top of page

Haftalık Psikoloji Bülteni'ne üye ol

Teşekkürler.

HUZURSUZ EMOŞ.jpg

Soru: Hiç sonunda bilgelik kazandığın bir çöküş yaşadın mı?





 


Gülay Turan:


On altı yaşındaydım. Karlı bir kış sabahı okula giderken, evimizin tam önündeki Barbaros Bulvarının birinci yolunu geçip orta kaldırımda arabaların durmasını beklerken freni patlayan bir araç aniden bana çarptı.. Ambulans gelmeden önce, nasılsa ölmüş diyerek üstümü ıslak gazetelerle örtüp kaza tutanağı tutan polislerden birisi “yazık bu genç kız, böyle sokakta yatmasın” diyerek bana yaklaşınca nefes aldığımı görmüş ve aylarca süren hastane dönemim böyle başlamış oldu. Koma, kırıklar, tetanos, vb ile geçen bu dönemden hatırladıklarım ve hatırlayamadıklarım var. Ama aylar sonra hastaneden çıkarken doktorun bana söyledikleri ömür boyu aklımda kaldı. “Bak evladım, sen şimdi yarım insan sayılırsın, artık tek başına sokağa çıkamazsın, yolu karşıdan karşıya geçemezsin, arabaya bile binemezsin. Bunları bil ve öyle yaşamayı öğren!” Ben altı ay boyunca, evde pencerenin önüne konan yatağımda, yine Barbaros Bulvarı’na bakarak ve kıpırdamadan yattım. Çünkü beyin sarsıntısı geçirmiştim ve başımı bir taraftan diğer tarafa çevirmek dünyanın en azaplı işiydi. Aynı anda ölmek ve yaşamak böyle oluyormuş demek diye düşündüğümü hatırlıyorum, canlıydım ama yaşamıyordum. Ayak ucumda duran kauçuk saksısı ile aynı hissediyordum kendimi, annem bana çorba ona da su veriyordu. İkimiz de öylece duruyorduk. Ve ikimiz de güzeldik.. Hiç konuşmuyordum, her şey, zihnimde sürekli asılı duran buzdan bir perdenin arkasında olup bitiyor ve ben soğuk, uzak, kıpırdamadan bakıyordum. Korkmuyordum, hiçbir şey hissetmiyordum. Ama bir sabah pencereden kırmızı bir araba gördüm, küçük bir araba. Hızla yokuş aşağı gidiyordu. Ne güzel gidiyor diye düşündüm. Ya ben ne yapıyorum? Hiçbir yere gitmiyorum, sokağa bile çıkmıyorum, öleyim daha iyi… Böyle yaşamak, yaşamak değil, öleyim daha iyi dedim kendi kendime. O sabah annemden bana yeşil elbisemi giydirmesini ve bahçeye çıkarmasını istedim. Madem ki ölmemiştim, (ve istediğim zaman ölemiyordum) o zaman yaşamalıydım. Yaşama santim santim tekrar bağlandım. Bir yıl sonra babamın görevi nedeniyle gittiğimiz Paris’te ehliyet sınavına girdim. Yanımda bir Fransız polis, ünlü (ve karmakarışık) Etoile meydanında verdiğim sınavda başarılı oldum ve ehliyetimi aldım. Bu benim için yaşadığım son iki yılın tüm acısını unutturan muhteşem bir başarı olmuştu. Daha fazla vuracak dip olmadığında mecburen yukarı çıktım, doktorun bana söylediği “yarım insan olma” halini kabul etmedim. Şimdi düşünüyorum da bunu çok da bilinçli ve planlı yap(a)madım sanırım. Daha çok bir içgüdü idi, sadece canlı olmak değil, gerçekten yaşamak içgüdüsü. Evlendim, çocuklarım oldu, fırtına gibi araba kullandım, dünyanın pek çok noktasında tepelere tırmandım, denizlere daldım, pek çok risk aldım. Bugün yetmiş yaşındayım, geriye baktığımda korkmamayı öğrendiğim ve on altı yaşındaki o yaralı kıza öğrettiğim için kendimi kutluyorum. Eğer bana söyleneni kabullenip bir ev bitkisi kıvamında yaşasaydım ona “yaşadım” diyebilir miydim?


