top of page

Haftalık Psikoloji Bülteni'ne üye ol

Teşekkürler.

HUZURSUZ EMOŞ.jpg

Normal İnsanlar: Ergenliğe Mektup



Bu haftanın normal insanlar konusu "ergen halinize bir mektup yazın" idi. Katılan bütün yazar arkadaşlarıma saygılarımı sunuyor, emeklerine sağlık diyorum.



Haftanın yazıları



 

SANA LAF DÜŞMEZ

-nehir niş-


Merhaba hırçın kız!


Melankolik, cesur ve inatçı karakterin giderek olgunlaşıp serpiliyor. Sana o kadar seneden sonra böyle bir mektup yazacağımı hiç düşünmemiştim.


Okul çantana hızlıca birkaç parça elbise atıyorsun. Öfkeli ve çaresizsin. Hem içe kapanık, hem de dışa dönüksün. Ağır başlı, olgun, sakin, hanım hanımcık halin( bu olman gereken ) ile neşeli, meraklı, kaçık, serseri yanınla çatışma halindesin. Evden kaçmaya hazırlanıyorsun. Ama nereye gideceğin konusunda bir fikrin yok. Bütün gidebileceğin akrabalar eve yakın oturuyor. Eğer onlara gidersen, bu evden kaçtığın anlamına gelmez. Sonra yalnız yaşadığını bildiğin edebiyat öğretmeni Mualla hocanın kapısını ağlayarak çalıyorsun. Ailen burayı bilmiyor. Mualla hocan kapıyı açıp seni içeri alıyor. Ona dün akşam evde olanları anlatıyorsun. Ve artık oraya dönmek istemediğini. Seni sessizce dinliyor. Akıl vermiyor. Güzel bir film açıyor, çaylar içiliyor, kekler yeniyor birlikte. Mualla hocanın tek başına kurmuş olduğu hayat, seni büyülüyor. Duvara yapıştırdığı posterler, ahşap zeminden tavana değin yükselen kitaplar, biblolar, kuruttuğu çiçekler. Gece çok güzel geçiyor. Ertesi gün okul var. Sabah okula gidiyorsun. İlk ders kimya. Teneffüs zili çalıyor. Zil çalar çalmaz; müdür yardımcısı öğretmenler odasına çağırıyor. Birlikte gidiyorsunuz. Heyecandan dizlerin titriyor. Ne olacağını bilmiyorsun. Öğretmenler odasına girer girmez annen suratına okkalı bir tokat indiriyor. Gözlerin kocaman oluyor ve yaşlar iplik gibi kendiliğinden akıyor yanaklarından. Kendini savunmak için ağzını açmıyorsun bile. Şaşkınlıktan dilin tutuluyor. Müdür ve yardımcısı anneni sakinleştiriyorlar. Sen çekimser bir dille bir şeyler mırıldanıyorsun. Karşında duran yetişkinlerin hepsi hem haklı hem de öfkeli hissediyor. Çünkü okulda; uslu, çalışkan, ve sessiz bir öğrencisin. Sen susuyorsun. Öyle korkuyorsun ki konuşmaktan. Seni annenle birlikte eve gönderiyorlar. Evde gergin bir ortam var. Annen evdeki herkesle birlikte kızgın. Ama en çok babandan korkuyorsun. O henüz evde yok. Koyu turuncu olan ev telefonu çalıyor. Arayan bütün bu gerginliklerin sebebi olan kadın. Annenle konuşmak istediğini söylüyor. Sen de hemen kendini açıklıyorsun.’’ Ben daha 15 yaşındayım ve okula gidiyorum. Bu yaşta evlenmeyi düşünmüyorum.’’ diyorsun. Kadın soğuk ve hissiz bir ses tonuyla ’’Sana laf düşmez anneni çağır’’ diyor. Zaten tepende duran annen ahizeyi elinden hınçla çekip alıyor. Konuşmasına fırsat vermeden lafı ağzına tıkıyor karşıdaki ses. ’’ Kızın kendini naza çekiyor demek ki! Ne kadar isterse altın takacağız. Bu akşam uygunsa gelip yüzükleri takalım, zaten kızı gördük beğendik‘’ diyor .Anne kısaca ve net cevaplıyor’’ bu akşam uygundur.’’. Annen tebessümle kapatıyor telefonu ve hazırlıklar başlıyor. Ne desen faydasız. Odaya kendini kilitleyip hiç düşünmeden bileğini kesiyorsun.


Her yer kan gölü.


İşte şimdi hepsini irkilerek anımsıyorum. Artık kendini daha iyi ifade ediyor ve haklarını savunabiliyorsun. İyi ki hayattasın. Aldığın ani ve sert kararlarla seni kaybedebilirdim. Ve aynı bedende birlikte paylaşacağımız anılar hiç olmayabilirdi.



 

YERLİ ALMANAK

-karahindiba-


Muhtemelen üniversite öğrencisi bir komşum var. Benim bunca yıl dirsek çürüterek gelip zor ev kiraladığım binada bir ev sahibi. Partnerinin de güzel bir arabası var gezip tozuyorlar. Bak minik karahindiba, eğer benim komşum gibi büyüyebileceksen ne ala, hemen büyü. Yok yine benim gibi sabah meraya, akşam ahıra gezen koyun misali işe gidip geleceksen hiç büyüme. Nereye elimi atsam bir sorumluluk çıkıyor karşıma. Öyle çok büyük şeyleri yönettiğimden değil. Tamamen kölelik. Rafine zevklerim var hayatı bunlar için yaşıyorum dedikçe ‘ay sonu soğan yerim artık’ diye daha sık düşünmeye başladım. İnsanoğlu, erdem, emek gibi seni kerizledikleri birçok terimin içi bomboş. Hep ortalama üstü olduğunu, daha fazlasını hak ettiğini düşünerek geldin buralara. Senden sonra bir nesil geldi ki sırf var olduğu için her şeyi hak ettiğini düşünüyor. Her şeyde itiraz ediyorlar, asla kabullenme yok. Orijinal taraflarını bu çocuklara kaptırdın. Yakın zamanda cep telefonunu kullanamayan dede muamelesi görmeye başlayacağım. Elinde baston çocuk kovalayan hep sinirli dede. Bu dizeleri okurken sana hayatla ilgili çok iyi tavsiyeler vereceğimi düşünüyorsun ama hayatın öyle bir cümlelik bir özeti yok. En azından benim için yok. Versem bile kimseyi dinlemeyip kendin öğrenmeye çalışacağın için mesaj bir yere ulaşmayacak. Geleceğe dönüş üçlemesindeki Biff gibi sana bir almanak uzatmayı çok isterdim ama tüm eline geçecek olan bu dandik metin. Sana kendini konumlandırman için birkaç gerçeklikten bahsedeyim gerisine sen karar ver.


İki tane tutkun var. İlki müzik. Çok iyi müzik dinlersen ve üretirsen enstrümanlara hâkim, nadiren müzik bilgisi zengin insanlarla tanışıp çok nadir bulunan bir mutluluğu yaşıyorsun. Aşk gibi bir şey. Ancak bu coğrafyanın %80’i ile aynı arabada müzik dinlediğin anda kapıyı açıp kendini dışarı bırakasın geliyor. Aşk gibi gelen o histen vazgeçemezsin, ülkenin %80’inden de vazgeçemezsin. Kendini bu çizgide konumlandır.


Diğer zevkin de arabalar. Yüz metre öteden arabanın silindir sayısını söyleyebiliyorsun. Ancak bunu söylediğinde seni geceleri kavşaklarda sıfır çizen bir denyo olarak tanıyorlar. Arabalarla çok ilgilenirsen testosteron kokusundan yanına yaklaşılmıyor. Az ilgilenirsen veya yaşadığın ülke yönetimi arabalara %280 vergi koymaya karar verirse de 30’lu yaşlarında ikinci el bir aile arabası alıp öve öve bitiremiyorsun. Bu arada 2021 model Porsche 911 Turbo S’i görmeni tavsiye ederim.


Hayat hep böyle iki ucu çiçekli tercihlerle dolu. Güzel kadınları sevebilirsin ama elde etmek zor, hayal etmek güzel ama hayatın tokadını yemeden gerçek dünyaya dönemiyorsun. Maneviyat diye bir şey var ama o kadar karakterli olmadığını ikimiz de biliyoruz : ) Aileni, arkadaşlarını seviyorsun da kendini o kadar ciddiye alma. Dönüp baktığımda hatalarla dolu bir hayat görmüyorum. Tek tük hataların var ama genel olarak her şeyi doğru şekilde yaptın denebilir. Ancak sen doğru yapsan bile gördüğün gibi her şey istediğin gibi olmayabiliyor. Hayat da öyle bir şey. Hep bir denge hep bir ideali bulma yarışı. Doğrusu budur denebilecek bir noktası yok. Mutluluk güzel denebilir. Hayatın anlamı, uzayda neler oluyor bunları araştırmak güzel. Ortalama olmakta hiçbir sorun yok. Birkaç akıllı insan her şey için yeterli. Onları bul ve hayatının içine güzelce yerleştir.


 

BENDEN BANA

- ayşe çetinkaya -


Ayşe selam,


Dört gündür sana bu mektubu yazmaya niyetlenip bir türlü başlayamadım. Hem diyeceğim çok şey var, hem de ne diyeceğimi bilmiyorum. Tavsiye versem, eminim dinlemeyeceksin. Bu da başına buyruk olduğundan değil, hatta tam tersi. Söz dinlemeyi seviyorsun, ama kendini sevmiyorsun. Kendini kabullenmiyorsun, çünkü kendinden beklentilerini karşılayamadın. Peki bu beklentiler gerçekten senin mi?


Gerçekleşmemiş ihtimaller üzerine düşünürken gerçekleşmiş olanları yaşayamaz duruma gelebilirsin. Sanırım her şey bir ihtimalken daha çekici. Uzaklarda bir yeri görmek istersin de oraya gittiğinde “bu muymuş” dersin ya, ihtimaller o uzaktaki yer gibi. Gerçekleşenleri sahiplenmek ve olduğu gibi yaşamak senin elinde, seninle ilgili. Bunun farkında olmadıkça bir şeylere kızacaksın; hayata, kadere, babana, o konuda üstüne gelen arkadaşına. Bu öfke seni daha çok yoracak.


Çok daha zor olanı göğüslediğini düşündüğün durumlar, aslında kolaya kaçtıkların olabilir. Mesela, babanı suçlamak kolay, ama kendi davranışlarının sorumluluğunu almak zor. Bunu fark ettiğin ve kendini iyileştirmenin sorumluluğunu aldığın zaman, hiçbir şey senin kontrolünde olmayacak, ama her şey senin elinde olacak.


Tembellik etmeye devam ettiğin sürece kendi hayatında yan rol olacaksın. Seçimlerini sen değil, başkaları yapacak, böylece suçlanacak yeni birileri olacak.


