top of page

BenliÄŸimiz ve cinsel fantezilerimiz

avo.jpg

Belki edebi deÄŸildi, vasattı, kurgusal sorunları vardı. Ama ÅŸu bir gerçek, Grinin Elli Tonu, birçok eserin yapamadığını yaptı; milyonlarca insanı, esaret altına alma / alınma ve kontrol etme / edilme fantezileriyle barıştırdı.

 

Peki içeriÄŸindeki sadomazoÅŸist fanteziler neden bu kadar ilgi gördü? Cevabı bugüne dek yapılmış en geniÅŸ ölçekli cinsel fanteziler araÅŸtırmasında yatıyor; 4175 yetiÅŸkinle yapılan araÅŸtırmalarda çıkan sonuçlar; erkeklerin %93’ünün ve kadınların %96’sının sadomazoÅŸist fanteziler kurduÄŸunu söylüyor. Yani kabaca genellersek, herkes hayatının bir bölümünde bu tür hayaller kuruyor.

 

Ünlü psikoterapist Esther Perel, kitabın kadınlar üstündeki etkisini ÅŸöyle açıklıyor:

 

“Kitap, birçok kadının erotik benlikleri ile yeniden baÄŸlantı kurmasına yardımcı oldu, ancak daha da önemlisi, erotik arzularının karmaşıklığını ve fantezilerinin paradokslarını kabul etmelerine yardımcı oldu, çünkü hikaye onlara fantezilerini normal olarak görme izni verdi.”

 

Cinsel fantezilerimiz birçok paradoks barındırır. Hayatını kadına yönelik ÅŸiddete ayırmış bir kadının esaret altına alınma fantezileri olabildiÄŸi gibi etrafını sürekli boyun eÄŸdirmeye alışkın güç delisi bir adam da geceleri bir kadın tarafından tokatlanmak isteyebilir.

 

Bu paradoksu en iyi anlayan ve anlatan yazarlardan biri olan Alain de Botton, benliÄŸimiz ve cinsel fantezilerimiz arasındaki paradokslar nedeniyle kendimizi suçlamamamız gerektiÄŸini yazar:

 

"Cinsellik temelde demokratik ya da kibar bir eylem deÄŸildir kesinlikle; zalimlikle, sınırların geçilmesiyle, boyun eÄŸdirme ve aÅŸağılama arzusuyla kökten baÄŸları vardır."

 

"Aslında yapmamız gereken, cinselliÄŸin doÄŸası gereÄŸi tuhaf olduÄŸunu kabul etmektir; cinselliÄŸin ÅŸaşırtıcı taleplerine normal tepkiler veremediÄŸimiz için kendimizi suçlamak yerine bu gerçeÄŸi kabul etmek mantıklı olacaktır.”

 

Paradoksun nedeni, görünenle görünmeyen arasındaki farkta gizlidir. ÖrneÄŸin sadomazoÅŸist fantezilerden bahsettiÄŸimizde aklımıza insanların birbirlerine ÅŸiddet uygulaması, acı çektirmesi, hakaret etmesi, aÅŸağılaması gelir. Oysa bu tür iliÅŸkiler fiziksel ve psikolojik acıdan ziyade “gerçekte ne kadar kırılgan olduÄŸumuzu kontrol etmekle" ilgili olabilir.

 

Günlük hayatımızın önemli bir kısmında baÅŸkalarının kötü davranışlarına o kadar sık maruz kalır, statü olarak üstümüzde yer alanların hakaretlerine ve kötü eylemlerine o kadar sık boyun eÄŸeriz ki arada bir güç dinamiklerini tersine çevirip ÅŸovu yapan kiÅŸi olmak bizi özgürleÅŸtirebilir.

 

Birisi bizi ittiÄŸinde bedenimiz deÄŸil içimiz acır. Patronumuz bize laf soktuÄŸunda ve cevap veremediÄŸimizde de acıtan kelimeler deÄŸil, güçsüzlüÄŸümüz ve çaresizliÄŸimizdir. Bu tür hareketleri güvenilir bir partnerle tekrarladığımızda acının aslında "düÅŸüncede" olduÄŸunu fark ederiz. Bu bilgi psikolojik olarak bizi daha güçlü ve dayanıklı kılabilir. Åžöyle yazar Alain de Botton:

 

"Temelde iyi ve kibar biri olan partnerimizin önünde, tamamen kendimizin belirlediÄŸi koÅŸullarda gönüllü olarak ÅŸiddet ve baskının öznesi olmak bize arada bir iyi gelir. – o kadar da narin ve kırılgan olmadığımızı, acıyı verenin düÅŸüncelerimiz olduÄŸunu ispatlar."

 

Ama en önemlisi; cinsel arzularımız, benliÄŸimizin parçalarından biridir. Bu parçalarımızı yansıtmadan yaÅŸadığımız iliÅŸkiler, sadece sevilebilir yanlarımızı ortaya koyup sevilmeyeceÄŸini düÅŸündüÄŸümüz karanlık ve kirli taraflarımızı saklamak gibidir. Oysa duyduÄŸumuz erotik haz, seksin gizli benliÄŸimizi açığa çıkardığı ve o kötü benliÄŸi onayladığı zaman en yoÄŸun noktasına ulaşır. Burada bir bütün olarak kabul edildiÄŸimizi hissederiz. Alain de Botton, bu kabul edilmeyi de çok güzel açıklar:

 

"Bizim erdemli biri olduÄŸumuza hiç kuÅŸku duymadan inanan birinin yanında varlığından endiÅŸe duyup utandığımız kimi olası kötü özelliklerimizi açığa çıkarmaya cesaret ederiz."

 

"Normal hayatta manyak olarak nitelenmemize yol açacak sözcükler dökülür aÄŸzımızdan, bu sırada yaptığımız hareketler de manyaklığımızı kanıtlar niteliktedir. Partnerimiz bizi -ideal anne babalar gibi- bir bütün olarak görmeyi baÅŸarır, temelde iyi biri olduÄŸumuzu düÅŸünürler."