 

Haydar Öztürk:


Bir çok kez dibe vurdum. Ya da dibe vurduğumu sandım. Çünkü bazen sadece kendi zihnimde abarttığım şeylerdi. Mesela çok sevdiğin birinin seni kullanıyor olması gibi. Duygularınla oynanması gibi. Ama ilk dibe vuruşum ve son dibe vuruşum en çok şeyi öğrendiğim deneyimlerdi. İlk dibe vuruşumda ergenlik yıllarımdaydım. İki yıla yakın, parçalı olarak sokakta yaşadım. Başlarda en çok kendime tekrar ettiğim şey, "neden ben?" sorusu oldu. Bu soru o kadar refleks haline gelmişti ki, artık herhangi bir sorun yaşadığımda diğer bütün sorunlarımı bir araya getirip aynı soruyu sorup duruyordum. Neden ben? Bu soru, kendimi kapana kısılmış, çıkışı olmayan bir tünelde gibi hissetmeme sebep oluyordu. Sokakta olan başka insanları tanımaya başladıkça, hayatın adil olmadığına dair olan kızgınlığım azalmaya başlıyordu. Çünkü, tüm yalınlığı ile düşününce ben sadece sinir hastası bir anneden kaçıyordum. Her zaman eve dönebilirdim. Ne kadar eve dönmek yine şiddet görme tehlikesi olsa da dışarıda ki tehlikelerden güvenli sayılabilirdi. Ancak sokakta tanıştığım bir çok insan için dönülecek bir ev yoktu. Ben sevilmediğimi sanıyordum ama bu insanlara kızacak, bağıracak birisi bile yoktu. Evden kaçmam, kendi yaşadığım sorunu düzeltmek için bir yoldu. Gördüğüm hayatların düzelmesi için daha karmaşık çözümler gerekiyordu. Kendi derdi içerisinde debelenirken karmaşık olan her şeyden kaçınmak istiyor insan. Nitekim ben de çok defa annemden yadigar sinir problemimin üstüne gitmedim. Bu deneyim beni daha çok genel hususlar konusunda eğitti. Sokakta kaldığım zamanlarda genelde tedirgin ve korku içerisindeydim. Elimde 2 torba lise kitaplarım sokak sokak geziyor, bulduğum parkta yatıyordum. Ya kız arkadaşım yemek getirir veya harçlığını benimle paylaşırdı, ya da sokakta beni okul üniformam ile gören ve acıyan birisi para verirdi. Param olmadığı zamansa sokaktaki arkadaşlarımla manavdan bir şeyler çalmak zorunda kalırdım. Bu yardımlar için başlarda çok utanırdım. Kabul etmediğim de çok olmuştu. Bu utancın yerini mahcubiyet aldı. Her şey geçip gittikten sonra da minnettarlık. Bu süre zaafında öğrendiğim tüm şeylerden bahsedemem ama beni gerçekten çok olgunlaştırdı. Çünkü ne sorun yaşarsam yaşayayım her zaman bir çözümü olduğunu düşündüm. Bana en önemli dersi bu oldu. Çaresizlik çok tehlikeli bir durum. Çaresiz insanlardan uzak kalmam gerektiğini fark ettim. Çünkü bugün derdini dinlediğin insan çaresiz halde ise, seni ezmeyi kendine çıkış yolu görüyorsa, bunu yapacaktır. Eğer çözüm yolu bulmak ise derdi bunun için kimseye ihtiyacı yoktur. Hepimizin yol gösterilmeye bir nebze ihtiyacı olabilir. Yine de bu riski kendim için almamam gerektiğini gördüm. Diğer insanların tahmin ettiğimiz gibi çok ta kötü insanlar olmadığını, kolay etkilenebildiğini öğrendim. Ne kadar sokağa adapte olmuş olsam, aç kaldığımda çalsam, gerektiğinde agresifleşip kendimi savunsam da, okul üniformamı üstümden hiç çıkartmadım. Bana iyi bir çocuk imajı katıyordu ve bu da aç kalmama engeldi. Kendimi savunamayacağım durumda başkalarının beni savunmasını sağlıyordu. Gece açık olan bir