İyi hislerden kaçmadığın gibi kötü hislerden de kaçma. Hiçbiri sonsuza kadar sürmeyecek.


Okulda spor salonunun arkasında sigara içen çocuklar var ya, onlar hiç de tahmin ettiğin gibi işe yaramaz insanlar değil. Arada onlarla da takılabilirsin. Hiçbir şey için geç olmayabilir, ama bazı şeyler zamanında güzel. İtlik serserilik de öyle.


Platonik takılmanın da bir tadı var, ama o kadar yüceltilecek bir duygu olmayabilir. O hoşlandığın çocukla git bir an önce tanış bence. Spoiler: Hiç beklediğin gibi biri çıkmayacak.


Burası çok garip bir yer, yaşamak da çok garip. Bu garipliklerle ilgili çözemediğin çoğu şeyi ben de hala çözemedim. Belki de çözmemiz gerekmiyordur. Bir sorunun cevabı yoksa belki de yanlış soruyu soruyoruzdur. Madem buradayız ve bir gün olmayacağız, şimdilik buranın keyfini çıkarmaya çalışabiliriz.


Son olarak, korktuğun hiçbir şey korktuğun kadar korkunç olmayacak.


Bence çok tatlı birisin. Seni artık seviyorum.


Ayşe


 

GEL ŞÖYLE Bİ SARILALIM

-rojda aksoy-


Okulun bahçesinde herkesin önünde o dayağı yediğinde henüz on yaşında bile değildin. Nasıl da sesini çıkarmadan bitmesini beklemiştin ama! Zoruna giden fiziksel acı değil yapılan haksızlıktı. Sırf bir erkek çocuğunun duygularına karşılık vermedin diye bu kadar kötü bir dayak yememeliydin. Daha o yaşta toksik erkeklik mi, reddedilmenin öfkesi mi, yaşadığınız mahalledeki akıl almaz şiddet iklimi mi nedir bilemiyorum ama bugün bile o tepkini düşünürüm; nasıl da çıt çıkarmadın ve acını belli etmedin ama! İçini yakan sessiz öfken seni tepeden tırnağa sararken gözlerinden bir damla yaş bile gelmedi.


Buzlar kraliçesi serin halinle alkışları topladıysan madalyonun öteki yüzüne de bir göz atalım derim. İlkokuldaki bu tavırların ortaokul ve lisede de devam etti. Hep çalışkan, sessiz, zorluklar karşısında koyvermeyen, arkadaşlarıyla iyi anlaşan bir melektin adeta. Sıra arkadaşlarına sınavlarda zorla kopya verirdin. Evet evet zorla. Kendi sınav kağıdını erkenden doldurman yetmezdi sana, daha fazlasına ihtiyacın vardı. Bunları neden yaptığını tahmin etmek zor değil; etrafındaki insanlardan onay ve sevgi görmek için umarsızca çırpınan şu tatlı halini bir dakika izlemek bile yeterli.


Bir çocuk daha ne kadar mükemmel olabilir? Çalışkan, yardımsever, akıllı, terbiyeli olmak yetmeliydi değil mi? Yetmedi tabii ki. Lise son sınıfta edebiyat dersindeyken kapı çalındı. Nöbetçi öğrenci elinde kocaman bir buketle içeri girdi. Öğretmen çiçeğin üstündeki notu sesli okuyunca üstünü örttüğün o yara acı acı sızlamaya başladı. En yakın arkadaşının annesinin (okul-aile birliği başkanı olmasının verdiği yetkiyle) kızına yaptığı sürprize mi sevinsen sızlayan yarana mı eğilsen bilemedin. Senin doğum günün hiç kutlanmamıştı çünkü sizde öyle adetler falan yoktu ama orada herkes gibi sen de büyük bir coşkuyla arkadaşının doğum gününü kutladın ve duruma yabancı olduğunu hiç hissettirmedin elbette. Muhtemelen beyaz liseli gömleğin kanayan yaranın etkisiyle kırmızıya boyanmıştı ama kimse göremezdi.


Bugün dönüp sana baktığımda gözlerim doluyor maalesef (ağlamayı kendime yakıştırmadığımı unutmayalım yine de). Şöyle kollarımı uzatıp sıkıca sarılıyorum sana; üzülme diyorum, sen de sevilmeyi ve sevmeyi öğreneceksin. Bugünlerin acısını çıkartırcasına sevileceksin. Bu defa gördüğün sevgi karşısında gözlerin dolacak hatta.


Tabii artık ağlamak da serbest…


 

AYNAYA KARŞI

-saturnuslog-


Sevgili kendim, sana çok saygı duyduğumu söyleyerek başlamak istiyorum. Çok zor şeyler yaşıyorsun. Üstelik bilinçsiz bir cahilsin ama öğrenmek, farkındalık kazanmak için de çok çaba sarf ediyorsun. Çünkü yaşadığın her şeye rağmen kendi doğru bildiğin o dikenli yoldan hiç şaşmamak için uğraşıyorsun. Yaşadıklarının seni yıldırmasına izin vermediğin ve ne kadar zorlansan da kendi doğrularınla yaşadığın için seninle gurur duyuyorum.


Biliyorum, yaşadığın hiçbir şey, kitap okumanın yasaklanması kadar yakmıyor canını. Tek dayanağın, kafanın içinde kurduğun hayattaki mutluluğun... Sırf bir şeyler öğrenmek için yemeğinden bile kısarak biriktirdiğin parayla aldığın kitapları, evde bulamasınlar diye sakladığın zamanlardan özür dilerim. Bulunduğu zaman çıkan tartışmaları ve değer verdiğin şeylerin havada uçmasını, yapraklarının yırtılmasını izlediğin buna rağmen inatla, dik başlılıkla devam ettiğin için teşekkür ederim. Biliyorum şu an, kitapların bulunduğu için yemek paran da kesildi. Ama yine de yılmayıp bir sahafla anlaşmak için yola koyuldun ve okuduklarını satma karşılığında yeni kitaplar almaya başladın.


Bu dünyanın sadece bulunduğun toplumdan ibaret olmadığını keşfetmen gerçekten çok önemli senin için. Kabuğunu kırmanın ne demek olduğunu herkese, özellikle de kendine göstermeye başladın. Şu an müthiş bir kütüphanen ve hala okuyacak bir sürü kitabın var. Üstelik resim yapmak, piyano çalmak ve dansçı olmak istiyordun ya, sana bir hayal kadar uzak gelebilir ama hepsini yaptık ve yapmaya devam ediyoruz.


Sana bir tavsiye verecek olursam, uyum sağlamak zorunda değilsin derim. Kendini çok zorluyorsun. İçinde bulunduğun çevrenin bir parçası olabilmek için kendinden ödünler veriyorsun. Çok savaşıyorsun kendinle. Yapma! Çünkü parçası olmak için çabaladığın ailen ve arkadaşların hastalıklı. Sen de çok sağlıklı değilsin ama en azından farkındasın. Onlar ise bunun doğru olduğunu dayatıp senin öz güvenini ve öz saygını paramparça etmek için varlar.


Hep hayalinin ilerde olacağın kişiye yetmeyeceğinden ve bu hayalin değişeceğinden korkardın. Merak etme, yıllar geçmesine, çılgınlar gibi değişmemize rağmen hayalimiz hala bizimle. Sadece düşündüğümüzden biraz daha geç gerçekleştirmemiz gerekecek sanırım. Çünkü insanlar dünyayı çok değiştirdi. Artık hiçbir şey saf değil. Ama engel de değil.


 

AYNA

-san-


Bu mektubu okuyacak olsaydın muhtemelen bir ağacın altında tek başına okurdun. Kafan karışık, dünyadan umduğunu bulamamış ve sıkılgan bir durumda olman da çok mümkün. Çevrede insan gördüğün anda gülümseyip selam verecek ama içten içe kimseyi görmemek için dua edip bundan gizli bir suçluluk duyacak o pozisyonunu almışsındır. Çünkü herkesi yürekten seviyor ama bir türlü uyum sağladığını hissedemiyorsundur. Seni çok iyi anladığımı söyleyerek başlamak isterim.


Şimdi anlatacağım her şey güvende olduğunu gösteriyor, güvende olmasan ben de burada olmazdım ve sorun olmazdı. Bunun rahatlığıyla yaşa. Seni kendinden ayıracak ne varsa, kim varsa uzaklaş. Korkma. Hiçbir şeyi yapmak için yapmak zorunda değilsin. Zaman içinde inanamayacağın şekilde kendi üslubunu oluşturacaksın hayatta.


Kendi seçimlerini yapmak sana şu an çok da önemli görünmüyor biliyorum. Yapsan yaparsın aslında ama zaten kurulmuş bir sistem olduğunu, istediklerini kafanın içinde de yaşayabileceğini, böylesinin daha kolay olacağını düşünüyorsun. Mücadele etmeye gerek duymuyor musun? Bir gün aynaya baktığında kendinden başka bir insanla göz göze geleceksin. Sana, seçim yapmanın önemini bu olay anlatacak. İyi haber, o günden sonra aşamalı olarak kendini seçmeye başlayacaksın. Ama neden bugünden başlamayasın?


İnsanlara gelince, belki şu an sana benzemeyen insanlardan kaçıyorsun. Üzülerek söylüyorum, bu sığ bir davranış. Sana çok benzeyen biri kalbini kırdığında, sadece kendine ve kendine benzeyenlere değer vererek yaşanmayacağını göreceksin. Bu biraz acı bir deneyim olacak.


Şimdi yazdıklarımı çok dikkatli oku. Uyumsuzluk hissinin seni tüketeceğinden korkuyorsun. Sen hepsinden daha güçlüsün. İnsanlar da hayat da çok özel, kendini mutlaka bu oluşumun bir parçası gibi hissedeceksin. Şu an soyut bir dünya kurup oraya kaçmaya meyillisin. Ama ne içinde bulunan dünyadan, ne de içinde bulunduğun dünyadan vazgeçmek zorundasın. Denge kurmanın önemini bilirsin. Dengeyi sağlarsan dünyalar senin olacak. Şu an gölgesinde oturup gövdesine yaslandığın ağaca bak ve anla; burası senin evin. İçindeki her şeyin bu dünyada yansıması var.


 

ASLINDA GERÇEKLEŞMEYECEK HAYALLER DEĞİLDİ

-edward bloom-


Merhaba Küçük Aptal,


Şu an önünde upuzun yıllar, doya doya yaşayacağın bir gençlik, pek çok zafer sarhoşlukları, büyük patronun hakka yürümesi, çılgın seks partileri, çokça ülke göreceğin seyahatler, unutulmaz aşklar, AKP'nin baraj altında kalacağı seçimler var sanıyorsun değil mi? Senin için üzgünüm kendim. Beş, on hatta yirmi yıl sonra da aynı hayalleri kuruyor olacaksın. Kendinden biliyorum. Mesela büyük patron hâlâ yaşıyor. Daha çok konuşuyor ve hâlihazırda ondan '2 üzeri hayatın boyunca nefret ettiğin insanların sayısı kadar' nefret ediyorsun. Ama iyi haber; artık daha yaşlı ve hakka yürümesi diğer hayallerinin gerçekleşmesinden daha olası.


