top of page
Ara

ree


Nefes alıyorsun ama yaşamıyorsun. Bir şeyler yapmaya niyetleniyorsun ama hiçbir şey çekici gelmiyor sana. Neye başlasan bir angarya hissi eşlik ediyor, hemen yoruluyorsun. “Hoşlandığın şeyleri yap” gibi tavsiyeler de fayda etmiyor, her şey yelkovanı izlemek kadar sıkıcı. Önceden, birkaç tane de olsa sana heyecan veren şeyler vardı; bunlara yönelik ilgini gitgide kaybederken elinden bir şey gelmemesi zihinsel bir işkenceye dönüşüyor.


Hayata yeniden tutunmak, elinle dumanı yakalamaya çalışmak gibi. Yaşamadığın halde ölümü bekliyorsun.


Bunun adı, anhedoni.


Anhedoni, haz yitimi anlamına geliyor. Normalde zevk alınması gereken faaliyetlerden zevk alamama, yaşam zevkinin kaybolması hali için kullanılıyor.


Genellikle depresyondaki kişilerde görülse de, depresyondaki her kişide görünmüyor.


Nedenleri arasında yakın zamanda gerçekleşmiş travmatik veya stresli bir olay, geçmişte yaşanan suistimaller ve ihmaller, yaşam kalitesini düşüren rahatsızlıklar, ciddi hastalıklar ve yeme bozuklukları sayılıyor.


Yaşadığımız salgın ve deneyimlediğimiz karantina hali beyinlerimizi birçok "sosyalleşme ödülünden" mahrum bırakıyor. Ödülünü alamayan beyin zevk yoksulu haline geliyor. Zevk yoksunluğu ise yaşam enerjimizi düşürüyor. Düşük yaşam enerjisi ise bizi cinsel isteksizlikten varoluş isteksizliğine kadar geniş bir isteksizlik okyasunda boğuyor.


Bugünlerde "neden daha çok zevk alamıyorum" diye kendimizi hırpalamak yerine, zevk alabildiğimiz kırıntılara odaklanmak zihin sağlığımız için daha uygun bir yaklaşım olabilir.


Zira, depresyonda olmasak bile karantinada çoğu depresyon semptomuyla birlikte yaşamak zorunda kalıyoruz.




ree



Soru: “Kadın ve hayvan haklarına aşırı duyarlı gözüken ancak bu duyarlılığı bana ve ailesine göstermeyen bencil bir erkek arkadaşım var, kafam karışıyor.”


Diğer canlılara gösterdiğimiz hassasiyet elbette güçlü bir duyarlılık göstergesi sayılabilir. Ancak, nadiren de olsa, bizi bu tür hassasiyet gösterilerine iten içten duygularımız değil, benliğimize yönelik savunmacı etmenlerdir.


Kendimizi ahlaki olarak daha güçlü bir pozisyonda, daha az eleştirilebilir bir konumda hissetmek, benliğimize yönelik tehditleri savurmamıza yardımcı olabilir.


Farkı anlamak için üç noktaya bakabiliriz.


1. Benliği şişirmek:


Savunmacı kişi, farkında olmadan, kendi benliğini güçlü kılacak, dilimize geçen ifadeyle “egosunu şişirecek” eylemleri seçebilir. Örneğin kişi azınlık hakları konusunda aşırı duyarlı görünebilir ancak bunun nedeni azınlıklara yönelik geliştirdiği empati değildir de, bu konumun çevresindeki insanların gözünde kendisine kattığı değerdir. Kabuğu renkli olsa da içi koftur yani.


Oysa duyarlı kişiler, dışarıdan kaynaklı değil, içeriden kaynaklı itkiler nedeniyle kendilerini bu konumda bulurlar.


2. Yüzeysel farkındalık:


Savunmacı kişiler, genellikle gösterdikleri hassasiyetlerin asıl nedenlerinin farkında olmazlar.


Merkezlerindeki çatlakları koruyan büyük ve sert savunma duvarları nedeniyle kendi kırılganlıklarından bihaber yaşayabilirler. Oysa kendi kırılganlığımıza yönelik bilgimiz, empati kurmamızı sağlayan en önemli güç sayılır.


Duyarlı kişiler ise, sıklıkla kendi kırılganlıklarının farkındadır. Bu kırılganlığı genişletirler ve diğer insanları da bu kırılganlık şemsiyesi altına alırlar.