 

Ä°ÅŸte bundan tam dokuz sene önce e-kitap olarak yayımlanmaya baÅŸlayan Grinin Elli Tonu'nun baÅŸardığı buydu. Kitabın bu kadar popüler olması ve hakkında konuÅŸulması, tartışılması, içeriÄŸindeki fantezilerin de normal sayılmasına ve milyonlarca kadının benlikleriyle barışmasına sebep oldu. Bu da, bir kitap için, az buz bir baÅŸarı deÄŸildir.

​

Alıntılar:

 

Alain de Botton - Cinselliğe Nasıl Farklı Yaklaşırız

Guy Winch - What the Experts Really Think About '50 Shades of Grey'

Justin Lehmiller - Tell Me What You Want: The Science of Sexual Desire and How it Can Help You Improve Your Sex Life

​

Yazının orijinali: Benliğimiz ve cinsel fantezilerimiz

BenliÄŸimiz ve cinsel

Nevrotik duygusal yakınlık ihtiyacı

nörotik yakınlaşma.jpg

Bir aÄŸaca tırmanmak istememizin farklı nedenleri olabilir. Bunu yeteneÄŸimizi test etmek veya manzarayı bir de yukarıdan izlemek için yapabiliriz. Bunu, bizi kovalayan yırtıcı bir hayvandan kaçmak ve kendimizi ondan korumak için de yapabiliriz. Ä°lk durumda bizi tetikleyen hazdır, ikincisinde ise korku.

 

Hepimiz duygusal yakınlık ihtiyacı hissederiz ama nevrotik kiÅŸilerde duygusal yakınlık ihtiyacını tetikleyen haz deÄŸil; yalnızlığa yönelik korkudur. Sevmeye ve sevilmeye deÄŸil, güvende hissetmeye ihtiyaç duyarlar. Sevgi hiç bir zaman tacı koyamaz başına, hep güvenlik ihtiyacının ardından bakakalır.

 

Nevrotik biçimde tehditkar ve düÅŸmanca gördüÄŸümüz bir dünyada, bir baÅŸkası tarafından sevilmeye, istenilmeye, onaylanmaya karşı hissettiÄŸimiz ihtiyacın ikilemi güçlü bir gerginlik yaratır.

 

Çünkü o bir baÅŸkası da, bizim deÄŸil, korktuÄŸumuz, alışamadığımız dünyanın bir parçasıdır.

 

Yine de yalnızlık korkumuzdan kaynaklanan yakınlık ihtiyacımız o kadar güçlüdür ki bu kiÅŸiye sığınır, bu sığınmaya da sevgi deriz.

 

Ve günlerimiz sevmekle deÄŸil, kontrol etmekle geçer.

 

BoÄŸulan, hayatta kalmak için çırpınan bir yüzücü, yapıştığı kiÅŸinin onu taşıma istekliliÄŸine veya kapasitesiyle ilgilenmez. Sadece onu taşıyıp taşımadığıyla ilgilenir.

 

Nevrotik kiÅŸi de, sevebilmekte yetersizlik sergiler; sevdiÄŸi kiÅŸinin önceliklerini, sınırlarını, ihtiyaçlarını, isteklerini, geliÅŸimini görmezden gelir, hiçe sayar, hafife alır.

 

SevdiÄŸi insana, yani manzaraya deÄŸil, kendi korkularına odaklanmıştır çünkü.

 

Sadece güvende hissedip hissetmediÄŸine bakar.

 

Sürekli olarak karşımızdaki insanın niyeti hakkında çıkarımlar yaptığımız, onu manipüle etmeye çabaladığımız, önceliklerini ve ihtiyaçlarını yok saydığımız bir iliÅŸkide, içimizi kıpraÅŸtıran midemizdeki kelebekler deÄŸil, arkamızdan bağıran yalnız kalma korkusu olabilir.

 

Üstelik, belki de daha fenası, çocuÄŸunun mutluluÄŸu adına her türlü fedakarlığı yaptığına inanan aşırı koruyucu bir annenin çocuÄŸun bağımsız geliÅŸimine verdiÄŸi hasar gibi zarar verebiliriz sevdiÄŸimiz insanın benliÄŸine.

 

KorktuÄŸumuz için ilk gördüÄŸümüz aÄŸaca tırmanıp orada kalakalmaktan bahsetmiyorum bile.

 

Alıntılar:

 

Karen Horney - Çağımızın Nevrotik KiÅŸiliÄŸi

​

Yazının orijinali: Nevrotik duygusal yakınlık ihtiyacı

duygusal yakınlık

Cinsel sorunlarımızın iki kaynağı

cinsel sorunlarımız.jpg

CÄ°SED'in yaptığı araÅŸtırmaya göre ülkemizdeki erkeklerin %60'ında sertleÅŸme, %70'inde erken boÅŸalma, %55'inde cinsel isteksizlik sorunu varken, kadınların %65'inde cinsel isteksizlik, %35'inde vajinusmus, %45'inde orgazm olamama problemi bulunuyor.

 

DoÄŸada çoÄŸunlukla zevkle ve kolayca yapılan bir eylemi insanlık olarak nasıl oldu bu kadar sorunlu hale getirebildik?

 

Gündelik stres ve yetiÅŸtirilme tarzımız dışında cinsel sorunlarımız en çok karşımızdaki insanın bizim hakkımızdaki düÅŸüncelerine yönelik duyduÄŸumuz kaygıdan ve tekdüzelikten kaynaklanıyor.

 

1. Algı sorunu

 

Toplumsal baskıyla bireysel arzuların en sık karşı karşıya kaldığı alan olan cinselliÄŸin, kendimizi kolaylıkla özgür hissedebileceÄŸimiz yer olmaması ÅŸaşırtıcı sayılmaz.

 

Birbirlerine açık olan çiftler bile cinsel arzuları konusunda ketumlaÅŸabilirler. AraÅŸtırmaya göre çiftlerin %85'i birbirlerinin cinsel fantezilerinden habersiz görünüyor.

 

Bedenimizi tamamen açabilsek bile, zihnimizi tamamen sunmakta direniyoruz. Cinsellikle ilgili arzularımızın bizi, göstermek istediÄŸimiz kadar iyi yansıtmadığına inanıyoruz.