Aslında gerçekleşmeyecek hayaller değildi kurdukların. Örneğin sigaraya verdiğin parayı kenara atıp pek çok ülkeyi gezebilirdin. Ama La Sagrada Familia'ya bakıp bir sigara tüttüremeyeceksen yemişim öyle seyahati. Bak gördün mü? Hiç değişmedin. Sen profesyonel bir bahane üreticisisin. Şimdi bile.


En ihtişamlı hayaline bakıyorum da, on sene sonrandan sana bir haber vermeliyim ki buna çok yaklaşacaksın. İki kızla birlikte sarhoş olup aynı yatağa uzanacaksınız. Küçük dokunuşların, minik hınzır gülüşlerin ardından, sen birine masaj yaparken seni öpmeye yeltenecek diğeri. O an aklına sevgilin gelecek ve geri çekileceksin. Sonra da kıza saf aşk, sadakat üzerine falan maval okuyacaksın. Ve tabii bu erdemli davranışınla hayatının en büyük fırsatını da yitirmiş olacaksın. Bir mucize olur da bu mektubu okursan sana tek bir tavsiyesi var kendinin; aptallık etme! Henüz sular kesilmeden daya ağzını çeşmeye!


Satırlarıma son verirken söylemek isterim ki sen iyi bir insansın. Şimdiki kendinden daha iyisin hiç değilse. Umarım yirmi yıl sonra da şimdiki kendine bunu söylemek durumunda kalmam. Şayet o kadar yaşarsam tabii. Görüşmek üzere.


Seni Çok Özleyen

Büyük Aptal


 

DAR VE BOZUK TAŞLI SOKAKLAR

-iki-


Lili,


Benim yavru kuşum,


Dünyayı nasıl gördüğünü biliyorum, nasıl görmek istediğini, arzularını, heveslerini, yanında tutmak ve uzağına itmek istediklerini, eleştirilerini, inançlarını, ihtiyaçlarını, yanılgılarını, kıskandığın, imrendiğin her şeyinle tümünü, seni olduğun gibi görüyorum.


Yıllar sonra buradan işine karışmak gibi bir derdim yok. Sen içgüdüleri kuvvetli küçük çetin bir cevizsin. Yapman gereken her şeyi günü geldiğinde doğru koklayacak ve yoluna koymak için büyük çaba göstereceksin, o gücü de kendinde bulacaksın buna hiç şüphen olmasın. Şu an seni çepeçevre kaplayan tek şey kızgınlık. Var olmak dünyanın en zor işi senin için. Çünkü etrafında senin dışında herkesle ilgili her şey var. Bu gürültünün sesi o kadar baskın ki kendi içinde bile kendi sesini duyamıyorsun. Kendi fikirlerin ve hislerin dışında herkesin fikri ve hissi önemli. Sesini kimseye duyuramıyorsun. Bu baskı ve ağırlık altında nefessiz kalmak sana çaresizlik hissettiriyor. Ama hep en doğru kararları bu çaresizliği hissettiğinde alacaksın. Kendini bulmak için tek başına kalman, tek başına kalman için de gitmen gerekecek. Hayatının en zor kararı, ama korkma. Hayattan sakın korkma.


Kolay şeylerin tadı güzeldir. Kolay insanlar, kolay paralar, kolayca açılan kapılar… Bizim için bunların hiç biri olmayacak. Zor şeyleri başarmanın tadı daha da güzel inan. Biz dar ve bozuk taşlı sokaklarımızla varız. Kendini değerli hissetmek için gösterişe ihtiyacın yok. Sen sadeliği görebilenlerin yanında mutlu olacaksın. Kendini yakınındakilerle kıyaslayıp haksızlığa uğradığını düşünme, daha iyi bi hayatın kucağına düşmemesine içlenme, hayat böyledir. Adalet arayışıyla kendini hırpalama. Hayatın kendine özgü bir mizah anlayışı var. Kendi dinamiğinde, adaleti farklı şekillerde tecelli ettiriyor. Bazı şeylere acı içinde güleceksin.


Annenle çatışman, babana hassasiyetin, ikisine karşı dargınlığın hiç bitmeyecek. Zamanının çoğunu onlarla ve sana hissettirdikleriyle baş etmeye çalışarak geçireceksin. Bil ki kimse ebeveynlik nedir bilerek evlat sahibi olmuyor. Neyi yanlış yaparlarsa yapsınlar, esas niyetlerinin senin iyiliğin olduğunu ve seni gerçekten karşılıksız sevenlerin onlar olduğunu asla unutma. Onların da anlaşılmaya ihtiyacı var, anla. Mümkün olduğunca iyi zaman geçir. Her şeyin sonunda elinde kalacak tek şey onlarla olan güzel anıların olacak.


Hayatta yapılması gereken çok fazla seçim, vermemiz gereken çok fazla karar ve bunların sonunda edindiğimiz tecrübeler var. Bazı sonuçları normalleştirmelisin. Canın acıyorsa ağlamak normaldir, ağlamak istiyorsan ağla. Bir haksızlığa uğradığında sinirlenmek normaldir, bağırmak istiyorsan bağır. Yanlış anlaşılmaktan korktuğun için kendini çok tutuyorsun. Hata yapmaktan korkuyorsun, hata yapmak çok insani bir şeydir, kendini saklama.


İtina ve müsaade benim hayatta en sevdiğim iki kelime oldu. Kendine, sevdiklerine ve zamana karşı müsaadeli olmanın saygı ve bilgelik getireceğini, itinanınsa sevgiyle ve emekle ilintili olduğunu tecrübe edeceksin.


Sen en sevdiği elbisesini giymiş küçük bir kız gibi, kanatlarını yeni ışığa tutmuş bir kelebek gibi heveslisin. Hevesin görülmek, hevesin fark edilmek. Övgüye ve ilgiye yuvada ağzı açık bekleyen yavru kuşlar kadar açsın. Hayatta hep bunun yüzünden hata yapacak ve hep bu yanından kırılacaksın. Zayıflıklarını bil, onlarla barış. Kimseye muhtaç olmadığını anladığında bunu da aşmak kolaylaşacak.


Bir seansta doktoruma ne olmak istediğimi hiç bilemediğimi söylediğimde ‘kimse sana bir şeyler seçebileceğini ve seçtiğin şeyi olabileceğini söylememiş. Bir çocuğa seçim yapma hakkı olduğunu öğretmezsen bunu bilmez’ demişti. Ne olmak istediğimi hiç bilmedim ama hiç x biri olmak da istemedim. Bir meslek ya da kimlik peşinde koşmadım. Hayatımı hep ‘ne olmak istemiyorum’u tartarak şekillendirdim. Ama senin böyle bir seçeneğin olsun istiyorum. Bu hayatta ne yapmak istiyorsun? Sana iyi gelen şeylerin peşinde ol.


Yapacağın seçimlere ve sonuçlarına karşı sadece kendine sorumlusun. Kendinden sen sorumlusun. Kimseyi sırtında taşıma, kimsenin sırtına yük yapma. Sevgi hafiftir, ilk bahar esintisi gibidir. Kendiliğinden olandır. Kimsenin seni sevgisiyle hırpalamasına izin verme. Şimdi çok sevdiğin bir çok insanla yolun ayrılacak, bunun normal olduğunu anla. Yanında kalanlara daha çok sahip çık.


Bu hayat güzel bir macera, hevesini baltalama, heyecanını kaybetme ve istediğin gibi yaşa.


Bir ipucu: Hayvanlar ve bitkilerle aran çok iyi. Onlarla daha çok ilgilen. Onlara daha çok kaç, kendini bulmanda en faydalı dostların onlar olacak. En az bir yabancı dili çok iyi öğren, daha çok araştır ve daha çok gez.


Sevgilerimle,

L.


 

NE OLACAĞIM DEMELİ

-papatyalı bir deli-


Sevgili on üç yaşındaki halim,


Öncelikle şunu söylemeliyim, harika görünüyorsun! Evet çok fazla sivilcelerin çıkıyor ve sürekli kilo alıyordun biliyorum ama inan bana bundan sonra kilo alman çok daha kolay bir hale gelecek. O yüzden bu durumdan şikayet etmek yerine, “nasılsa veririm” de gitsin!


Liseye geçmek için fazlasıyla heyecanlısın biliyorum, gelecekte neler yapacağını, nerede olacağını ve nasıl gözükeceğini çok merak ediyorsun. Önce şu konuda anlaşalım, gelecekten geliyorum; hâlâ neler yapacağına tam olarak karar veremedin, ama merak etme en azından iyi bir üniversitede iyi bir bölüm okuduğunu -severek okuduğunu- söyleyebilirim.


Matematik dersinden korkmana hiç gerek yok. Şu anda muhtemelen en sevmediğin alan matematik ve sen de aslında derslerle ilgilenmekten ziyade kendini sanata vermek istiyorsun. Sanata düşkünlüğün hiç geçmeyecek. Bu konuda çalışmalarım hâlâ sürüyor fakat sen biraz daha yoğunlaşsan iyi edersin. Kim bilir belki birkaç sene içinde bir tiyatro oyununda rol bile alabilirsin!


Yalnız o gözlüğü çıkar, sana başka gözlük mü yok? İnan bana kendini çok rahatlamış hissedecek ve özgüvenini arttıracaksın o gözlüğü çıkarıp yenisini alınca. Çünkü sen de içten içe biliyorsun ki gözlüğün yansıma yapıyor ve fotoğraf çekilirken sürekli gözlüklerini çıkarıp duruyorsun.


İngilizce aşkından vazgeçme, dilin kemiği yok çok iyi yerlere gelebilir ve hatta üstüne belki İspanyolca bile öğrenebilirsin! Çünkü sen de biliyorsun ki bir lisan bir insan. Yabancı kültürlerin arasına karışabilmenin ve bulunduğun ülkenin dışındaki insanları anlayabilmenin en güzel ve en faydalı yolu bu.


Bulunduğun zaman dilimine, yaşına, çevrendekilere ve onların sağlıklarına, ailenin yanında kalabiliyor olmana ve ailenin sağlığına hep şükret. Dostlarına ve ailene sıkı sıkı sarılmayı ihmal etme, gelecekte sevdiklerine sarılmanın hasretiyle yanıp tutuşacağın zamanlar gelebilir. Ama bu zamanlarda bile şunu unutma, hayatına katıp sağlığından endişe duyduğun her insan aslında senin ailendir ve insan nereye giderse gitsin ailesini hep sol göğsünün altında taşır.


