top of page

Haftalık Psikoloji Bülteni'ne üye ol

Teşekkürler.

HUZURSUZ EMOŞ.jpg

Normal İnsanlar: Hayatınızı en çok değiştiren cümle neydi?



Instagram hesabımda bu hafta takipçilerimin hayatlarını değiştiren cümlelerin ne olduğuydu.


Gelen yanıtlardan bir cümlenin bile insanın hayatını nasıl değiştirebildiğini görme fırsatım oldu.

Bazılarını paylaşıyorum:


"Baban yaşasaydı o da sevmezdi seni."

21 yıldır, kendimi bildim bileli, senden bir bok olmaz diyen koca bir çevrem vardı. Bana pislikmişim gibi davranıyordu bu aile denilen insan topluluğu. Evin günah keçisi bendim, mutsuz olmalarının faturasını hep bana kestiler. Anneme "ben buradayım" demek için neler yapmadım ki. Bir kez olsun gözümün içine bakmadı. İki kere üniversite sınavı kazandım, insan çocuğuna 1 lirayı çok görür mü? Yaşadıklarım psikolojik şiddetti; çok daha fazlası var aslında ama ben pandemiden dolayı hala aynı evdeyim. Benim içimde bir şeyleri yıkan cümle şuydu; babam ben doğmadan bir gün önce ölmüş annem de amcamla evlenmiş. Ondan üç çocuğu var, ben de yanlarına altıncı sınıfta geldim. Amcam benden nefret eder, aslında ailede kimse sevmez beni; akrabalar, annem, kimse... Neyse 2020 yılında annemin kocası (amcam) tarafından çıkan kavgada annem şey demişti:


"Baban yaşasaydı o da sevmezdi seni."


O gün anladım annem beni hiç kabul etmemişti.


Yeni bir ailesi vardı.


Ben ara ara beni gör diyorum hala, çünkü çok zor çocukluğu atlatmak ya da anlamak ama daha az inciniyorum. Hep eksik, hep yetersizdim burada. Hala onların gözünde öyle ama ben bir şey biliyorum, bana yüklenen onca suç benim suçum hatam değildi. Şimdi kendi kabuğumda yaralarımı görüp yasını tutuyorum sonra yavaş yavaş iyileşmesi için elimden geleni yapıyorum, insanın bazen bence kendini doğurması gerek.


...




"Dünyanın bize borcu yok."


Hayatımı en çok değiştiren cümle:


“Dünyanın bize borcu yok” - sohbet sırasında arkadaşım söylemişti.


Elimden geleni yapıp sonunda istediğim şeyi hak ettiğimde bile başıma gelememesini, dünyanın adaletsizliğini kabul etmemde yardımcı oldu. Boyun eğmekle kabul etmek farklı tabii, regresif isyan etmektense olgunca planlar kurgulamam konusunda beni telkin eden bir cümledir. Hiçbir şeyin ben istediğimi açıkça belli edip, açıkça emek vermedikçe gerçekleşmeyeceği düşüncesini de pekiştirir. Hatta belki stoacılığa da yakın, şımarıkça şikayet etmemi de engelleyen bir cümledir.


...


"Hayat bir şey değildir, itinayla yaşayınız."


Albert Camus nun “Hayat bir şey değildir ,itinayla yaşayınız.” cümlesini okuduğumda sessizce çığlık atmıştım içimden.


O kadar çok tecrübeden sağılıp gelmiş gibi ki cümle ,hayatın neresine koysan oluyor. Hangi avutma sözünün ,hangi gözyaşının sonuna eklesem eğreti durmuyor. Bu cümle milyonlarca kodu çözmek için gereken şifre gibi, belki bir şey değiştiremiyorum ama itinayla yaşıyorum. Belki bir şeyleri değiştiremiyorum ama boyun da eğmiyorum ,itinayla temiz oksijen almaya çalışıyorum. Aldığım nefeste bile kimsenin hakkı olmasın diyorum ama hakkım olanın da peşini bırakmıyorum.


...


"Kibir, en sevdiğim günahtır."


"Vanity, definitely my favourite sin." (Kibir, en sevdiğim günahtır.)