 

Her ne kadar cinselliÄŸi aÅŸkla ve sevgiyle birlikte yenilmesi gereken lezzetli bir aperatif olarak görmek istesek ve onu ıslah etmeye çabalasak da bunun beyhudeliÄŸine er geç farkına varıyoruz. AraÅŸtırmaya göre en sık kurulan cinsel düÅŸlere baktığımızda pek öyle sevgi ürünü gibi görünmüyorlar:

 

%45 Ünlü birisiyle birlikte olma fantezisi

%45 FahiÅŸe - müÅŸteri fantezisi

%35 Yakın bir arkadaşla - komşuyla ilgili fanteziler

%25 Tecavüz fantezisi

%25 Ä°zlenme fantezisi

%15 Grup seks fantezisi

 

GeçtiÄŸimiz aylarda yazdığım "BenliÄŸimiz ve Cinsel Fantezilerimiz" adlı yazıda alıntıladığım Alain de Botton sözünü yeniden hatırlatmak istiyorum:

 

“Aslında yapmamız gereken, cinselliÄŸin doÄŸası gereÄŸi tuhaf olduÄŸunu kabul etmektir. CinselliÄŸin ÅŸaşırtıcı taleplerine normal tepkiler veremediÄŸimiz için kendimizi suçlamak yerine bu gerçeÄŸi kabul etmek mantıklı olacaktır.”

 

Cinsel fantezilerimizin tamamını paylaÅŸamasak bile, en azından suçluluk yaratan fantezilerimizin evrenselliÄŸini fark edebilmek ve arzularımızı, dolayısıyla kendimizi yadsımamak, saÄŸlıklı bir cinsel hayat için iyi bir baÅŸlangıç olabilir.

 

2. Tekdüzelik

 

Çıplaklığı erotizmin ana kaynağı olarak düÅŸünsek de salt çıplaklığın yeterli olmadığını, bir yakıcı maddeye ihtiyaç duyduÄŸunu biliriz. Yaz aylarında kumsalda gördüÄŸümüz yarı çıplak insanların çoÄŸunu fark etmeyiz, oysa yalnızca bize yönelik kırpılan bir göz bile duygularımızı harekete geçirmeye yetebilir.

 

Ä°nsanın kanını kaynatan da sıklıkla salt çıplaklık deÄŸil, karşılıklı tahrik olunabileceÄŸi olasılığıdır.

 

Uzayan ve tekdüzeleÅŸen iliÅŸkilerde hem çıplaklığa alışırız, hem de birlikte olma ihtimalimiz sıradanlaşır.

 

ResmileÅŸen iliÅŸkilerde partnerimiz iÅŸ ortağımız haline gelebilir. Gündelik kararlar aldığımız, uyguladığımız, aÅŸkımıza yönelik çaresiz beklentilerimizden deÄŸil de çöp bidonunun yeri yüzünden veya çocuÄŸumuzun şımarıklığı nedeniyle tartıştığımız insanın kıyafetlerini deÄŸiÅŸtirince süper kahraman gibi birden bire arzu nesnesine dönüÅŸmesi her geçen gün zorlaÅŸabilir.

 

Alain de Botton, uzun süredir birlikte olunan partnerle sık sık seks yapmanın ve bu seksin sürekli doyurucu olmasının bir norm olmadığını, bu tür iliÅŸkilerde yaÅŸanan cinsel sorunların da her zaman patolojik olmadığını iddia ediyor.

 

AraÅŸtırma sonuçlarına baktığımızda da bu durumun geçerliliÄŸini fark ediyoruz.

 

SıradanlaÅŸan iliÅŸkilerde yaÅŸadığımız cinsel isteksizlikler ve diÄŸer cinsel sorunlar nedeniyle kendimizi suçlamak, durumumuzdan utanmak ve partnerimize olan sevgimizi sorgulamak yerine sorunun olaÄŸanlığına odaklanmak ve buna yönelik çare aramak faydalı olabilir.

 

Çünkü sıklıkla gereksinim duyduÄŸumuz yeni bir kiÅŸi veya iliÅŸki deÄŸil, tanıdığımız kiÅŸiyi farklı ÅŸekilde algılamamızı saÄŸlayacak yeni bir bakış açısıdır.

 

Alıntılar:

 

Alain de Botton - Cinselliğe Nasıl Farklı Yaklaşırız

​

Yazının orijinali: Cinsel sorunlarımızın iki kaynağı

Cinsel sorunlarımızın iki

Güvensiz baÄŸlanma ve flört stratejileri

kaçıngan bağlanma.jpg

Breadcrumbing (ekmek kırıntısı atmak)

 

Flört eden kiÅŸinin, iliÅŸkiyi daha ileri bir seviyeye taşımak istemediÄŸi halde ilgi odağı olmaktan hoÅŸlandığı için partnerini ara ara yoklayarak ilgisini sürekli tutma stratejisi.

 

Benching (yedeklemek)

 

Flört eden kiÅŸinin, potansiyeline inandığı bir partneri hemen kabul etmek veya reddetmek yerine “belki” durağında bekletip, diÄŸer seçenekleri deÄŸerlendirdikten sonra karar verme stratejisi.

 

Yıllar, kültürler, teknolojiler ve isimler deÄŸiÅŸiyor ancak flört döneminde oynadığımız oyunlar, uyguladığımız stratejiler deÄŸiÅŸmiyor.

 

Bazılarımız elde edilmesi güç, ilgi göstermesi mucize olan sevgiliyi oynarken, bazılarımız ise bizi sürüncemede bırakan partnerin peÅŸinden mazoÅŸist bir hazla koÅŸan aşık rolüne bürünüyoruz.

 

Johns Hopkins Üniversitesi'nde yapılan güncel bir araÅŸtırmaya göre, ebeveynlerimizle olan iliÅŸkimizden edindiÄŸimiz baÄŸlanma stilimiz kaçan mı yoksa kovalayan mı olduÄŸumuzu belirleyen önemli faktörlerden biri.

 

Personality and Individual Differences dergisinde yayımlanan ve 900 kiÅŸinin katıldığı bu çalışmaya göre;

 

- Kaçıngan baÄŸlanma stiline sahip kiÅŸiler, sıklıkla aÅŸk iliÅŸkilerinde elde edilmesi zor sevgiliyi,

 

- Kaygılı baÄŸlanma stiline sahip kiÅŸiler sıklıkla peÅŸinden kovalayan aşık rolünü oynuyor.