Yaşın çok küçük ve hatta ergenliğe de yeni girdiğin için “asi kız”sındır şimdi sen. Ailenin yanından ayrılıp bir an önce lise/üniversite kazanmak istiyorsundur. Ailenin yanından ayrılıp bir şehirde tek başına okumak sana her ne kadar çok şey katsa da, ailenle iyi anlaşmanın yolunu bulup iki lafın belini kırabildiğin zaman onların da aslında ne kadar “kafa” insanlar olduklarını anlayacaksın.


Gelecek hayallerinden bahsetmişken, ileride karşına çok aşık olacağın birinin çıkacağını söylemezsem çatlarım! İnsanlar birbirlerine nasıl aşık oluyorlar nasıl seviyorlar diye sorguluyor ve hatta bunu anlamsız buluyorsun ya, kalbinin pır pır etmesine neden olacak birini çıkaracak karşına hayat. Gerisini söylemeyeyim de daha fazla spoiler olmasın!


Ayrıca sana yaşını sorduklarında sürekli yaşını büyütüp söylüyorsun ya, işte onu yapma. Zaman o kadar hızlı geçiyor ve seneler öyle su gibi akıp gidiyor ki sen arkalarından bakakalıyorsun ve bu sefer de yaşını küçültmeye çalışıyorsun. Hayıır, bu dediklerim seni korkutmasın! Senelerin hızlı geçip gidiyor olması seni engellememeli, zamana karşı ve bu hayata karşı, ne olursa olsun yaşa! Unutma keyfine varıp değerini bilerek yaşadığında her yaşın bir güzelliği var ve ünlü bir senaristin de dediği gibi “yaş almaktan değil, yaşayamamaktan korkmalı insan.”


Şimdi önündeki kitap yığınının arasından bir kitap seç. Rastgele bir sayfasını açıp bir iki satır oku ve kitabın kokusunu içine çek. Ben o okuduğun iki satırda ve içine çektiğin kitap kokusundayım.


 

GEÇTİ BİLE

-bir başka dünyadaki-


Merhaba, bu mektup hangi gün, hangi saat sana ulaşacak bilmiyorum. Sana ileri bir tarihten yazıyorum. Korkma aklını kaçırmadın. Şu sıralar sıkça kendini, delirdim mi diye yokladığını biliyorum. Delirmemek için nefesini tutar gibi en sapkın düşüncelerini tuttuğunu duyumsuyorum. Şu an masadaki o test kitabına gözün kayıyor ama biraz ara ver, elindeki mektuba odaklan. Lütfen. Zamanla yarışma düşüncesini de bir anlığına unutabilir misin? Şimdi sana değişen ve değişmeyen birkaç şey söyleyerek yazıma başlamak istiyorum. Gökyüzü hala çok güzel ve umut dolu. Bu değişmiyor. Sıkışıp kaldığında ona çevir gözlerini. Ben öyle yapıyorum. Ona her baktığında şunu hatırlamak işine yarayabilir. Geçecek. Gerçekten geçiyor. Sanki hiç geçmeyecek gibi gelen şeyler bile geçip gidiyor. Sonuç; unutmuşsun. Ben başımdan geçen çoğu şeyi unuttum. Bu iyi bir şey. Dün yediğin yemeğin ya da sana fırlatılan terliğin acısını hatırlıyor musun mesela? Sanırım ben söyleyince anımsıyor gibi oldun. Bu değişmiyor. Bazen biri bir şey söylediğinde ya da umulmadık bir karşılaşmada hatırlıyorsun. O kadar. Unutmak seni çok korkutuyor tahmin ediyorum. Onca emek verip çalıştığım şeyleri ya unutursam diye kaygılanıyorsun. Yolun yarısından bildiriyorum, bu durum seni endişelendirmesin. Unuttuklarının çoğu ihtiyacın olmayan şeyler. Sadece bildiklerinle yaşamıyorsun hayatı. Dahil olamadığın düğün dansını, uzaktan izlemek gibi kimi zaman zaten yaşamak. Bangır bangır oyun havası eşliğinde şıklarken parmaklar, benim burada ne işim var hissi bambaşka koşullarda tekrar tekrar yaşanacak. Bu da değişmiyor. Senin burada ne işin var? Bu dünyada ne işimiz var hakikaten? Bir adam var biraz zaman sonra tanışacaksın onunla, o demiş ki, “dünyadasın bunun tedavisi yok.” Ne yapalım yok işte. Kendini bazen eksik ya da tamamlanmamış hissediyorsun ya o his kaybolmayacak. Ona alış şimdiden, hem benim de işimi kolaylaştırırsın. Şimdi iyi ve kötü haberlerle devam edelim. Kötü haberle başlıyorum. Evlatlık değilsin, seni cami önünde bulmadılar. Bu olasılığı çok düşündüğünü ve içte içe gerçek olmasını arzuladığını biliyorum. Evet. Ama üzgünüm ailenle yaşamaya alışmalısın. Annene çok kızma bence, babana da. Hatta ana babalara çok kızma. Kabul et onları bu halleriyle ve piknik sever evlat rolü oynamaya devam et. Zira bir şeylerden hiç haz etmediğin halde seviyormuş gibi davrandığın zamanlar olacak. Değişmiyorlar, hem de hiç. Üzerinde durma, devam et. Üzerinde durmak deyince aklıma geldi. Öğretmenler şu konunun üzerinde duralım gibi laflar eder ya. Sen de üzerinde durmazsın ve üstü kırmızı kalemlerle çizilmiş hataların olur. Kırmızı hatalarına teşekkür et. Çünkü kırmızı çok güzel bir renk ve hataların senin en tutkulu öğretmenlerin. Düşük not aldım diye çok üzülme çünkü onlardan geriye bir silgi artığı kadar bile bir iz kalmayacak. Çok konuştum değil mi? Affedersin. Sana öğüt vermek falan değil niyetim. Tamam şimdi de iyi bir haberle devam edeyim. Büyüyünce şu olacağım dediğin şeyi olmadın. Hatta bir şey olmadın. Bambaşka bir yolun var. Şimdi söylemiyorum, sürprizi kaçmasın. Çok şaşıracak ve sevineceksin onunla buluştuğunda. Çünkü çok eğlenceli. Tamam sustum. Sana son bir iki şey daha söylememe izin verebilir misin? Evet mi? Peki devam ediyorum. Çocukluğunun elini hiç bırakma. Şu an çocukluğu hatırlamak canını sıkmış olabilir. Merak etme tarladaki ırgatlığın yakında bitiyor. Ama çocukken çalıştığın o kurak tarlaları ve o anlardaki sonsuz sıkıntıyı bile özleyeceksin. Mektubumu şöyle bitireyim. Haykır dilediğin gibi içinden yükselen kelimeleri. Öylesine hesaplamadan yaşa. Sadelikle. Güzellikle. Umutla. Yaşadığın her an çok özel ve güzel. Gerçekten öyle, laf olsun diye söylemiyorum. Ve eğer güçsüz hissedersin kendini, kapat gözlerini. Beni düşün, kendini düşün. Geçiyor, geçiyor. Bak geçti bile.


Sevgiyle,

Bir başka dünyadaki

 

TEREDDÜTLÜ BİR MEKTUP

-canderel-


Sevgili ergen halim,


İnan mecbur kalmasam yazmazdım, seninle uğraşmanın ne kadar beyhude bir iş olduğunu çevrendeki herkes kadar ben de biliyorum. Tuhaflığına, inadına, çekilmezliğine rağmen buradan bakınca anlıyorum seni. ‘Hadi oradan’ deme lütfen, vallahi anlıyorum. Bir de şimdiki bana, geleceğine not yazmışsın ya; ‘‘Bu satırları okuyup umarsızca gülen kadın, senden nefret ediyorum’’ diyerek. Evet gülüyorum bazen, itiraf ediyorum, ama insaf, hangi aklı başında insan öfkesi sonsuza kadar sürdürmek ister, sonra da geleceğine şerh düşer ki.


Aslında fena bir çocukluk geçirmedin. Sonrası biraz zordu, kabul, ama bu topraklarda yaşayan herhangi bir gençten farklı bir travma da yaşamış değilsin. Hem dokunulmaz olmak istiyorsun, hem de dokunsunlar sana istiyorsun.( Bu cümle çıksa da olur) Kendine çok yükleniyorsun, değiştirebileceğin ve değiştiremeyeceğin koşulları ayırt edemiyorsun. Biraz rahatlayınca kendi keşfettiğin değerlerden vazgeçmekten korkuyorsun, ki hiç kolay olmadı onları yakalamak. Bana kızıyorsun, ilerleyen yaşlarından ümitsizsin, görüyorum bunu. Değiştirebilseydim eğer, bu düşünceni değiştirmek isterdim. İnan bana sonunda korktuğun insana evrilmeyeceksin. Hatta görsen seveceksin bence beni.


Bir taraftan da hiç müdahale etmek istemiyorum sana, çok emeğin var şimdiki halimde, boşuna görünen her çaban, inadın, öfken çok kıymetli. Yine de daha mutlu olmanı istiyorum, yalan değil, başını şefkatle okşayabilsem ne iyi olurdu diye düşünmeden edemiyor, mektubumu burada bitiriyorum...


 

NOSCE TE İPSUM

-dalgın canbaz-


Kendini Tanı anlamına gelen, ‘Nosce Te İpsum’, Delphi’deki Apollon tapınağının girişinde altın harflerle yazılıdır. Bu söylemin kökeni, Apollon’a adanmıştır.


Apollon, müziğin, sanatların, mantığın sembolü olarak gösterilirken, Dionysos, haz ve zevklerin sembolüdür.


Ergenlik ve ilk gençlik benim için, Dionysos’un ve Pan’ın izini takip etmektir. Zevklerin, hazların, merakın ve cesaretin yıllarıdır. Otuzlu, kırklı yaşlardan sonra Apollon’a geçiş yaptığımızı düşünüyorum.


Sevgili 18 yaşım, yayından fırlamış bir ok gibi hissediyorsun biliyorum.


Her şeyi merak ediyorsun, her şeye cesaret ediyor ve gücün yeter gibi hissediyorsun.


Sanki etrafında görünmez bir kalkan var. Başına hiç bir şey gelmez, gelirse de dokuz canın daha varmış gibi öyle mi?


Parlamak istiyorsun değil mi, bir yıldız gibi. Kendini ortaya koymak, en özel olduğunu hissetmek istiyorsun.


Ergenlikte, ön frontal lobun oluşumunu yeni yeni tamamlamış olduğu için, empati gibi kavramların hala tam oluşmadığını düşünüyorum.


O yıllara bakınca demek istediğim, ‘Nosce Te İpsum’, ‘ Kendini Tanı’.


Antik Yunan Felsefesinin bize yıllar evvel demek istediği halen geçerliliğini koruyor gibi bence. İnsanın kendini tanıması, bir ömür süren bir hal.


Sevgili 18 yaşım, kendini başkalarının gözünden görme halini, kendini kanıtlama, parlatma, ilgi çekme ve onay ihtiyaçlarını görebiliyorum, İnsan, başkasının gözünden kendini gördükçe, anlamını, varoluşunu hissediyor öyle değil mi?


