyi, ceza vermeyi ve üstünlüÄŸünü sürdürmeyi planlayan bir zihniyet, özgürlükten çok uzaktır. Bu hedefin peÅŸini bırakmak insanı özgürleÅŸtirecektir. "

 

Adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz.

 

Bazen bütün içtenliÄŸimizle ve iyi niyetimizle eÅŸitsizliÄŸe, adaletsizliÄŸe karşı çıkmak isteyebilir ve dünyayı düzeltmek için yoÄŸun bir arzu duyabiliriz.

 

Ama bu kibirli dünyada, eÅŸitsizliÄŸin asıl maÄŸdurlarına akıl vermek yerine, onları dinlemeye ve bu mücadele nasıl destek olabileceÄŸimizi onlardan öÄŸrenmeye alışmamız ve kendi sesimizden ziyade, onların seslerinin duyulmasını saÄŸlayabilmenin önemini kavrayabilmemiz gerekiyor.

 

Bazen sessizce yan yana yürüyebilmek, desteklerin en güçlüsü olabiliyor:

 

"Ä°ÅŸte önümüzde upuzun bir yol, belki de binlerce kilometre. Yola çıkmış olan kadın henüz bir kilometreyi bile katetmemiÅŸ. Daha ne kadar yürümesi gerektiÄŸini bilmiyorum ama biliyorum ki tüm engellere raÄŸmen geri dönmeyecek. Üstelik bu yolda yalnız yürümüyor. Yanında sayısız erkek ve kadın var, daha farklı cinsiyetlerden insanlar var."

​

Alıntılar:

 

Rebecca Solnit - Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar

​

Yazının orijinali: Kadın cinayetleri ve erkek bilgiçliÄŸi

kadın cinayetleri ve erkek bilgiçliği

Tecavüz kültürü

rape culture.jpg

Geçen gün sokaÄŸa çıkma serbestliÄŸinden yararlanan 12 yaşındaki kız çocuÄŸu, annesiyle birlikte parka gitti. Annesi otururken bisikletiyle dolaÅŸan kız 3 erkeÄŸin sözlü tacizine uÄŸradı. Tacizcilerden biri kız çocuÄŸunu kolundan tutarak kendi evine götürmek istedi. Daha sonra yakalandılar ve iÅŸlemlerin ardından serbest bırakıldılar.

 

Belki de karar hukukidir. O zaman ÅŸunu sorabiliriz; bu ülkede kimler tutuklu yargılanıyorlar?

 

Devlet bir seçim yapıyor ve bu seçime göre tecavüzcüler pek üst sıralarda deÄŸil, en azından yazarlar, çizerler, gazeteciler kadar büyük tehdit oluÅŸturmuyorlar.

 

3 gün önce Fatih Tezcan “Tayyip ErdoÄŸan'ı devireceÄŸiz, idam edeceÄŸiz diyorsunuz. Karınızı, çocuklarınızı nasıl koruyacaksınız bizden?” diyerek içindeki savaÅŸ ganimetçisi tecavüz özlemini yansıttı.

 

Dün de NevÅŸin Mengü, Berna Laçin, Feyza Altun ve Canan KaftancıoÄŸlu hakkında atılmış benzer tweetler ortaya çıktı.

 

Elmeru_baba adında (Kadir GözoÄŸlu) bir hesap: “darbeye yeltenirlerse NevÅŸin benim, Berna benim, Feyza Altun benim. Canan’ı ben almam, aklınızdan bile geçirmeyin.” diye yazınca, takipçilerinden epey destek aldı:

 

Mustafa: “Alıp da avrat edecek halimiz Allah korusun yok elbette herkesin bi bildiÄŸi vardır, kimi domuz avına çıkar kimi ıslak saçlarla oynar ne bileyim iÅŸte fantezi meselesi.

 

Kübra: Sıkıntı yok abi Kanas Canan’ı ben alırım. Hakkında çok güzel planlarım var.

 

Selim: Canan için bizim arkadaÅŸta bir tane kangal köpeÄŸi var, ben onu düÅŸünmüÅŸtüm.