 

Cinsiyet farklılığına gelince, evrimsel psikolojinin öngördüÄŸü ve kültürümüzden de bildiÄŸimiz gibi, kadınlar, erkeklere göre daha fazla "elde edilmesi zor" sevgiliyi oynuyor.

 

AraÅŸtırmacılara göre bu sonuçlar sürpriz deÄŸil. Kaçıngan veya kaygılı olsun, kendilerini güvensiz hisseden kiÅŸiler, iliÅŸkilerinde yalnızca kendi güncel arzularını deÄŸil, geçmiÅŸten gelen kırılganlıklarını da denetlemeye çalışıyorlar.

 

ÖrneÄŸin soÄŸuk ve kendilerini sürekli reddeden ebeveynler tarafından yetiÅŸtirilmiÅŸ kiÅŸiler, daha sık kaçıngan baÄŸlanma stiline sahip oluyorlar. Bu kiÅŸiler diÄŸer insanlarla yakın iliÅŸki kurmaktan kaçınıyorlar. Bu nedenle “zor elde edilen olma” stratejisi, onların bu kırılganlıklarından kaçınmalarına uyum saÄŸlayan bir strateji sayılıyor.

 

Tutarsız ebeveynler tarafından yetiÅŸtirilen ve yüksek anksiyeteye sahip kiÅŸiler ise, daha sık kaygılı baÄŸlanma stiline sahip oluyorlar ve henüz küçük yaÅŸlarda ilgiye ve sevgiye sahip olmak için sevdiklerinin peÅŸinden koÅŸmak gerektiÄŸine inanıyorlar. Bu da, flört dönemlerinde kovalayan olmak için duydukları meyli açıklıyor.

 

Dolayısıyla bir iliÅŸkide kaçan ya da kovalayan olmak dışarıdan bakıldığında bencilce veya aptalca gelse de, geçmiÅŸten kalan bazı ihtiyaçlarımızı gidermekle ilgili olabiliyor. Yine de, bu tür güvensizlikle baÅŸlayan iliÅŸkiler çoÄŸu kez kısa sürede ve tatminsizlikle sonlanıyorlar.

 

 

Elbete bu tür kaçma kovalama stratejilerinin tek nedeni baÄŸlanma stillerimiz deÄŸil. Bin yıl önce yazılmış Ahmed Gazali ve Ä°bn Hazm'ın ÅŸiirlerinden seksenlerin arabesk furyasına kadar aşık olunan kiÅŸiyi tanrısal bir mertebeye oturtup altında çaresizlik, ezilmiÅŸlik, hakirlik ve teslimiyet arzusuyla mazoÅŸistçe debelendiÄŸimiz kültürün de etkisi muhakkak var. Bu güvensiz iliÅŸkinin en narin biçimde özetlendiÄŸi ÅŸiirde bile Özdemir Asaf, "Sen bana bakma ben senin baktığın yönde olurum." diyor.

 

Ancak kaçıngan baÄŸlanan kiÅŸilerin kaçan, kaygılı baÄŸlanan kiÅŸilerin kovalayan olma ihtimalleri daha yüksek görünüyor.

 

Alıntılar:

 

Jeffrey Bowen, Omri Gillath - Who plays hard-to-get and who finds it attractive? Investigating the role of attachment style

​

Yazının orijinali: Güvensiz baÄŸlanma ve flört stratejileri

Güvensiz bağlanma

Gitmesin diye kanatlarını koparmak

kanatlarını.jpg

Bir insanın başına gelebilecek en kötü ÅŸeylerden biridir; kendi iç sesini kaybetmek.

 

Ä°ster ebeveynimiz olsun, ister eÅŸimiz, otoriteye karşı çaresizliÄŸimiz arttıkça, panik baÅŸlar; paniÄŸimiz arttıkça neyi nasıl yapmamız gerektiÄŸi konusunda kuÅŸkuya düÅŸeriz.

 

Bütün bu duygusal karmaÅŸadan duyduÄŸumuz acı, sorumluluÄŸu reddetme arzusuna dönüÅŸür.

 

BenliÄŸimizi bırakırız, onların istediÄŸi gibi olmaya baÅŸlarız, çünkü kendimiz gibi olmak zor gelir.

 

Ve hem ait olduÄŸumuz kültürümüzden, hem de kendi çocukluk günlerimizden kalma otoriter sesler birleÅŸir, iç sesimize dönüÅŸür. Vicdanımızın sesi, baÅŸkalarınındır artık.

 

Bazılarımız, Safiye gibi, kendi iç sesini çoktan kaybetmiÅŸtir. O hala kendi annesinin sesini duyar gün boyunca, “aptal Safiye, pis Safiye, kirli Safiye” ve yalnızlığının sonsuzluÄŸunda yankılanan emirlere itaat edercesine ovalar her yeri. Hayatta, derler filozoflar, en güç ÅŸey karanlık bir odada kara bir kediyi bulmaktır, özellikle odada kara bir kedi yoksa.

 

O kara kediyi arar durur Safiye.

 

Bazılarımız, Gülben gibi, rafa kaldırmıştır kendi istek ve arzularını. “Temizle” der otoriter figür, temizleriz ama neden temizlediÄŸimizi bilmeden. Arada sırada, derinlerde kıpraÅŸan benliÄŸimiz ortaya dökülür, bir iki kelime çıkar bilincimize. Neyi arzuladığımızı hatırlarız.

 

Belki canlı hissettiÄŸimiz bir gün, kovuÄŸumuzdan çıkmaya karar veririz; ama o ses bizi bırakmaz, “yeteneksizsin sen” der, “alay ederler seninle” der, "rezil olacaksın” der.

 

Cesaretimizi toplayıp kendi güvenlik alanımızdan çıksak bile, dışarıda aldığımız ilk darbede tarumar oluruz. Çünkü yeni doÄŸmuÅŸ bebek kırılganlığındadır benliÄŸimiz.