Ama kendini, gölge ve olumlu yanlarınla tanıdıkça, gelişime açık oldukça hayranlık ihtiyacın kaybolacak. Bir bütünün parçası olduğunu ve bu dünyada herkese ihtiyaç olduğunu göreceksin. Kendini tanıdıkça, insanları daha iyi tanıdığını fark edeceksin.


Kendini ifade etmeyi öğreneceksin.


Cesaretinin, coşkunun, tutkunun kıymetini bil. Bunlar senin yaşam enerjin. Ama yavaşlamanın güzelliğini de göreceksin. Sabrın, sevginin, vermenin güzelliğini daha çok keşfedeceksin. Hayat, varılan bir hedef değil hissetmeye başlayacaksın. Bir yolculuk, bir bahçe...Paylaşmanın, üretmenin, güzelliklerini keşfedeceksin, keşfettikçe parlayacaksın.


Parla, parla, küçük yıldız.

 

SEN, BEN, ÇOCUKLUĞUMUZ

-herzi-


Selam Herzi,


Sana, hayalini hiç kurmadığın, acaba o yaşta ne yapıyor olurum diye düşünmediğin bir yaştan yazıyorum.


Seninle konuşmak benim için zor. Sana olduğum yerden öğütleyebileceğim, haberini verebileceğim kayda değer bir şey yok. Hatta sen benden daha netsin. Sorgulamaların yok, ne yapman gerektiğini biliyorsun, birini seviyorsun ve kendine çevrende bir yer edinmeye çalışıyorsun.


Bense şu an ne istediğimi bilmiyorum, birini seviyor muyum onu bile bilmiyorum. Yerimi, yuvamı bulma konusunda bir arzum var ama bunun için ne yapıyorsun dersen onu da bilmiyorum.


Seninle daha net konuşabilmek isterdim. Çünkü sen belki benim yaşımdaki halini merak etmiyorsun ama içten içe her şeyin yerli yerine oturacağı, yapbozun tüm parçalarının birleştiği günü bekliyorsun.


Üzgünüm, o gün gelmedi. Hatta yapbozu komple bozdum, baştan başlıyorum.


Önce senin bir tık küçük halinle konuşmaya çalıştım. Çocuk halimize bakmak, onu bir kontrol etmek istedim, her şey yolunda mı diye. Sonra onun yüzüne bakamadığımı fark ettim. O bir köşede saklanmış, benim gelmemi ve ona sarılmamı bekliyordu ama ben onun karşısına bile çıkamıyordum. Onu yalnız bıraktığımı hissediyordum ve suçluluk duyuyordum. O yüzden neden onu yalnız bıraktığıma dair uzun süre cevap aradım. Bulamadım. Bulamadıkça da karşısına çıkmayı erteledim.


Sonra bir gün cesur olup karşısına çıkmaya karar verdim. Saklandığı duvarın arkasına geçtim ve onunla yüz yüze geldim. Öyle çaresiz bakıyordu ki bana, ister istemez gidip elinden tuttum. Hiçbir açıklama yapmadan, neden yalnız bıraktığıma dair hiçbir bahane bulmadan ellerini avuçlarıma aldım. Sarıldım. Çünkü zaten o bir çocuktu, açıklamaya değil sadece sarılmaya ihtiyacı vardı.


Bunu fark edince cevap aramayı bıraktım. O günden beri onun elini tutuyorum, bir daha bırakmamaya niyet ederek.


Sen sanırım bu yüzden bu kadar netsin. Çocuk yanın saklanıyordu ve sen tek başına büyümek zorunda kaldın. Sana ne söylendiyse onu yapmayı uygun gördün. Bu şekilde seni aralarına alacaklarına inandın ve bu yüzden sorgulamıyorsun. Ben ne istiyorum demiyorsun. Sadece yapıyorsun.


Sen kendini böyle koruyorsun.


Çok haklısın.


Şimdi ben ikinci doğumumu yaşadığım bir yaştayım. Çocuk gibi her şeyi sorguluyorum, deneyimlemeye çalışıyorum. Duygumu alıyorum elime, inceliyorum, ağzıma götürüyorum, bakıyorum tadı nasıl.

Keşfediyorum.


Kolay olmamasına rağmen inceden zevk alıyorum bu durumdan.


Bunun için sana teşekkür ederim. Beni korudun, kolladın. Bana bir yol çizdin ve o yolda yürürken büyümemi bekledin. Kendi yoluma çıkabilmem için beni hazırladın.


Teşekkür ederim.

Seni seviyorum.

 

BİZ BÜYÜRKEN

-sehvenli-


Sana kara dediklerinde ak, ak dediklerinde kara dediğin günleri özlüyorum. Etrafına kayıtsızlığın ve aklına estiği gibi yaşama arzunun, ne kadar kıymetli olduğunu şimdi daha iyi anlayabiliyorum. O dönemleri düşününce ‘’aferin kızıma’’ başka nasıl davranabilirdin ki diyorum.


Belki bazı konuları aşabildiğimden belki de büyümek bir şeylere takılıp kalmamayı öğrettiğinden olsa gerek, gençlik dönemimize ait olumsuz anılar yok zihnimde. Gülüp eğlendiğimiz zamanlar, ağladığımız üzüldüğümüz zamanları ezip geçmiş sanki. İyi de olmuş. Hem çok eğlendiğimiz ama bir o kadar da korktuğumuz bir günü hatırlıyorum. Evde herkesin uyuduğu bir saatte biz üç kız, erkek kılığına girip sokağa çıkmıştık. Bulunduğumuz mahalleden iyice uzaklaşmış, tenha sokakların keyfini sürüyoruz. Kendimizce eğleniyoruz. Sonra birilerini görmüş, korkunun heyecan ve keyifle karışımı bir duyguyla oradan uzaklaşmıştık. Ne ilginçtir ki o zamanlar; ev bizim için, hem yasaklarla, sınırlamalarla kuşatılmış yaşam alanımız hem de o yasakların kışkırttığı yeni heyecanlara sürüklendiğimiz bir yer olmuş. Bir şekilde çocukluğumuza sarılıp vedalaşmış, gençliğimizi yaşayıp anlamaya çalışmışız. Kimi zaman aklımız kimi zaman da duygularımız yol yordam öğretmiş. Geriye dönük baktığımda yaşadıklarımızdan, hayattan bir şekilde keyif almayı başarmışız diyorum. Keşke dediğim bir şey var bir tek: O zamanlar eğitim hayatıma ve geleceğime dair planlar yapmaya da bu kadar istekli olsaydım. Yine de bunun için seni suçlayacak değilim. Takılıp kalmıyorsam bir yerlerde ve sarmıyorsam konuları tekrar tekrar başa o senin kayıtsız ve umursamaz hallerinin eseridir. Gelecekten selam ve sevgilerimi gönderiyorum sana. Merak etme şimdi de çok iyiyiz.



 

BÜYÜMEK SANCISI

-clementine-


Güzel kızım,


Çok yoruldun, biraz da sinirlisin biliyorum. Doğru ya dünyanın en büyük dertleri senin omuzunda. Zaten ailen senden nefret ediyor. Sanki neden dünyaya getirmişler ki seni? İnsan hiç sevmeyeceği bir çocuğu, sırf eziyet olsun diye neden doğurur ki? Umarım ilk fırsatta bu evi terk edip gideceksin ve bir daha arkana bile dönmeyeceksin. Sevdiğin erkek seni terk etti. Bu hayatta aşık olduğun tek erkek. Sahi bir daha sevebilir misin birini? Asla! O senin bu hayattaki son şansındı. Bir daha asla kimseyi sevmeyeceksin. Bir de YKS zımbırtısı var tabi ya nasıl unuttun?! Sanki tüm dünya sana inat dönmüyormuş gibi bir de bütün hayatın üç saatlik bir sınava bağlı. Hiç kimse seni anlamıyor, bu dünyada kalabalıklar arasında yapayalnızsın ve bu yalnızlık hiç geçmeyecek adın gibi eminsin. Değil mi?


İşte o kadar emin olma, minik kızım!


Hayat birler ve sıfırlardan ibaret değil. Bu hayatta seni ailenden daha fazla kimse sevmeyecek. Aile dediysem de kan bağı değil can bağı olan insanların oluşturduğu topluluk tabi. Bunu ailenden bazı kişileri sileceğin zaman unutma. Evet birbirinizi anlamadığınız zamanlar her zaman olacak ama insan bazen sevse de anlayamaz. Bazen anlayamadığını dahi sevebilmenin adıdır aile olmak. Çok düşecek çok kalkacaksın. Bazen dünyada hiçbir yerin kalmadı sanacaksın. Sonra dönüp bir bakacaksın ki çantanda her zaman bir anahtar. Gidip sığınacaksın olduğun her halinle o eve. O evin kapısını ne kadar sert çarpsan da sıcacık bir meltemle açılacak sana her zaman o kapı. O evde defalarca fırtınalar kopsa da sen yine o evin gölgesinde alacaksın soluğu.


Aşık da olacaksın biliyor musun? Hem de öyle bir olacaksın ki tüm aileni karşına alacak kadar. Kötü bir haber daha vereyim. Ondan da ayrılacaksın. Göğsüne kocaman iğneler batacak, gecenin bir yarısı odana sığmayacaksın. Gözünün önünden başka bir kızla kahkahalar atarak geçecek. Devam edemem, yaşayamam sanacaksın. Bir daha asla aşık olmayacağım diye kendine sözler vereceksin. Sana kötü bir haberim var. Yine aşık olacaksın. Ama iyi bir haberim de var. Eninde sonunda aşk denen o güzel duygunun maşuktan değil senden kaynaklandığını bulacaksın. O güzel kaynağı da öyle hoyrat gönüllerde heba etmemeyi öğreneceksin.


Hayatına bağlı olan sınava gelince, sen o sınavda Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden birini kazanacaksın. Kazanıp gittikten sonra da hayatındaki en kolay sınavın YKS olduğunu anlayacaksın. Elinde tepsiyle gece 12 de garsonluk yaparken kendi inadına hayran kalacaksın. Bir kaldırıma oturup ben artık devam edemiyorum diye hüngür hüngür ağladığında zayıf kalma özgürlüğünü kendine vereceksin. Sonra ertesi gün kalkıp makyajını yapıp Türkiye'nin en iyi bankalarından birinde stajını yapmaya gittiğinde ne kadar güçlü olabildiğine şaşıracaksın. Sonra o bankayı da bırakacaksın merak etme. Eğitimle ve ailelerle çalışmanın senin yolun olduğunu keşfedeceksin. Hani sana demiştim ya hayat bir ve sıfırlardan ibaret değil diye sen bunu öğrenene kadar epey bir sıfırlanıp duracaksın.