3. Kahraman veya kurban olarak görülme ihtiyacı


Savunmacı kişiler kahraman ve kurban rolleri arasında sallanırlar. Kahramanlık hissi güç verir; kazandıkları olumlu izlenimleri çevresindekileri kontrol etmek için kullanabilirler.


Kurban rolü sayesinde ise savunmacı kişi, kendi yanlışlarından doğan sorumluluğu başkasına yıkabilir ve sorumluluklardan kaçabilir.


Duyarlı insanların ise bu kadar dramatik rollere gereksinimleri olmaz. Kazandıkları sıfatlardan ve bu sıfatlar sayesinde ulaştıkları ayrıcalıklardan ziyade duyarlılık gösterdikleri konuya odaklanırlar.


Sonuç olarak, bazen en özgecil, en fedakar eylemlerimizin veya söylemlerimizin ardında bile farkında olmadığımız bazı içsel hesaplamalar olabilir. Bu nedenle duyarlılık gösterdiğimiz konularda bu üç sorunun önemli olduğunu düşünüyorum:


- merkeze karşımdakini mi koyuyorum, yoksa kendi yerimi mi sağlamlaştırıyorum?

- kendi kırılganlıklarımın farkında mıyım? karşımdakiyle hangi konularda benzeşiyorum?

- kendimi kahraman veya kurban rollerine atıyor muyum, rolümü başkalarını manipüle etmek ya da sorumluluklarımdan kurtulmak için kullanıyor muyum?




ree


Belki böyle yazarak kalpsizce davranıyorum. Belki dünyanın en kötü insanıyım. Öyle bile olsa, bu benim sorunum olurdu. Senin sorunun ise herkes gibi sevgi istediğinde, buna gerçekten delicesine ihtiyacın olduğuna ve sevilmenin bütün sorunlarını çözeceğine inanman. Ama sevgiye gereksinimin nedeni karşındaki insanın niteliklerinden kaynaklanmıyor; ihtiyaç duyuyorsun çünkü zayıf ve çaresizsin, kendi başının çaresine bakamayacağını varsayıyorsun. Evet, zayıfsın. Kesinlikle ve kesinlikle kendi düşündüğün şekilde sevilmeyi talep ediyorsun; çünkü sadece sevginin seni ölümden beter bu bataktan kurtarabileceğine inanıyorsun.


Ama kurtaramaz.


Keşke o ısrarla talep ettiğin sevgiyi, senin için önemli birisinin sana vermesini sağlayabilseydim. O zaman bunun işe yaramadığını kendi gözlerinle görebilirdin. O koşullar altında kendini yine de batmış hissederdin. Neden biliyor musun? Yaşamın boyunca kendin için bir şey yapmadıkça, sadece dış kaynaklardan beslenmeye çalıştıkça kendine asla yardım edemezsin ve sürekli başkalarının insafı altında çaresizlik içinde debelenirsin.


Hoşuna gitsin ya da gitmesin kaya gibi gerçektir bu; hiç kimsenin seni talep ettiğin şekilde sevmesini sağlayamazsın. Diyelim bir mucize oldu ve sağladın; bu sefer de bu kişinin ölmesinden, seni terk etmesinden ya da eskisinden daha az sevmesinden korkar ve yine aynı berbat kaygıyı duyarsın.


Hayatın, bu kaygı sarmalında parmaklarının arasından akmaya devam eder.


Bu sorununun tek bir çözümü var: kendini mutlu olmaya layık ve değerli görmek için başkalarının onayını almak zorunda hissetmekten vazgeçmek.

Bundan vazgeçmedikçe ilişkilerini berbat etmeye ve çok kaygılı insanların yaptıkları diğer yıkıcı şeyleri yapmaya devam edeceksin.


Demek ki bugün burada bir seçim yapman gerekiyor. Ya talep ettiğin gibi sevilmen gerektiğini düşünmeye devam edip soylu bir şekilde kendini yok edersin, ya da başkaları tarafından onaylanmak ne kadar hoş olsa da, buna ihtiyacın olmadığını anlamaya başlarsın.


Ancak unutma; sadece ikinci durumda, karışık hayatını yeniden kurmak için bir şansın olur.


Sevgiler.



30.000 üyeli haftalık Huzursuz Bülten'e ücretsiz abone olabilirsin:

Teşekkürler.

HUZURSUZ BEYİN

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
bottom of page