 

Meltem: Canan’ı bana versinler tek başıma yeterim ben ona.

 

Ferhat: Benim için fark etmez bulduÄŸumun kafasına poÅŸeti geçiririm hepsi NevÅŸin, Canan olur.

 

Davut: Olaya savaÅŸ ganimeti cariyeler gibi bakıyoruz 15 Temmuz’da vatanın aziz evlatları canlarını verdi tabi ki de goy goy da var.

 

Murad: AbiciÄŸim maÅŸallah biz bir tane bulamıyoruz sende 4 Grup Fantezisi ama aÄŸzının tadını bilmiyormuÅŸsun Canan diÄŸer 3’üne eÅŸdeÄŸer.

​

Sonra ne oldu. Tepkiler gelmeye baÅŸladı. Ve Kadir GözoÄŸlu ÅŸunu yazdı:

 

“Tweetmdeki espri için Canan KaftancıoÄŸlu ve NevÅŸin Mengü beni hedef göstermiÅŸ. Linç edilecekmiÅŸim! Ne hesabıma dokunurum, ne tweetlerimi korumaya alırım. Ne de geri vites yaparım.. Burdayım kaçmıyorum. Ev röntgenleme emri veren bir ahlaksızda ahlak dersi alacak deÄŸilim."

 

Sonuç, hesabını kapattı. CHP Ä°l baÅŸkanlığını arayıp Canan KaftancıoÄŸlu’ndan özür dilemek istediÄŸini belirtti.

 

Neden?

 

Çünkü karşı kesimden, kendisinin “linç” dediÄŸi toplumsal baskıya maruz kaldı. Ama en önemlisi kendi grubundaki, yani yaranmak istediÄŸi insanlar tarafından da tepkiyle karşılandı.

 

Bir süredir “sosyal medyaya TC kimlik numarasıyla girilmesini" saÄŸlamaya çalışan AKP ve MHP, Twitter’da Etik Kurul diye bir hesap açmıştı. %99 muhaliflerin tweetlerini “etik dışı” olarak damgalayan bu hesap da, rüzgarı kendi tarafına çekmek için Kadir GözoÄŸlu'nun tweetlerini etik dışı olarak damgalayınca ÅŸahsın tutunacak dalı kalmadı.

​

Çünkü bu insanların, kadınları ve çocukları tecavüz etmekle ilgili bu kadar rahat tehditler savurabilmelerinin asıl nedeni milyonlarca insanın yanında "güçlü kiÅŸilerin" de kendilerini destekleyeceklerini bilmeleri.

 

Kimisi sırtlarına vurarak, kimisi sessiz kalarak, kimisi de tutuksuz yargılayıp beyefendilikten minimum yatar vererek.

 

Sadece bu nedenden deÄŸil ama en çok bu nedenden ötürü, bu 'güçlü tanıdıklara' sahip tecavüz kültürüne karşı durabilmek ve onu deÄŸiÅŸtirebilmek için kadın örgütlenmelerini desteklememiz gerektiÄŸine inanıyorum.

 

Not: tam ben bu yazıyı paylaşıyorken, bu tecavüz tweetlerinden birini atmış ve Etik Kurul hesabı tarafından damgalanmış bir kiÅŸi, AKP Genel BaÅŸkan Yardımcısı Mahir Ünal'a "sizleri ve davamızı zor durumda bıraktıysam özür dilerim" diye tweet attı. Tecavüz tehdidinden deÄŸil yani. Davada zor durumda bırakmaktan. Benden daha iyi özetledi durumu.

 

Yazının orijinali: Tecavüz kültürü

​

Tecavüz kültürü

Sosyal medyada aktivizm mi olur

sosyal medya aktivizmi.jpg

Instagram’da baÅŸlayan ve kadınların, siyah beyaz fotoÄŸraflarını, "kadınlarkadınlarıdestekliyor" ve "istanbulsözleÅŸmesiyaÅŸatır" gibi hashtaglerle paylaÅŸma akımı hızla yayıldı.