 

Bizi korurmuÅŸ gibi yapan ama asıl amacı kendi konumunu sürdürmek olan kiÅŸilere "sembolik üvey anne" der Clarissa Estes. PsiÅŸenin içinde hayatın canlılığını saÄŸlayan sinirlerin tıkanmasına yol açan sinir düÄŸümleridir onlar.

 

Amaçları bizi hareketsiz kılmaktır. Bu nedenle eleÅŸtirirler. Bu nedenle yasaklarlar. Bu nedenle yeteneklerimizden, potansiyelimizden ama en önemlisi farklılığımızdan korkarlar. Bu nedenle, kusurlarımıza, korkularımıza, duygusal yaralarımıza odaklanırlar.

 

Çünkü yalnız kalmaktan korkan biri için bir insanı yanında tutmanın en kolay yoludur onun canlılığını öldürmek.

 

Hepimiz, kendimizi böyle bir iliÅŸkinin içinde bulabiliriz.

 

Bilinçsiz bir elde tutma stratejisi olarak karşısındaki insanı deÄŸersizleÅŸtiren, küçülten, çirkinleÅŸtiren, özsaygısını sakatlayan, kendisine yönelik algısını kirleten, bir yandan zehirlerken, bir yandan da panzehire sahip olduÄŸu için minnet duyulmasını bekleyen ve adına sevgi diyen çok insan var yeryüzünde.

 

Her birimiz, adım adım bu iç seslerden birine dönüÅŸebiliriz. Bizim kafesimizden uçup gitmesinler diye, sevdiÄŸimiz insanların kanatlarını kopartan o kiÅŸi haline gelebiliriz.

 

Kaybetme korkusu veya kıskançlıkla o hale gelebileceÄŸimi hissettiÄŸimde Ä°sa'nın Korintlilere mektubunu okurum. Bana sevginin ne olması gerektiÄŸini hatırlatır bu:

 

 

"Sevgi sabırlıdır, sevgi ÅŸefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüÄŸün hesabını tutmaz.

 

Sevgi haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir.

 

Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır."

 

 

Alıntılar:

Clarissa P. Estes - Kurtlarla Koşan Kadınlar

Yeni Ahit - 1. Korintliler 13

​

Yazının orijinali: Gitmesin diye kanatlarını koparmak

Gitmesin diye kanalrını

Evrimsel elde tutma stratejileri

evrimsel elde.jpg

Ä°nsanların tek eÅŸli olup olmadıkları sıklıkla tartışılır. Evrimsel psikoloji bu soruyu yarar – zarar analiziyle açıklamaya çalışır. Bu açıklamaya göre tek eÅŸliliÄŸin evrimsel açıdan en önemli avantajı ve dezavantajı ÅŸunlardır:

 

a. Erkek için avantajı ; çocuÄŸun baÅŸkasından olma ihtimali daha zayıftır. Dolayısıyla erkek baÅŸka bir erkeÄŸin çocuÄŸuna yatırım yapma riskini azaltmış olur.

 

b. Kadın için avantajı; kaynaklara kolay eriÅŸimi olmayan kadın, eÅŸinin baÅŸka bir kadına veya baÅŸka bir kadının çocuÄŸuna yatırım yapma riskini azaltmış olur.

 

Tek eÅŸliliÄŸin hem kadın hem de erkek için en büyük dezavantajı ise iliÅŸki bittiÄŸinde boÅŸa giden vakit ve emek yatırımıdır. Bu büyük dezavantajı önlemek için insanlar -çoÄŸunlukla bilinçsizce- bazı “elde tutma stratejileri” geliÅŸtirirler.

 

Bu stratejilerden bazıları fayda odaklıdır. Yani hediyelerle, iltifatlarla, hastalıkta ve saÄŸlıktaki bakımlarla, güvenlikle vs beraberliÄŸi karşımızdaki insan için o kadar faydalı hale getiririz ki bu sayede partnerimiz bizden ayrılmaz.

 

Bazıları ise zarar odaklıdır. Tehditle, ÅŸantajla, korkutmayla, özsaygısını dibe vurarak ayrılığı karşımızdaki insan için o kadar maliyetli bir hale getiririz ki, bu sayede partnerimiz bizden ayrılmaz.

 

Journal of Social and Personal Relationships’te yayımlanan bir makale eÅŸleri üç ana gruba ayırıyor:

 

1. GevÅŸekçe elde tutanlar

 

Bu gruba giren kiÅŸiler fayda odaklı ve zarar odaklı stratejileri çok nadir seçerler. Genellikle uzun soluklu evliliklerde kiÅŸilerin birbirlerine ve evliliklerine duydukları güçlü güven sonrasında ortaya çıkabilir. Ayrıca duygusal olarak kopukluk yaÅŸayan kiÅŸiler de bu gruba girerler; yapılan araÅŸtırmalar, eÅŸleriyle daha az fiziksel temasta bulunan kiÅŸilerin fayda odaklı ve zarar odaklı stratejileri daha nadir seçtiklerini göstermiÅŸtir.

 

2. Karşılıklı faydayla elde tutanlar

 

Bu gruba giren kiÅŸiler sıklıkla fayda saÄŸlayan stratejiler geliÅŸtirip iliÅŸkiyi her iki taraf için de daha verimli hale getirmek için çabalarlar.

 

Genellikle yüksek özsaygıya sahip, iliÅŸkilerinden tatmin olmuÅŸ kiÅŸiler ve iliÅŸkisine deÄŸer veren ancak sadakatsizlik korkusu tarafından esir düÅŸmemiÅŸ kiÅŸiler bu gruba girerler.

 

3. Yorucular

 

Bu gruba giren kiÅŸiler hem fayda odaklı hem de maliyet odaklı stratejileri yoÄŸun olarak kullanırlar. ÖrneÄŸin bir yandan yoÄŸun bir ilgi gösterirken, diÄŸer yandan tehdit ve ÅŸantaj taktiklerini kullanabilirler. Ayrıca genellikle fayda odaklı stratejiler yürütürlerken kendilerini -ve iliÅŸkilerini tehdit altında hissettiklerinde zarar odaklı taktiklere baÅŸvurabilirler. Genellikle samimiyet sorunları vardır ve özellikle çocuk sahibi olduktan sonra bu stratejileri kullanma yoÄŸunlukları artabilir.