Çok koşacaksın, hep bu son yokuş diyeceksin önüne yeni yokuşlar çıkacak. Tam ben artık öğrendim diyeceksin, yeni bir cahilliğinle yüzleşeceksin. Ben kendimi buldum diyeceksin, sonra bir bakacaksın o bulduğun kişi senin sadece bir parçan olacak. Yapmam dediğin ne varsa yapacaksın, yıkmam dediğin ne varsa yıkacaksın. Sonra büyüdüğünü fark edeceksin. Hayatta düzlüklere çok az rastlandığını, insanın hiçbir zaman oldum dememesi gerektiğini göreceksin. Ve hayatın varılması gereken bir yol değil, hakkıyla izlenmesi gereken bir manzara olduğunu anladığında ikinci kez doğmanın mutluluğunu yaşayacaksın.


Sen bunları yaşarken sana bazen çok haksızlık edeceğim, seni olmak zorunda olmadığın bir insan olmaya zorlayacağım. Sana -mış gibi yaşamayı reva göreceğim. Daha sonra sana yaşattığım bu günleri affettirip seni büyüteceğim. Seni olduğun gibi her halinle, zayıflıklarınla, aldığın yanlış kararlarla, başkalarının hatalı dediği her yanla seveceğim. İyi ki benim hayatımın bir parçası oldun, iyi ki seni büyütüp kocaman güçlü bir kadın yaptım. Seni her zaman çok seveceğim

 

SANA, BANA, BİR DE KARA KEDİYE

-milenay karga-


Sen bu mektubu okurken sen, çok uzaklarda olacaksın. Bunları zaman gezgini bedeninin elleriyle yazıyorum daha çocuk sayılan gözlerinle oku diye. Güzel haber! En az 26 yıl, 11 ay daha yaşayacaksın. Tabii bu mektubu 26 yıl evvelin haziranında okuyorsan eğer çünkü temmuzunu ben de bilmiyorum. Çok mu? Sana göre belki evet, çeyrek asırdan fazla zamanda neler yapılmaz ki; bana göre, daha ne yaptım ki?


Bu mektubu kimden gelmiş gibi okuyacaksın acaba? En yakın arkadaşından ya da sıkıcı, yaşlı bir akrabandan gelmiş gibi mi? Ben, ne kadar senim bilmiyorum. Şu an damarında deli deli akan kanı kaç kez değiştirdin bu kadar yılda. Yani atomlarımızın bile zerresi aynıdır ancak.


Büyüğün olarak sana öğüt mü vermeliyim? Güneşin etrafında senden çok döndüm, marsta su varmış biliyorum hatta ve hatta sana bunları artık insanların kendi organik zekalarından daha çok kullandıkları, kendime ait yapay zekamla yazıyorum ne de olsa.


Yoksa tavsiyede mi bulunmalıyım? Tavsiye, talep edilen nasihattir bana göre ve hoşgörülüdür. Oysa öğüt, çoğunlukla büyüklerden gelen yönergelerdir. Yani genç insan, sana öğüt vermeliyim hem de onların en buyurgan, en acımasız olanlarından. Bugünkü pişmanlıklarım kadar, toplasan burdan köye yol olacak kadar öğüt… Ama korkma! Senin için düşündüm ve en önemlisini buldum. Buldum dediysem bir çırpıda sanma. Çok uykusuz geceler haliyle çok uykulu gündüzler yani çokça zaman gerekti bunun için.


Kendini tanı; neyi seversin, neye kızarsın, seni ne üzer, nede iyisin nede kötü, tutkuların ne… Hepsini ama hepsini beyninin tüm kıvrımlarıyla düşünüp bulmalısın. Ancak böyle acemi bir yaşayan olmaktan kurtulur, uzayda kapladığın yeri hakkıyla doldurarak yaşarsın. Bu kadar! Lütfen sözümü dinle. Senin, benim ve aramızdaki diğer bizler için.


Bir de sigarayı bırak!


 

NE SAÇMA BİR GURURUN İÇİNDESİN GÖRMÜYORSUN

-mutlu-


Çocuk olduğum zamanları hatırlamaya çalışıyorum. Ne zaman ergen yaşlarım başladı diye düşündüğümde aslında hiç çocuk olamadığımı fark ediyorum. Üç yaşıma ait anlar var zihnimde. O zamanki iç sesimi, ne düşündüğümü ve endişelerimi çok net hatırlıyorum;


“Şikayet etme, kimseyi yorma, bir de seninle mi uğraşacağız? Eğer biri seni üzdüyse bu senin yüzünden olmuştur!”


Sonraki yıllardan aklımda kalan ne varsa hepsi yine buna benzer seslerle dolu.

Hep kendime sakladığım duygularım vardı. Kimsenin bilmediği korkularım ve hep anlaşılamamak endişesi ile sakladığım küçük küçük anıları taşıdım çocuk kalbimde...


Ve ne zaman başladığını asla hatırlayamadığım ergenliğim... Sana söylemek istediğim şeyler var.


Ah enerjisi hiç tükenmeyecek gibi görünen yorgun ergenliğim;


Doğduğun ev ile hayata zaten bir sıfır yenik başladın. Senin de zorlandığın yerde yapamıyorum, gücüm yok demeye hakkın vardı. İmkansızlıkların içinde kendini eksiksiz göstermeye neden hep ihtiyaç duydun ki? Her işe, herkese sen koşmak zorunda değildin. Bu kadar mı takdir edilmeye ihtiyaç duydun?


Kartal gibi görünen serçe yürekli ergenliğim;


Gerek var mıydı bu kadar güçlü durmaya? Her şeyin altından tek başına kalkma fikrini de nereden çıkardın? Etrafında kusursuz ya da bu kadar güçlü kim vardı ki bunu örnek aldın kendine? Yada çevrendeki tüm üzgün ve güçsüz yetişkinlere bir tek sen mi yük olacaktın? Ne saçma bir gururun içindesin görmüyorsun!


Can’ım toy yaşlarım, ilk gençliğim;


Hayatta önce kendimi düşünmem gerektiğini seninle öğrendim. Sana buradan bakınca gülümsüyorum. Bana aitsin ve bu yüzden çok kıymetlisin. Öğrettiklerin ve kattıkların için sana teşekkürü borç bilirim.


 

YÜZLEŞME

-madame solo-


Selam on beş, nasılsın?


Beni tanırsın aslında. Ama kendimi göstermeyeyim yine de. Böyle karanlıkta oturalım, karşı kanepeden sana bakayım daha iyi. Çünkü görsen beni, üzülürsün. “Ah.. yüzüm..” dersin, “ellerime bak, ne kadar kırışmış..” dersin.


Korkarsın sonra. Bu hale gelene kadar neler yaşadığımı merak edersin. Keskin, endişeli bir ürperti doluşuverir odacıklarına. Yerinden kalkar, kapatırsın pencerelerini.


Ben seni çok iyi tanıyorum. Öyle ki seni şu hayatta en iyi ben tanıyorum. Sessiz sakin kitabını okurken, kimseyle konuşmazken, öyle usul usul boşluğa bakarken, her an içinden ne geçtiğini çok iyi biliyorum. Ah, keşke.. Keşke sana sesimi duyurabilsem. Ne mümkün.


Duysan beni, neler söylerdim sana oysa ki. Sırtını sıvazlar, seni çeker çıkarırdım kalbinin kırıklıklarından, o kötü bakışlardan, doymamış ruhlardan, karabasanlarından.


Ama yapamam artık. Çok geç.


En iyisi sen ne yap biliyor musun?


Cesur ol. Bunu yapabileceğini gördüm. Hem de herkesi şaşırtacak kadar. Kimsenin yapamayacaklarına senin o kadar cesaretin var ki.


Affetmeye çalışarak öfkeni bastırma. Deneme bile. Çok üzecek bu seni. Elinde değildi, kendini suçlama sakın.


Kendinden utanma. Zaten o kadar çok utandırılacaksın ki yıllar alacak üstesinden gelmen.


Daha çok dizine yat kendinin, ağlamaktan korkma. Biliyorum aşamayacağınız duvarlar var ama, bir kez olsun dene en azından.


Durma. Durdukça bulamayacaksın aradığını. Ruhun daha da sönecek. Gücün tükenecek. Gücünü bir tek kendin bulabilirsin çünkü. O gemi gelmeyecek, bekleme. Sadece sen öğretebilirsin istediklerini kendine. Tek dayanağın sensin. Kimseden bekleme. Kendine inanmazsan, kimse sana inanmaz biliyor musun? İnansa da fayda etmez. İlk adımını attığında, ilk kez bisiklet sürebildiğinde mesela ya da ilk kez baloncuk şişirebildiğinde, içinden taşan heyecanını paylaşmak için dönüp annene bakarken, baktığın yönde kimseyi görememişçesine kırılır kalbin, kendini göremezsen.


Sevmeye çalış. Bu katılığın, zincirlerin, duvarların.. Biliyorum nereden geldiğini ama dene lütfen. Yumuşa biraz. Köşelerin çok sivri. Çok keskin. Kendini korumaya çalışırken daha çok yalnız bırakıyorsun. Yapma ne olur. Bu kadar yalnızlığı kimse hak etmiyor.


Herkesin bir hikayesi olduğunu kabul et. Aslında edeceksin. Ama çok sonraları. Bunu halledene kadar çok kırıp dökeceksin.


Bir de son bir şey. Ben ne söylersem söyleyeyim, bunların hepsini yaşarken öğreneceksin. Sen kendin böyle çok güzelsin.


Sevgiler,


-otuz altı-


 

KÜÇÜĞÜM İÇİN

-voila-


Küçüğüm’e


Can Bonomo’nun Güneş şarkısını açtım kendim için, küçüğüm için yazıyorum.


Sana hiçbir şey öğütlemeyi düşünmüyordum aslında çünkü biliyorum bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Ama sonra düşününce sana yani küçüklüğüme sarf edeceğim her kelime belki de ikimizin büyüklüğünü değiştirecektir kim bilir. Bütün bunları kendi sesimizden duymaya ihtiyacımız vardır belki de ve çok iyi bilirsin ki harika, idealist bir öğretmenimdir. Sana bir şeyler öğretmeye çalışmadan elimden kurtulamayacaksın, ne yapalım biz de böyleyiz. Bunu öğrenmiştik; kabul, önce kendimizi olduğumuz haliyle!


Yaş 27 oldu. Ne çok şey yaşadık değil mi? Ne çok şey geçip gitti de diyebiliriz, hani asla bitmeyecek sandığımız ne çok badire. Bir şekilde geçip gittiler o olaylar, o anlar ve pek tabii o insanlar. Biz yine biz bizeyiz. Şimdi dönüp bakmanın tam zamanı neler yapıp neler yapmadığına ya da yapamadığına.