The Devil's Advocate'ten hatırlarsın, Al Pacino'nun repliğiydi. Kibirden uzak durmaya çalıştıkça aslında farkında olmadan ondan kopamadığımı fark ettim.


O vakte kadar omuzlarımda bir yük gibi taşıdığım ne varsa, (çözüm üretemeyeceğimi bildikleri halde tüm sevenlerimin derdini bana anlatması ve onlarla boğulmam, hayranlarımın kalbini kırmamak için onlara aşırı nazik davranmam ve bunun karşı taraftan yeşil ışık yakmak olarak alınması, aman kimse arada kalmasın düşüncesiyle mantıksız bulduğum yalanları ifşa etmemek, ve saire) hepsi benim kendime itiraf etmekte zorlandığım "ama ben desteğimi çekersem o insanlar mahvolur" hissimden kaynaklanıyordu. Halbuki ne alâka, o kişiler ben olmadan da tüketebilecekleri yeni alanlar bulacaktı. Eksik olan tek şey, benim bu saçma kibrin farkına varmamdı.

Ve nihayet bilmem kaçıncı kez izlememin ardından o cümle beynimde bir ışık yaktı. İyi oldu bana.


...


"Bütün, parçaların toplamından daha fazladır."


"Bütün, parçaların toplamından daha fazladır" dinlediğim bir seminerde konuşmacı Aristonun bu sözünü "kendinize kattığınız her yeni şeyle öğrendiğiniz her yeni bilgiyle eskisinden daha farklı bir insana dönüşüyorsunuz" şeklinde yorumlamıştı. Ne zaman kendimi yetersiz hissetsem ya da ben neden böyleyim diye sorsam, kendime yeni şeyler katarak şu anki halimden farklı bir insana dönüşebileceğimi hatırlatıyor.


...


"Sevebildiklerimin tümüyüm."


‘Sevebildiklerimin tümüyüm.’ Üniversitedeki hocam, Erik Erikson’un psikososyal gelişim evrelerini anlatırken her evreyi bir cümleyle özetlerdi. Bu cümleyi yakınlığa karşı yalıtılmışlık evresi için kullanmıştı. Sevdiğim her şeyin, her insanın beni bir parça daha ben yapıyor olduğu fikri, hem neyi gerçekten sevdiğimi düşünmemi sağlıyor, hem de sevdiklerimi daha özenle sevmemi. Ben sevebildiğim insanların bir kişilik özelliğiyim, sevdiğim şarkının ritmi veya sevdiğim filmin bir sahnesiyim. Papatyayım, geyiğim, ağacım. Hepsinden birazım. Sadece bunlar mıyım, hep sevilebilecek şeyler miyim? Elbette değilim. Ama bazen sadece bunlar olduğumu düşünmek daha iyi geliyor. Seansımız sona erdi, teşekkürler, iyi çalışmalar😊


...


"Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle savaşan bir dünyada..."


Merhaba Emre,

Hayatımı çok mu değiştirdi bilmem ama 17 yaşımda hayatın çook başındayken Cummings'in bir sözü var ya "seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle savaşan bir dünyada kendin olarak kalmaya çalışmak dünyanın en zor savaşını yapmak demektir ve bu savaş bir başladı mı artık hiç bitmez." sözünü kazandığım üniversitenin tanıtım kitapçığının başına yazmıştım. Şimdi 40'larımın başındayım. Bu savaşım hala devam ediyor. 16 yaşımdan beri kendi kararlarımı hep kendim verdim. Kimi beni doğru yere çıkardı kimi yanlış. İlk gençliğimdeki cesaretim artık yok. Aileme karşı gelmek pahasına da olsa kendi seçtiğim adamla evlendim. Kendi istediğim işi seçtim. Ama dönüp bakıyorum şimdi kendi konforlu hayatımda kendi özgünlüğümü yitirdiğimi düşünüyorum. Sorduğun soru bana bunları düşündürdü. Kendimden vazgeçmek pahasına yaşadığım ortama uyum sağlamak için kendimle savaşmışım.


...


"Eğer bir gün yaptıklarından pişman olup senden özür dilemesini bekliyorsan..."


İlk ikisi terapistlerime ait.