 

Sonuç olarak elde tutma stratejileri kiÅŸinin özsaygısından, sahip olduÄŸu / eriÅŸebildiÄŸi kaynaklara, ait olduÄŸu kültüre ve hissettiÄŸi tehdit algısına kadar farklı unsurlara göre deÄŸiÅŸkenlik gösterir.

 

Bir daha partnerinizin neden sizi toplum içinde sürekli aÅŸağılamaya çalıştığını veya olur olmaz iltifatlara boÄŸduÄŸunu merak ederseniz, belki de yanıtın uyguladıkları elde tutma stratejisinde gizli olduÄŸunu bulabilirsiniz.

​

Alıntılar:

 

Guilherme S. Lopes, Todd Shackelford - Disengaged, exhaustive, benevolent: Three distinct strategies of mate retention

​

Yazının orijinali: Evrimsel psikolojiye göre elde tutma stratejileri

evrimsel elde tutma

Cinsel fantezilerimizde kendimizi nasıl görüyoruz

cinsel fantezilerimiz.jpg

"Cinsel fantezilerinizde kendinizi şu an olduğunuz gibi mi hayal ediyorsunuz yoksa yaşınızı, bedeninizi, kişiliğinizi farklı mı hayal ediyorsunuz?"

 

AraÅŸtırmacı Justin Lehmiller, bu konuda dört binden fazla kiÅŸinin katıldığı bir araÅŸtırma yürüttü. Bulgulara göre;

 

% 44 kendisinin gelecekteki halini hayal ediyor.

% 47 kendisini daha genç hayal ediyor.

% 56 cinsel organını farklı hayal ediyor.

% 58 cinsel rolünü farklı hayal ediyor.

% 61 farklı kişilikte olduğunu hayal ediyor.

% 74 vücudunu farklı hayal ediyor.

 

Bedeni olduğundan farklı hayal etme

 

AraÅŸtırmaya göre kadınlar ve eÅŸcinsel - biseksüel erkekler, heteroseksüel erkeklere göre vücutlarını daha yaygın olarak farklı hayal ediyorlar. Dolayısıyla heteroseksüel erkeklerin vücutlarının nasıl göründüÄŸüyle ilgili en az endiÅŸe duyan grup olduÄŸunu anlıyoruz.

 

Ancak burada kilolu olmanın bir rolü var; cinsel yönelimi ne olursa olsun, insanların kiloları arttıkça bedenlerini farklı hayal etme sıklığı da artıyor.

 

Cinsel organı olduğundan farklı hayal etme

 

Yönelimleri ne olursa olsun, erkekler penislerini daha sık olduÄŸundan farklı hayal ediyor. Kadınların vulvalarını olduÄŸundan farklı hayal etmesi ise çok nadir gerçekleÅŸiyor.

 

Toplumsal baskıya uygun olarak, kadınların bedenlerini, erkeklerin ise cinsel organlarını daha sık farklı hayal ettiÄŸini görüyoruz.

 

Hem bedenlerini, hem de cinsel organlarını daha yaygın biçimde farklı hayal eden eÅŸcinsel erkeklerin ise bu konuda en büyük baskıyı yaÅŸadığını anlıyoruz.

 

Yaşı olduğundan farklı hayal etme

 

Beni ters köÅŸeye yatıran yaÅŸ oldu. Kadınların erkeklere göre fantezilerinde daha sık kendilerini genç hayal ettiklerini düÅŸünürken tam tersi olduÄŸunu öÄŸrendim.

 

Erkekler kadınlara göre bunu daha sık yaparken, kadınlar genellikle kendilerinin daha yaÅŸlı hallerini hayal ediyorlar.

 

Lehmiller’a göre bunun nedeni “cinsel piÅŸmanlıkta cinsiyet farklılığı” Erkekler, evrimsel nedenlerden ötürü, kaçan cinsel fırsatlara kadınlardan daha duyarlı oluyorlar. Bu nedenle geçmiÅŸe dönük fantezileri daha yaygın olabiliyor.

 

Kişiliği olduğundan farklı hayal etme

 

AraÅŸtırmaya göre, insanın daha farklı kiÅŸiliklere büründüÄŸü fantezilere eÅŸcinsel ve biseksüel erkekler daha sık kapılıyor. Onları, cinsel yönelimleri ne olursa olsun kadınlar ve heteroseksüel erkekler izliyor.

 

Heteroseksüeller arasında kadınlar, erkeklere göre normal cinsel hayatlarında olduklarından dominant olmayı hayal ederken, erkekler ise daha sık normal cinsel hayatlarında olduklarından teslimiyetçi olmayı hayal ediyorlar.

 

Özgüveni düÅŸük ve içedönük insanlar daha sık kiÅŸiliklerini farklı hayal ediyorlar.

 

Mevcut cinsel hayatlarından memnun olmayan, iliÅŸki içerisindeki güç dağılımından hoÅŸlanmayan, sık cinsel iliÅŸki yaÅŸayamayan kiÅŸiler de fantezilerinde kendi kiÅŸiliklerini farklılaÅŸtırma eÄŸilimindeler.

 

Kadınlar, sıklıkla kendilerini daha girişken hayal ediyorlar.

 

Åžu ana dek yaÅŸadığı en harika cinsel deneyimden piÅŸmanlık, utanç, anksiyete veya tiksinti duyan insanlar da cinsel fantezilerinde kendi kiÅŸiliklerini deÄŸiÅŸtiriyorlar.

 

AraÅŸtırma, cinsel fantezilerimizin baÄŸlanma stilimizle de ilgisi olduÄŸunu gösteriyor. Kaygılı ve çekingen baÄŸlanma stiline sahip kiÅŸilerin fantezilerinde kendilerini daha çok deÄŸiÅŸtirdiÄŸini bulguluyor.