Sana bir takım kötü haberlerim var ama hemen paniğe kapılma, bundan çok daha ötesinde güzel haberlere de sahibiz. Öncelikle eğitimin ve kendin için giriştiğin her çabanın karşılığını alacaksın. Kimisi bazen biraz gecikecek ama mutlaka bizi bulacak o mükâfatlar. Birçok imkânsızlıkla atıldığın başarılı kariyer, eğitim inşasının bir kısmını halledebildik. O zamanlar psikiyatrist ya da doktor olmak istediğini biliyorum. Bunu sakın yapma, kendimiz için daha uygun bir meslek biliyorum ben, sana fısıldıyorum yine dinle bu iç sesi. Keşke düşünce sistemi olarak zihnimizde sürekli başka pencereler açıyor oluşumuzun o zaman farkına varsaydık. Belki de ne istediğimizi bulmak adına bu kadar savrulmaz ve sanatla daha önce yolumuzu kesiştirirdik. Sanırım bu sana vereceğim en önemli öğüt: hayallerim dediğin aslında sana ait olmayan hatta toplum tarafından hepimize ezberletilmiş arzular sadece. Buradan bakınca seni anlıyorum; hep olgun bir insan olmak zorunda bırakıldık, istemediğimiz şeyleri yüklendik, çok normal buluyorum sadece başarılı olduğumuzu kanıtlamak arzusuyla hareket etmeni. Neyse ki bunu hayatımızı şekillendirme arifesinde fark ettik. Tam da kendini bulacağın bir meslek seçtin; Mimar olduk. Ama bir kötü haberim var; bu ülke şartlarında ve yaşadıklarımızdan sonra mesleğimizi yapmama kararı alıyoruz. Endişelenme, kendimizi daha da ait hissedeceğimiz bir alanla kesiştik, sanatla... Anlayacağın öğrendiğimiz Mimarca düşünce sayesinde de yeni bir pencere daha açtık zihnimizde ve kendimizi üretime verdik. Üretirken, bu konuda okurken, araştırırken yaşadığımız tatmini, hazzı keşke sana bu anda yaşatabilsem. O zaman her şeyin bir sebebi olduğunu, hayatın bizi neden inatla buraya ittiğini daha kolay anlardın.


Yaşadıklarımıza gelelim… Tam o anda büyük bir arzuyla verdiğimiz kararlar var ya hani; ‘’kendi ayaklarımın üzerinde duran güçlü bir kadın olacağım, kimsenin desteğine ve yardımına ihtiyacım olmayacak, her şeyi halledeceğim ve o istediğim başarılı hayatı yaratacağım’’ kararı. İşte bunun bir anda elimizden kayıp gittiğini göreceksin. Şu an o güçlü kadını inşa ettim ama hiç de tahmin ettiğimiz gibi destek almadan, tek başıma yapamadım. Çok sendeledim, çok kez düştüm ve her seferinde kendi kendime omuz veremedim. Sarınıp sarmalanmaya çok ihtiyaç duydum ve bu sayede artık her şeyi anlatabiliyorum, her duygumu yaşayabiliyorum. Keşke bunu o zamanlarda da zayıflık olarak görmeseydik. İçimizde coşan sevgiyi yalnızca eylemlerimizle ifade etmek yerine sözcüklere de dökseydik. Bunu sana o zamanlar öğretebilseydim serüvenimiz daha kolay olurdu belki de. Yok, hayır her şey en mükemmel ihtimaliyle yaşandı emin olalım, bunu konuşmuştuk; kabul. İnanmayacağını biliyorum ama şimdi balkonumdaki çiçeklere, rastgele yolumun kesiştiği insanlara, çocuklara, dostlarıma, aileme, hayatıma dokunan o çok özel sevgililere ve evet renklere dahi içimden dolup taşarcasına ‘’seni seviyorum’’ diyebiliyorum. O kadar da zor değil bunu söylemek korkma!


Evet, korkular. Şimdi dönüp bakınca temellerini daha o zamandan attığımızı fark edebiliyorum. Bu andan o zamana dokunup tek bir şeyi değiştirme hakkım olsaydı sanırım hata yapma korkumuzu silerdim hayatımızdan. Hata yapmamak adına, tüm olası ihtimalleri düşünüp çözüm üretme ve kendimizi hırpalama noktasına da geldik ya da hata yapmamak için eylemsizliğe itildiğimizi de deneyimledik. Emin ol ikisini de aşması birbirinden zor oldu. Birkaç küçük ya da büyük hata yapsaydık belki de her şeyi daha kolay kabullenirdik. Olgun biri olmamız gerekmiyordu, çocuk olmamız çocukluklar ve hatalar yapmamız normal olandı. Biliyorum, insanların yeterince hata yaptığı ve onları gözlemleyerek de öğrenebildiğimiz bu dünyada hataları ahmakça buluyorsun ama tecrübeleri satın alamıyoruz ne yazık ki. Gardını indir, herkes gibi hata yapma özgürlüğümüz olduğunu bilmeni sağlayabilsem keşke. Bunu öğrenmek zamanımızın neredeyse üçte birine ve sağlığımıza mal oldu çünkü… Ne yazık ki asıl ahmakça olan bu oldu. Korkma sakın, şu an her şey normal sağlığımız da öyle.


Sana dair özlediğim de çok şey var; özgüvenini, cesaretini hala çok kıskanıyorum. Bir şeyler öğrendikçe hayata dair tecrübeler kazandıkça bunları kaybettim, yeniden buldum ama merak etme. Çok fazla uzaklaşmalarına izin vermedim. Şimdi içinden çıkılamaz anlarda dönüp sana bakıyorum yine, hiçbir zaman vazgeçmeyişin bana hala ilham oluyor. O zamanlar daha küçücükken bunları başardıysak şu yaşımızda neler başarmayız ki diye motive ediyorum kendimi.


Son olarak bize dair bir şeyler yazmak istiyorum. Her şey yolunda gitmedi buna hazırlıklı olalım ama bu yolunda gitmeyişler nelerden vazgeçmemiz, nelerden vazgeçmememiz gerektiğini bize öğretecek ve gerçekten ne istediğimizi bulacağız. 1 sene önce olsa bundan sonrası nasıl olacak bilmiyorum derdim ama şimdi her şey gerçekten istediğimiz ve hayallerimizin de ötesinde güzelliklerde olacak diyorum. Buna inanıyorum hatta inanmanın çok ötesinde bir duygu bu; daha çok bilmek. Yaşamaya başladık bile bu güzellikleri bana güven, çünkü çok şey öğrendik… Gösteremesen bile daha o zamanlardan insanları sevme, kıymetli görme ve onlar için mücadele etme cesaretini gösterdiğin için teşekkür ederim. İyi ki bensin, iyi ki senim. Ve son olarak Can Bonoma’dan sana hediye bırakıyorum bu dizeleri;


‘’Küçük, duyuyor musun?

Anlamasın kimse boş ver onları biraz

Sevgi nedir bilmeyen şiirden anlamaz

Küçük, yazıyor musun?

Bak kalemlerin var önünde deste, deste

Hevesle yanan mum sönmez güçsüz bir nefeste

Sen korkma yeniden doğar güneş

Tut cebinde ne kaldıysa hatalarından

Koy kendi kendini kendi yerine

Korkarsan adım almaktan ya da

Tut ki derinlere dalmaktan

Sen korkma yeniden doğar güneş!’’


 

GERİYE DÖNÜŞ: ZİHİN KATARSİSİ

-seyyan uslu-


Sevgili Küçük Ben;


Sana bu mektubu yazarken kulağımda Cem Karaca’nın şarkısı var.


Hatta sana yazmayı düşündüğüm andan beri bu müzik kafamda durmadan dönüyor.

İlk olarak sana bu şarkıyı söylemek istiyorum;


“Bugün sen çok gençsin yavrum

Hayat ümit neşe dolu

Mutlu günler vaat ediyor

Sana yıllar ömür boyu

Ne yalnızlık ne de yalan

Üzmesin seni

Doğarken ağladı insan

Bu son olsun bu son”


Gelecekte de mi ağlayacağım ben, diye atarlandığını duyar gibiyim. Sakin ol lütfen. Ağlamak, üzülmek ve dert sahibi olmak insanlığımızdan. Her insanın derdi var ve yedisinde de yetmişinde de ağlayabilir insan. Hem ağlayanlar bahtiyardır.

Sana buradan bakınca pek çok şey hissediyorum.


Kızıyorum; çünkü küçük şeyleri kafana takmışsın.


Acıyorum; çünkü kendini çok yaralamış ve hırpalamışsın.


Seviyorum; çünkü küçücüksün ve hala öylesin.


Gülüyorum; çünkü komik ve safsın. Bazen çokça aptallaşıyorsun. Buna gerçekten çok gülüyorum.


Yaşadığın yerin, zamanın ve bulunduğun konumun zor olduğunu biliyorum. Seni o çerçevede değerlendirmek ya da anlamak istiyorum. Bunu yapmaya çalışıyorum ve ömrüm son bulana kadar öyle yapacağım.


O zamanlar hayalini kurduğun şeylere ulaştığının müjdesini vereyim. Şimdi de hayal kuruyorum. Onlar da gerçekleşeceğine inanıyorum. Bu mektup gittikçe fal yorumuna döndüğünü görebiliyorum. Buna müdahale edeceğim.


Şimdi sen varoluş sancısı çekiyorsun, gelecek kaygılarıyla dolusun ve yalnız

hissediyorsun. Bir kafeste olduğunu zannediyorsun. İleride anlayacaksın ki her şey düzelecek, daha iyiye gidecek. Hiç yalnız değilsin. Her zaman Allah seninle. Her zaman hürsün. Hiçbir zaman özgürlüğün kısıtlanmayacak. Evet serbest olmayabilirsin bazı durumlarda. Engellenmiş hissedebilirsin. İnan ki bu sorun değil. Hürlüğe pranga vurulmaz. Senin hürlüğün manevi bir şey. En yüce varlıkla irtibatın asla müdahale kabul etmez. Ama şimdi bunları anlayamayacaksın. Çünkü ben de yeni anlıyorum. Anlamak kolay değil okuyorum, düşünüyorum. İşin içinden çıkamayınca bir kenara bırakıyorum. Zaten o şey bana açılıveriyor. Gözlerini devirdiğini görür gibiyim. Şimdi de felsefe yapma ya!, diyorsun. Bazen sana sinirleniyorum. Ama sabır düzeleceksin.


Senden katıksız alıp şimdilere götürdüğüm bir tek huyun var; asabiyet ve sinirlilik. Onu aşmak zorunda olduğumu biliyorum. Aslında bu huyları dengede tutmaktan bahsediyorum. Mesela öfke ve sakinlik ya da cimrilik ve cesaretlilik bunların orta seviyede olması gerektiğini düşünüyorum. İşte bu sinirlilik halini dengede tutmam için elimden geleni yapacağım.