“Gördün mü, kontrol edebiliyorsun.” demişti bir terapistim. Altı senedir öldürmeyen, fakat çok sağlam süründüren panik ataklar yaşıyordum. Öncesinde iki terapistim daha olmuştu BDT uygulayan. Bu üçüncü hanımefendi “maruz bırakma” yöntemini uyguladı bir seansta. İlk başta hiç ısınamamıştım kendisine, ama gitmeye devam ettim, niye bilmiyorum. Hayatımı değiştirecekmiş demek ki. Beni odanın ortasına aldı, ağızdan derin nefes alıp vermemi söyledi. Zaten üç dakika içinde vücut panik atak belirtileri vermeye başladı. Buna on dakika kadar devam ettik. Kusacağım diyorum, devam edin diyor. Bayılacağım, diyorum, şuraya tutunayım, izin vermiyor. Daha önce atak anında aklımdan geçenleri konuşmuştuk. Neredeyse hepsini o anda da yaşadıktan sonra oturmama izin verdi. :D


Hemen önceden çalıştığımız nefes egzersizlerini uyguladık. Ve iki dakika içinde normale döndüm. Kendiliğinden gelen ataklarım 5-6 saat sürüyordu. O seanstan üstümden senelerdir taşıdığım tonlarca yük kalkmış gibi ayrılmıştım. Üzerinden 7 sene geçmiş. Bir daha hiç kontrol edemediğim bir atak yaşamadım. Bir daha hiç yaşamayacağım anlamına gelmiyor bu. Sanırım. Ama olsun. :)


Diğer terapistime ait olan ise, “Eğer bir gün yaptıklarından pişman olup senden özür dilemesini bekliyorsan, bekleme. Çünkü yaptıklarını hata olarak görmüyor, görmeyecek.” idi. Bu da narsist bir erkekten yaklaşık iki sene boyunca fiziksel ve psikolojik şiddet görüp kendimi ondan kurtardıktan sonra aldığım terapilerin üçüncü seansında falan geçmişti. Bu sözlerden sonra iyileşmek için bütün sorumluluğu kendi üstüme almıştım. Karşı tarafla empati yapmayı, karşı taraftan bir şeyler beklemeyi bıraktım. Benim idrak edemeyeceğim, hastalıklı bir kötülüğün var olabileceğini kabul ettim. Bu kötülüğe açık olabilecek kişilik özelliklerimi tespit etmeye ve değiştirmeye çalıştım. Muhtemelen hayatımın sonuna kadar sürecek bir yolculuk. Gerçi hepimiz için böyle.


Üçüncüsü de hep aklımdan geçen, ama asla uygulayamadığım bir söz, anneanneme ait. Bu durumda hayatımı değiştirmiş olmuyor sanırım. Ama psikolojik bir rahatlama sağlıyor ya kesinlikle. “Sen işten korkma, iş senden korksun.” derdi hep. Uyumaya üşenip sabahladığım oluyor benim saçma sapan. Şu sıralar ise uyumaya üşenip sabahlayamıyorum bile, üşenirken uyuyakalıyorum, öyle bir enerjisizlik.


...


"Evleneceksin."


Hayatımı değiştiren bir cümle bile değildi Emrecim, buyruktu. Evleneceksin dediler. Korku başladı ve korkunun yerini cesaret aldı sonra. Evlenmek istediğimde evlenirim öyle değil mi.Kararın benim olmadığımı iddia ettikleri gün değişti hayatım. Benim hayatım oldu o gün. Başkasının olamayacak kadar bir ben içimde.


Bir de kısa kollu giyip cipsten çıkan bir dövme yapıştırdım diye bi kaç tokat yedim. Bi cümle bir tokat etkisi yaratmıyor bence. Sonra ne oldu, ne yaptım?


Ders çalıştım. Aptala öğretir gibi geometri öğrettim kendime. Aklım hep flüt çalmaktaydı spordaydı ama bir iki sene çalışıp üniversite kazandım. İlk kez ailemden ayrıldım. Annemi gözyaşlarımla uğurladım evimize. Belime kocaman bir dövme yaptırdım.

Etrafım hiçbir şey başaramayacağımı düşünen sürekli başkalarını eleştiren yargılayan insanlarla doluydu. Onları dinleyip duymamak kendim için bir yol çizmek yapabileceğim en iyi tercihti.