 

Sonuç olarak, cinsel fantezilerimizde kendimizi nasıl deÄŸiÅŸtirdiÄŸimizi belirleyen birçok faktör bulunuyor. Ancak bu, kendimizi deÄŸiÅŸtirdiÄŸimiz her fantezinin altında illa derin bir mana olduÄŸu anlamına gelmiyor. ÖrneÄŸin hayal gücü yüksek insanlar, sadece cinsel fantezilerinde deÄŸil, gündelik düÅŸüncelerinde de birçok ÅŸeyi olduÄŸundan farklı hayal ediyorlar.

 

Alıntılar:

 

Justin Lehmiller - Tell Me What You Want

​

Yazının orijinali: Cinsel fantezilerimizde kendimizi nasıl görüyoruz

Cinsel fantezilerimizde kendimizi

Duyarlı mıyız savunmacı mı

sens.jpg

Soru: “Kadın ve hayvan haklarına aşırı duyarlı gözüken ancak bu duyarlılığı bana ve ailesine göstermeyen bencil bir erkek arkadaşım var, kafam karışıyor.”

 

DiÄŸer canlılara gösterdiÄŸimiz hassasiyet elbette güçlü bir duyarlılık göstergesi sayılabilir. Ancak, nadiren de olsa, bizi bu tür hassasiyet gösterilerine iten içten duygularımız deÄŸil, benliÄŸimize yönelik savunmacı etmenlerdir.

 

Kendimizi ahlaki olarak daha güçlü bir pozisyonda, daha az eleÅŸtirilebilir bir konumda hissetmek, benliÄŸimize yönelik tehditleri savurmamıza yardımcı olabilir.

 

Farkı anlamak için üç noktaya bakabiliriz.

 

1. BenliÄŸi ÅŸiÅŸirmek:

 

Savunmacı kiÅŸi, farkında olmadan, kendi benliÄŸini güçlü kılacak, dilimize geçen ifadeyle “egosunu ÅŸiÅŸirecek” eylemleri seçebilir. ÖrneÄŸin kiÅŸi azınlık hakları konusunda aşırı duyarlı görünebilir ancak bunun nedeni azınlıklara yönelik geliÅŸtirdiÄŸi empati deÄŸildir de, bu konumun çevresindeki insanların gözünde kendisine kattığı deÄŸerdir. KabuÄŸu renkli olsa da içi koftur yani.

 

Oysa duyarlı kiÅŸiler, dışarıdan kaynaklı deÄŸil, içeriden kaynaklı itkiler nedeniyle kendilerini bu konumda bulurlar.

 

2. Yüzeysel farkındalık:

 

Savunmacı kiÅŸiler, genellikle gösterdikleri hassasiyetlerin asıl nedenlerinin farkında olmazlar.

 

Merkezlerindeki çatlakları koruyan büyük ve sert savunma duvarları nedeniyle kendi kırılganlıklarından bihaber yaÅŸayabilirler. Oysa kendi kırılganlığımıza yönelik bilgimiz, empati kurmamızı saÄŸlayan en önemli güç sayılır.

 

Duyarlı kişiler ise, sıklıkla kendi kırılganlıklarının farkındadır. Bu kırılganlığı genişletirler ve diğer insanları da bu kırılganlık şemsiyesi altına alırlar.

 

3. Kahraman veya kurban olarak görülme ihtiyacı

 

Savunmacı kiÅŸiler kahraman ve kurban rolleri arasında sallanırlar. Kahramanlık hissi güç verir; kazandıkları olumlu izlenimleri çevresindekileri kontrol etmek için kullanabilirler.

 

Kurban rolü sayesinde ise savunmacı kiÅŸi, kendi yanlışlarından doÄŸan sorumluluÄŸu baÅŸkasına yıkabilir ve sorumluluklardan kaçabilir.

 

Duyarlı insanların ise bu kadar dramatik rollere gereksinimleri olmaz. Kazandıkları sıfatlardan ve bu sıfatlar sayesinde ulaÅŸtıkları ayrıcalıklardan ziyade duyarlılık gösterdikleri konuya odaklanırlar.

 

Sonuç olarak, bazen en özgecil, en fedakar eylemlerimizin veya söylemlerimizin ardında bile farkında olmadığımız bazı içsel hesaplamalar olabilir. Bu nedenle duyarlılık gösterdiÄŸimiz konularda bu üç sorunun önemli olduÄŸunu düÅŸünüyorum:

 

- merkeze karşımdakini mi koyuyorum, yoksa kendi yerimi mi sağlamlaştırıyorum?

- kendi kırılganlıklarımın farkında mıyım? karşımdakiyle hangi konularda benzeşiyorum?

- kendimi kahraman veya kurban rollerine atıyor muyum, rolümü baÅŸkalarını manipüle etmek ya da sorumluluklarımdan kurtulmak için kullanıyor muyum?

​

Yazının orijinali: Duyarlı mıyız savunmacı mı

Duyarlımıyız

Erkekler seks için para öderken aslında ne alır

huzursuzbeyin1.jpg

Seks temel bir ihtiyaç, basit bir eylem. Ama kendimizden baÅŸka en az bir kiÅŸiye daha ihtiyaç duymamız ve karşımızdaki insanın da bizim gibi duygulara ve düÅŸüncelere sahip olması her ÅŸeyi karmaşıklaÅŸtırabiliyor.

 

Komedyen Steve Martin, seksi paranın satın alabileceÄŸi en güzel, en doÄŸal ve en bütünleÅŸtirici ÅŸey olarak gördüÄŸünü söylediÄŸinde belki de ÅŸaka yapmıyor.

 

Çünkü Journal of Sex Research'te yayımlanan bir araÅŸtırma, erkeklerin seks karşılığında para ödediÄŸinde aslında bu temel ihtiyaçtan çok daha fazlasını aradığını ortaya koyuyor.

 

​

Ä°lk cinsel deneyim:

 

AraÅŸtırmaya katılan her dört erkekten biri, ilk defa seks için para ödediklerinde bunu bekaretlerini kaybetmek için yaptıklarını söylüyor. Yirmili yaÅŸlara geldiklerinde bakir kalmak için çok yaÅŸlı hissettiklerini ve bu sıfattan kurtulmak istediklerini belirtiyorlar.