 

Bununla birlikte, cılız da olsa, bazı eleÅŸtiriler de geldi. EleÅŸtiriler çoÄŸunlukla iki ayrı grupta toplanıyor.

 

Birinci gruptakiler işlevsel odaklı; "sosyal medyada aktivizm mi olur?" diye soruyorlar.

 

DiÄŸer grup ise yapısal; paylaşılan bazı fotoÄŸraflar içerikle uyuÅŸmadığı için eylemin içinin boÅŸ olduÄŸunu söylüyorlar.

​

Sosyal medya aktivizmini geçenlerde Ece Temelkuran da eleÅŸtirmiÅŸ ve 21 Temmuz'da ÅŸöyle bir tweet atmıştı:

 

"Kızlarımız büyüyüp de bize “Peki siz kadınlar öldürülürken ne yaptınız?” diye sorarlarsa biz de “Bol bol tweet attık hashtagli” deriz. #pinargultekin #istanbulsözleÅŸmesi #örgütlenmekyaÅŸatır"

 

Aynı saatlerde iki yıldır bir kadını taciz eden fakat tutuklanmayan Nurettin ÅžeyhmusoÄŸlu, sosyal medya baskısı sayesinde tutuklandı. Bodrum Cumhuriyet BaÅŸsavcılığı olayı böyle duyurdu:

 

"Bazı sosyal medya platformlarında 21/07/2020 tarihinde ... yapılan paylaşıma iliÅŸkin görüntülerden yola çıkılarak derhal Bodrum Cumhuriyet BaÅŸsavcılığınca resen soruÅŸturma baÅŸlatılmış .... ardından Bodrum Sulh Ceza HakimliÄŸine tutuklanması talebi ile sevk edilmiÅŸ ve ÅŸahıs tutuklanmıştır."

 

Yardım çığlığı atan Åžule Çelik, sevincini yine sosyal medyadan paylaÅŸtı:

 

"Åžu an tutuklandı destek için teÅŸekkürler. Olmasanız baÅŸaramazdım. Herkesin karşısına iyi insanlar çıkması dileÄŸiyle."

 

Sosyal medyada gösterilen benzer tepkiler, ÅŸu ana dek yüzlerce kadının hayatını kurtarmakla kalmadı, Åžule Çet Davası gibi davaların üstünün örtülmesini de önledi.

 

Tabii daha iyi olabilirdi; insanlar örgütlenip, haklarını meydanda arayabilir, daha kalıcı kazanımlara imza atabilirlerdi. Ama mükemmel eylemi öne çıkarmak için, ÅŸu an iÅŸleyen en iyi eylemi yermek akılcı bir yaklaşım deÄŸil.

 

Kaldı ki eÄŸer mükemmel eyleme yönelik bir fikriniz varsa, insanları harekete geçirmek için onlara bunun nasıl yapılacağını da göstermeniz gerekir.

 

ÖrneÄŸin örgütlenmek harika bir fikir olsa da, hangi çatı altında, hangi belirli amaçlarla, nasıl, ne zaman gibi soruları yanıtlamadan yalnızca “hadi örgütlenelim” demek; boÅŸ slogan atmaktan öteye geçmiyor.

 

Hem bireysel hem de toplumsal bazda etkileri olan sosyal medya hareketlerinin bu etkilerini ölçmek o kadar kolay olmayabilir. Yine de elimizde somut veriler var:

 

Instagram'daki Ä°stanbulSözleÅŸmesiYaÅŸatır hashtaginde daha ÅŸimdiden 480 bin paylaşım yapıldı ve bu sayı her geçen dakika artıyor. Paylaşımları incelediÄŸimizde ise eyleme birbirinden farklı kadınların katıldığını görüyoruz.

​

Bu da bizi ikinci eleÅŸtiriye getiriyor; yani paylaşılan bazı fotoÄŸrafların içerikle uyumsuz olduÄŸu eleÅŸtirisine.

 

Mükemmel fotoÄŸraf nasıl olurdu bilmiyorum; ama yarım milyon fotoÄŸraftan bazıları böyle diyelim; bu kadar geniÅŸ bir eylemi buna indirgemek de büyük bir hata.