Sana yani kendime zarar verdiğimi hissettiğim anda içimde küçük bir kuş ya da masum bir kız çocuğu olduğunu tasavvur ediyorum. Bu beni benden koruyor. Keşke bunu senin yaşlarında da keşfedip yapsaydım. Olsun, ne yapalım. Zaman biz insanlara çok şey katıyor aynı zamanda da eksiltiyor. Senden taşıdığım sana kattığım birçok iyi kötü şey var. Bununla birlikte senden koparıp attığım, senden eksilttiğim şeyler de var. Hayat eksiltip, arttırmaktan başka ne ola ki?


Sana birçok yakınmalarım oldu, keşkelerle dolu cümlelerim oldu gelecekten. Ama sen bunlara bakma sen olmasaydın şimdi bu cümleleri kuran da olmayacaktı. O an içinden ne geliyorsa onu yaşa. Ama sen kendine zarar verme. Açmak istemediğin birçok yara var onları kaşımanın sana ve bana iyi gelmediğini biliyorum. Bu yüzden kelimelerim dağınık, cümlelerim uçsuz bucaksız.


Sevgili ben, sana son sözüm; kendine iyi bak, kendini sev.


 

HEMDEM

-pınar-


Ah benim güzelim, nahif kalplim, gururundan burnu yere düşse eğilip almayanım. Sana sımsıkı sarılmaya, saçlarını okşayıp uzun uzun konuşmaya ne çok ihtiyacım var. Hırkaların sandıklardan çıktığı o ilk üşüme akşamlarında, Eylül’de, balkonda oturup uzun uzun hayal kurduğun akşamları çok özlüyorum. Tüm zorluklara, büyük kayıplara, kötülükle beslenen insanlara rağmen kendinden vazgeçmediğin, kalbine sadık kaldığın ve güzel kalmaya özen gösterdiğin için seninle gurur duyuyorum.


Sadece iyi olan yanlarınla değil, ki iyi olan kime göre neye göre iyidir bilinmez, tüm yanlışlarınla, hatalarınla, başarısızlıklarınla seviyorum seni.


Henüz çok gençken aniden büyüyen sen, kendine verdiğin öğütlerle daralan yolları genişlettin, önüne çıkan taşları tekmelemek yerine kibarca yanından geçtin. Şimdi geçmiş zamanın mütevaziliği ile yarattığın insana sahip olduğun için olabildiğince şımarabilirsin.


Sen, kendi romanının, romanın önüne geçmiş kahramanı... Sana keşke'li cümleler kurmaya dilim varmıyor. İyi ki sevildiğinden şüphe duyan her insan gibi çekingen ve mesafeli oldun insanlara, iyi ki aşık oldun, iyi ki duygusal davrandın, iyi ki saçmaladın, iyi ki hayatta hep öğrenci kalanlardan oldun, cesur oldun, yalansız oldun, sevmekten vazgeçmedin, iyi ki sen oldun, iyi ki senden şimdi ki beni yarattın. İlla ki her şeyi layıkıyla yapmadın ama sana kızmaya, sitem etmeye, eleştirmeye kıyamıyorum, öyle güçlü öyle özelsin ki pamuklara sarıp sarmalamak istiyorum. Kalbinden öperim.

 

HER VERSİYONUN

-melike yılmaz-


Merhabalar güzellik,


Nasılsın diyecektim ama nasıl olduğunu biliyorum zaten. Merve bir podcastte sormuştu on beş yaşındaki halin gelse karşına n'aparsın diye. O zaman onun hemen gözümün önünden kaybolmasını söylerim demiştim. Evet biraz kırıcı olmuş üzgünüm. Senin gözümün önünden kaybolmanı falan istemiyorum. Fazla mektup yazmayı da bilmiyorum o yüzden hemen hap bilgileri sana vereceğim.


(Allah'ım keşke gelseydi böyle bir mektup. Belki paraleldeki benlerden birisi görür.)


Öncelikle saçı uzatmak marifet değil lütfen en fazla göğsüne kadar gelsin saçların. Sonra o çocuk senin için doğru kişi değil. Sadece duygusal boşluktasın. Ve en önemlisi lütfen günlüğüne her şeyi yazma. Eğer bu mektup eline geç geldiyse o günlüğü hemen at ya da yak. Günlük tutmak iyi bir şey değil. Gelecekten söylüyorum lütfen dikkate al. Liseni değiştirmek hayatında verdiğin en iyi kararlardan birisi olacak hiç düşünme gönül rahatlığıyla yap naklini. Hayatındaki her şeyi ailene söylemek ya da yaptıklarının tasdikini almak zorunda değilsin. Doğru olanı yaptığını bildiğin sürece için ferah olsun. Bir de o kavga sona erecek sonsuza kadar sürmüyor. Son olarak üniversitendeki ilk yılında hatta ilk günlerinde daha yeni tanıştığın insanlara hayat hikayeni anlatma. Allah aşkına böyle bir salaklık yapmazsın artık. Her şey zamanı gelince çok güzel olacak ama tam anlamıyla akışa bırakma hayatını. Hani denizde de akıntı olunca arada plaj çantanı koyduğun yerden kontrol edersin ya kendini ne kadar gittiğini anlamak için. İşte hep denizden kıyıya ne tarafa doğru gitmişim diye bak. O odak noktanı sakın kaybetme Derslerini verecek kadar çalış ve kalan zamanını daha çok ileride çocuklarına, dostlarına anlatacağın anıları biriktirmekle harca. Zaman o kadar hızlı akıp geçiyor ki bir bakmışsın ergenliğine mektup yazarken bulmuşsun kendini. O yüzden erteleme bir şeyleri nolursun. Seni seviyorum güzel kız ve her versiyonunu merak ediyorum. Kendime iyi bak.


Not: Üniversitenin üçüncü senesinde korona diye bir hastalık çıkacak ve online mezun olacaksın. O yüzden üniversite hayatını iki buçuk sene gibi düşün ve bütün plan programını buna göre yap.

 

ERGENLİĞİME SEVGİLERİMLE

-msy-


Ergenlik, herkesin yapmam dediği şeyleri yaptığı dönemdir zannımca. Bazılarımız için şuan yaşadığımız dönemde hala etkileri süregeliyor olabilir. Bazıları kısmına bende dahilim. Şimdi söyleyeceklerimi keşke o zaman birisi bana söyleseymiş diyerek yazmaya başlıyorum:


Hayatın hakkında karar verirken, ben mutlu olabilir miyim? Veya insanlar bir köşede dursun da bu kararın bana katacakları yada benden alacakları ne? Diye sor. Aldığın cevaplar doğrultusunda ilerle. Sanırım o dönemde yaptığın en doğru şey arada kaldığın durumlarda veya zorlandığın zamanlarda, anneni düşünmendi. Ben kimin kızıyım? Ben bu gücümü kimden alıyorum? Diyerek o korkunç durumdan kendini soyutlaman takdire şayandı. Annenin haberi yokken dahi aslında tüm konuya hakim olması, onun hissiyatı bile toparlanmana yardım etmesi belki de o dönemlerde ayağa kalkmana sebep olan şeydi. Bu yüzden seni tebrik ediyorum. O kadar zalim, bencil, kendini bilmez insanlara karşı nasıl da korudun kendini. Herkesin aklı havadayken o kadar olgun olmayı başardın ya, artık hiçbir şey yıkamaz seni.


En güzel yaptığın şey anneni düşünmekken peki ya en kötüsü neydi? Sanırım en kötüsü de herkesi kendin gibi sanmaktı. İşte ergenliğimden süregelen olay da buydu “herkesi kendin gibi sanmak” o kadar çok kişi girdi çıktı ki hayatından hepsi senden bir parça götürdü. Bazen ufaktı bu parçalar bazense kocaman. Tamamlandığını sandığın herkesle eksildiğini görmek nasıl da yordu seni. Hepsini biliyorum, toparlaman zaman aldı. Şuan yaşımdan yorgun hissediyorum kendimi. Kaç yaşında olursam olayım hala kalbi kırılmış bir kız çocuğuyum. Hiçbir şeyi ikinci defa anlatacak kadar gücüm ve ikinci defa soracak kadar merakım kalmadı. Biliyorum ki senin yerinde başka bir kız olsaydı o dönemde, çok daha zor durumda olurdu şimdilerde. O zamana dair keşkelerim var fakat iyikilerim de var. Çok hata yaptın evet ama iyi ki de yaptın. Yoksa şuan ki Meryem olamazdın ve ben seni bu kadar sevemezdim... Güven önemli bir duygudur. Onu herkese harcama hak edene ver bak o zaman ne kadar da az fakat öz insan oluyor etrafında. Kıymetini bil o insanların ve onlara “seni seviyorum” demekten hiç çekinme. Sevgi de önemli bir duygudur. Evine aldığın her çiçeği, yolda gördüğün her hayvanı sev. Ama her gördüğün insanı sevme. Çünkü bazıları duyguları kullanmayı çok sever. Sen sen ol neyi seveceğini iyi bil. Yalnız kalmaktan çok korkuyordun ya aslında hiçte kötü bir şey değilmiş.


Yalnızlığını kimseyle paylaşma, sen, senin en yakınısın bunu unutma. Ha birde her yaş, her duygu, her yemek ayrı güzel, güzel olan hiçbir şeye çarçur etme. En çok da kendini…


 

BENDEN BANA

-ayşe menekşe-


Yapamazsın... Nasıl olacak... Ben senin yerine yaparım… Ne çalışması canım ben veririm harcarsın... Ne sözeli canım, sen de kimsin, herkes sayısalcı sen de öyle ol… İngiltere'de ‘’au pair’’ olmak mı, nasıl olur? Nasıl gideceksin, kimde kalacaksın? Ya başına bir şey gelirse… Bi’ çiğnem sakızın varsa alnına yapıştır...


Ne çok duyuyorsun değil mi bu cümleleri? Ve diyorsun ki içinden evet ya aslında haklılar galiba. Param var, çalışmama gerek yok. E Türkiye neyime yetmiyor, alırım vize gider , gezer gelirim akrabalarım eşliğinde, böylesi daha güvenli. Güvende olmak hayallerimin peşinden koşmaktan daha kolay.


Diyorsun di’ mi? Deme. İngiltere’de olmak mı istiyorsun, bul yolunu ol. Sözelden bir bölüm mü okumak istiyorsun, diren olmaz diyenlere, oku. Çalışıp azcık hayata karışayım diyorsun ya, çalış. Kahkaha mı atmak istiyorsun, at. Hayallerin var ya hani senin bile umursamadığın, işte onlar, sen şimdi onları görmezden geldiğinde, ileride, yetişkin bir kadın olduğunda gelecek karşına. Ve en olmadık anda hayallerini yapıyor olacaksın. Önünde bir sürü engelle, geç kalmışlığın verdiği hüzünle. İşte bu yüzden haydi kalk ve her ne istiyorsan yap.


Hayat senin ve hep öyle kalması için gerçekten çok istemen ve çabalaman gerek. Güvenli liman dediğin alanların, hayallerinin katili olmasına izin verme. Seni seviyorum güzel yürekli kız. İhtiyacın olan güç, içinde.


 

bottom of page