 

Gerçek hayatlarında kadınlara yaklaşırken kendilerini utangaç ve endiÅŸeli hissettiklerini söyleyen bu erkekler için para karşılığı seks hizmeti, kadınlara yaklaÅŸamamaktan duydukları özsaygı eksikliÄŸi, güvensizlik ve beceriksizlik hislerini hissetmeden ilk defa seks yapma olanağı tanıyor.

 

 

Reddedilme korkusu:

 

AraÅŸtırmaya katılan bazı erkekler, flört ettikleri bir kadınla beraber yaÅŸayacakları ilk cinsel deneyimi iliÅŸkilerini ilerletecek veya bitirecek bir performans olarak gördükleri için yoÄŸun baskı hissettiklerini belirtiyorlar.

 

Olası bir kötü performansta reddedileceklerine inanan erkeklerin bu korkusu, onları kendi partnerlerinden ziyade seks iÅŸçisiyle deneyim yaÅŸamaya yönlendiriyor.

 

Para karşılığı yaÅŸadıkları cinsel deneyim onları daha güvenli hissettiriyor. Çünkü parayı ödeyen kiÅŸinin performansı deÄŸerlendirilmiyor.

 

 

 

Cinsel beceri eksikliÄŸi:

 

"Cinsel birleÅŸme sırasında asıl zevk vermesi gereken erkektir." hakim düÅŸüncesi ve bunun erkek üzerinde yarattığı baskı paralı sekste tersine dönüyor. Para karşılığı seks hizmeti alan erkekler, cinsellik konusunda kendilerini tecrübesiz görseler de bundan endiÅŸe duymuyorlar.

 

Dolayısıyla bu erkekler, hem daha az baskı hissediyorlar, hem de asıl tecrübelinin karşılarındaki seks iÅŸçisi olması gerektiÄŸine inanıyorlar. Hatta bazı erkekler, seks iÅŸçisinin tecrübelerinden bir ÅŸeyler kapıp gelecekteki partnerlerini daha mutlu etmeyi umut ediyorlar.

 

 

Cinsel kırılganlık:

 

Ereksiyon problemi gibi cinsel endiÅŸeler yaÅŸayan erkekler için para karşılığı seks, bu tür endiÅŸeleri duymadan, yalnızca kendi zevklerine odaklanabilecekleri bir deneyim fırsatı sunuyor.

 

Ayrıca para karşılığı seks hizmeti alan erkekler, deneyimlemek istedikleri bazı özel isteklerini iletirken de daha rahat hissettiklerini belirtiyorlar. Dolayısıyla gerek cinsel sorunlar yaÅŸarken, gerek farklı cinsel istekleri talep ederken, gündelik hayatlarında yaÅŸayacakları utanç ve kırılganlığı hissetmiyorlar.

 

 

 

Sonuç olarak para karşılığı seks, temel bir ihtiyacın giderilmesinden öte, erkeklerin, korkularını, endiÅŸelerini, utançlarını ve kırılganlıklarını hissetmeden yalnızca cinsel birleÅŸmenin hazzına odaklanabileceÄŸi bir hizmet sunuyor.

 

Bu da doÄŸadaki birçok hayvan türünün rahatça yaptığı bu haz dolu eylemi, özbilinçli varlıklar olarak kendimiz için nasıl bir baskı ve mutsuzluk unsuruna çevirebildiÄŸimizi gösteriyor.

 

Bunun da, elbette, ataerkil kültürle ilgisi bulunuyor.

 

Alıntılar:

 

Monique Huysamen - There’s Massive Pressure to Please Her: On the Discursive Production of Men’s Desire to Pay for Sex

​

Yazının orijinali: Erkekler seks için para öderken aslında ne alır

Erkekler eks için

Aynı derin kuyudan

derin kuyudan.jpg

Etrafımızdaki insanlar hakkında konuÅŸurken bazen ÅŸöyle deriz “Åžu özelliÄŸini çok seviyorum ama keÅŸke bu kadar X olmasaydı.”

 

Genellikle de deÄŸerini fark edemediÄŸimiz özellikler bu sevmediÄŸimiz özellikleri olur. Çünkü sevdiÄŸimiz ve sevmediÄŸimiz özellikler, insanın karakterinde birbirinden bağımsız bir ÅŸekilde oturmazlar; karmakarışık ve derin biçimde baÄŸlıdır birbirlerine.

 

Biri olmadan diÄŸeri olmaz.

 

ÇektiÄŸimiz dertleri rahatça anlayabilecek, onlara güveneceÄŸimiz aşırı duygusal insanlar, tam da bu yüzden, huysuzluÄŸa ve depresifliÄŸe daha yatkındır mesela. Huysuzlukları ve suratsızlıkları yüzünden günümüzü kararttıkları için bazen onlara kızarız. Derin sohbetleri ve anlayışlarıyla en karanlık günlerimizi aydınlatmış olanların onlar olduÄŸunu unutarak.

 

Yanlarında zamanın nasıl geçtiÄŸini bilmediÄŸimiz hareketli ve eÄŸlenceli insanlar ise daha umursamaz görünebilirler. DerinliÄŸe ve duraklamaya ihtiyacımız olduÄŸu bazı özel anlarda onların hareketliliÄŸi ve vurdumduymazlığı bizi incitebilir ve gücendirebilir. Oysa her ÅŸeyi umursasalardı bizi harekete geçirecek o enerjiyi bulamaz, o eÄŸlendiÄŸimiz insan olamazlardı.

 

Bu kriz günlerinde sakinliklerine ve ne kadar korksalar da duygularına mesafe koyarak yürüttükleri akıllarına güvendiÄŸimiz insanlara, daha önce kim bilir kaç defa kalpsiz / duygusuz demiÅŸizdir acaba? Tam olarak ne istiyoruz onlardan? Beyinlerini ceplerinde taşıyıp ara sıra kullanmalarını mı?

 

Ä°nsanların davranışlarına etki eden karakter özellikleri birbirlerine sıkı sıkıya baÄŸlıdır.

Aynı derin kuyudan su alırlar.

 

Kuyuyu kurutmamaya özen göstermeliyiz.

 

 

​

Alıntılar: Brett & Kate McKay - Embracing the Coin of Character

​

Yazının orijinali: Aynı derin kuyudan

Aynı derin kuyudan
bottom of page