 

Aynı "örgütlenelim" demek gibi, “Kadın Cinayetleri Dursun” gibi dilek dilemekle “Ä°stanbul SözleÅŸmesi YaÅŸatır” demek bambaÅŸka ÅŸeyler. Birbirinden farklı yaÅŸam stillerine sahip kadınlara soyut sloganlar attırmak yerine somut bir sözleÅŸmeyi desteklemeye yönlendirebilmek, bu kutuplaÅŸmış ortamda hiç de yabana atılabilecek baÅŸarı deÄŸil.

 

Bir de bu tür sosyal medya eylemlerinde asıl kazanımlar genellikle ölçülemiyor: kamuoyu oluÅŸturmak, farkındalık yaratmak gibi.

 

KiÅŸisel bir örnek olsa da, benzerlerinin çok olduÄŸunu düÅŸünüyorum; son beÅŸ günde, birbirinden farklı erkeklerin oluÅŸturduÄŸu gruplarda “Ä°stanbul SözleÅŸmesi neyi kapsıyor?” “Bir anlık cinnet diye bir ÅŸey gerçekten var mı?” "Varsa neden kadınlarınki ölümcül olmuyor?" “Erkek ve kadınların fiziksel saldırganlıkları arasındaki fark biyolojiyle açıklanabilir mi?” gibi soruları tartıştığımızı fark ettim.

 

Bu sorulara hatalı, hatta saçma sapan yanıtlar vermiÅŸ olabiliriz. Ama BaÅŸakÅŸehir’in ÅŸampiyonluÄŸu yerine bu konuları konuÅŸmamızın; daha doÄŸrusu "konuÅŸturulmamızın" önemli olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Çünkü kültür, böyle oluÅŸuyor.

 

Sosyal medya aktivizmi eksik, yetersiz ve hayalimizdeki eylemden uzak olabilir. Ama ulaÅŸtığı insan sayısı ve kamuoyu oluÅŸturma gücüyle bireysel ve toplumsal bazda büyük deÄŸiÅŸimlere yol açma potansiyeli taşıyor.

 

Bu potansiyeli doÄŸru kullanmak ve yönlendirmek içinse doÄŸru akıl yürütmeler gerekiyor.

​

Yazının orijinali: Sosyal medyada aktivizm mi olur

Sosyal medyaa aktivizm

Ä°stemsiz sinsilik

istemsiz.jpg

" Bir kadın, hayatını güzel, temiz ve küçük bir pakete tıkıştırırmış gibi yaptığı zaman, aslında sadece bütün hayati enerjisini gölgeye sokarak yay gibi germektedir. Böyle bir kadın, “Ä°yiyim, ben iyiyim,” der. Odanın diÄŸer köÅŸesinden ya da aynada ona bakarız. Biliriz ki, iyi deÄŸildir. Sonra bir gün bir zurnacıyla tanışıp bilardo salonu güzeli olmak için Tippicanoe’ye kaçtığını duyarız. Ve ne oldu diye ÅŸaşırırız, çünkü biliriz ki, zurnacılardan nefret etmektedir ve her zaman Tippicanoe’de deÄŸil, Orcas Adası’nda yaÅŸamak istemiÅŸtir. Üstelik, daha önce bilardo salonlarından hiç söz etmemiÅŸtir.

 

Ä°stediÄŸiniz gibi adlandırabilirsiniz, ama gerçek hayatta geliÅŸip serpilmelerine izin verecek kadar yer bulamadıkları için hayata sinsice sokulmak zorunda kalmak, kadınların yaÅŸam güçlerine karşı yapılan bir insafsızlıktır.

 

Tutsak düÅŸen ve aç kalan kadın, her tür ÅŸeye sinsice sokulur ve her ÅŸeyden sinsice bir ÅŸeyler çalar.

 

Onaylanmayan kitaplara ve müziÄŸe sokulur; dostluklara, cinsel duygulara, dinsel baÄŸlılıklara sokulur. Kaçamak düÅŸünüÅŸlere, devrim düÅŸlerine sokulur. Akranlarına ve ailesine sinsice sokularak onların zamanını çalar. Bir hazine aşırıp sinsice eve sokar. Yazma zamanlarından, düÅŸünme zamanlarından, ruhsal-zamanlarından sinsice çalar. Bir tin aşırıp sinsice yatak odasına getirir, çalışmaya baÅŸlamadan önce sinsice bir ÅŸiir okur, kimse bakmadığında araya bir zıplama ya da kucaklama sıkıştırır.

 

Fazlasıyla zıt kutuplara ayrılmış bu yoldan kurtulmak için, kadının yapmacıklıktan vazgeçmesi gerekir. Sahte bir ruhsal-hayata sokulmak asla iÅŸe yaramaz. Her zaman en ummadığınız anda yan duvarları çöküverir. Bu durumda mutsuzluk her yeri sarar.

 

Platformunuz ne kadar ev yapımı olursa olsun, uyanmak, ayaÄŸa kalkmak ve yaÅŸayabileceÄŸinizin en çoÄŸunu yaÅŸamak, yapabileceÄŸinizin en iyisini yapmak ve sahteliklerin içeri sokulmasından vazgeçmek daha iyidir.

 

Gerçek bir anlam taşıyan ve sizin için saÄŸlıklı olan ÅŸeylere tutunmakla yetinmeyi bilmelisiniz. "

 

 

 

 

Kabullenmem o kadar kolay olmasa da hayatımda ikiyüzlü tavır takındığım veya sinsice davrandığım dönemlerim oluyor. Bunu kabullenmemin zor olmasının nedeni de ahlaki olarak bana yakışmayacağını düÅŸünmem filan deÄŸil, böyle eylemlerde isteyerek bulunmak için fazla gururlu olmam.

 

Ama buna “istemsiz sinsilik” diyorum, çünkü dönüp baktığımda bu tür ikiyüzlü davranışlarımın asıl nedeni bir ÅŸeyi elde etmek için stratejiler geliÅŸtirmek olmuyor pek.

​

Bu sinsiliÄŸin nedeni çok daha pasif çünkü eylemde bulunmaktan ziyade kendimi ortaya koyamamakla ilgili. Kendimi olduÄŸum gibi ortaya koyamayınca; yani asıl istediklerimi açıklayamayınca, asıl korkularımdan bahsedemeyince, ortaya gösterdiÄŸim ÅŸey ile içimde kopan fırtınalar arasında epey bir mesafe oluÅŸuyor. Bir ÅŸeyi istiyorum, ama bunu açıklamak benim için çok utanç verici olduÄŸu için kesinlikle istemiyormuÅŸ gibi davranıyorum; ama bir yandan inkar mekanizmalarım çalışıyor ve bilinçsizce onu elde etmek için türlü türlü yan yollara sapıyorum.

 

Åžimdi planlar kurarak, bu yan yollara bilinçli ÅŸekilde sapan samimi sinsi kardeÅŸlerime, ikiyüzlü vatandaÅŸlarıma lafım yok. Ama böyle olmak istemediÄŸi halde kendisini bu durumda bulan birisi için Clarissa Estes’in Kurtlarla KoÅŸan Kadınlar’dan kopardığım bu alıntı imdadıma yetiÅŸiyor.

 

Çünkü her ne kadar kadın olmasam da, kendisinin yazdığı “gerçek hayatta geliÅŸip serpilmelerine izin verecek kadar yer bulamadıkları için hayata sinsice sokulmak zorunda kalmak” ne demek hissediyorum. Bir noktada belki kimse zorlamadı beni buna ama ben hep o oyuncakçıya götürüldüÄŸünde en çok istediÄŸi oyuncağı deÄŸil de en uygun fiyatlı oyuncağı seçtiÄŸi için “akıllı olmakla” ödüllendirilen çocuk olmaya devam ettim.

 

Alıntı:

 

Clarissa P. Estes - Kurtlarla Koşan Kadınlar

​

Yazının orijinali: İstemsiz sinsilik

Ä°stemsiz sinsilik
bottom of page