Huzurluyum.


...


"Belki de tüm bunlara rağmen, bir şekilde hayatta kalıyor olabilmendir senin başarın."


Merhaba, haftanın sorusuna yanıt vermek istedim. Yıllardır travma sonrası stres bozukluğu hastasıyım. Travma yaşadıktan sonra bende bir çok olumsuz duygu açığa çıktı, bunlar: suçluluk, çaresizlik, başarısızlık ve değersizlik hissiydi. Sürekli "neden yaşıyorum ki, zaten kimse bana değer vermiyor, ölsem yokluğumu bile hissetmeyen birçok kişi olur çevremde, zaten hayatta neyi başardım ki" diye düşünüyordum. Bir seansta psikoloğuma da bunları dile getirdim. Bana: "Belki de tüm bunlara rağmen, bir şekilde hayatta kalıyor olabilmendir senin başarın" demişti. Üzerinden yıllar geçti, belki daha büyük zorluklar yaşadım, belki kendime karşı daha acımasız olduğum zamanlar oldu ama bu söz bana hep başarısızlık olarak gördüğüm hayatımın aslında başarım sayesinde devam ettiğini hatırlatıp, ayağa kalkmam gerektiğini hatırlattı.


...


"Eğer param olsaydı yurt dışına giderdim..."


Üniversiteyi bir yıl uzatmıştım, son yıllımda bir hukuk bürosunda çalışıp deneyim kazanmaya karar vermiştim. Savcı olmak için kurduğum hayaller, avukatlık mesleğini bile yapmak istemediğimi anlamam ile sonlandı (bunun içerisinde birçok etken var, ama idealist insanların bile hayatta kalmak için hiç mutlu olmadıkları kişilere dönüştüğünü görmem en büyük etkenlerden biriydi).


Bir gün aynı büroda çalışan stajyer ile sohbet ederken bana "eğer param olsaydı yurt dışına çıkıp İngilizce öğrenirim, sonra gelip..." diyerek hayallerinden bahsetmeye başladı. O zaman aniden aklıma "benim imkanım var, ben niye yapmayayım" diye düşünmeye başladım ve hemen yurt dışında dil okullarını araştırmaya koyuldum. Bu arada bahsettiğim stajyeri bir şekilde ideolize ettiğimi söylemem lazım. Kendisi lise mezunuyken iş için İstanbul'a gelmiş, bir hukuk bürosunda asistan olarak çalışmaya başlamış, sonra kendisi hukuk okumaya karar vermiş, çalışırken okulu bitirmiş, Sevdiği adam için şehir değiştirmiş, sevdiği adamdan hiç bir şey beklememiş, daha sonra araları bozulunca "hareketlerinde sevgisizlik hissediyorum" diyerek ondan ayrılmıştı. Hiç sesini yükseltmedi, hiç "ben bunu hak etmiyorum" demedi. Bu kadar güçlü, kendinden emin bir kadınla ilk defa tanışmıştım sanırım.


Onun dediğini yaparak yurtdışına çıktım, dil okulunun yetmeyeceğine karar verip yüksek lisans yaptım, hem okudum hem çalıştım, para harcamak için bütün şehri bisikletle dolaştım, bunlar kolay olmadı, sonra bambaşka bir konumda iş buldum(memnun olmasam bile artık bir işte sonsuza dek çalışmak zorunda olmadığımı, bambaşka işler yapabileceğimi biliyorum) , aşık oldum, yüzlerce milletten yüzlerce insanla tanıştım. Kişiliğim yumuşadı, daha anlayışlı bir insan oldum, çokça gülümsemeye başladım. Ve bunları sağlayan kişi aslında beni ne kadar değiştirdiğini bilmiyor bile. Bir gün bana "şu an olduğum kişiden çok memnunum" demişti, şimdi bir gün ben de bu cümleyi söyleyebilmek için çabalıyorum.


...


"Torpil var."


Güzel Sanatlar Fakültesi'ne hazırlandığım dönemler, herkesin "torpil var, torpilin yoksa giremezsin" demesi. Daha fazla çalışıp kazanmış olmam. Değil torpil, sınava girene kadar okulun yolunu bilmiyordum.


...


"Kimyayı bitirip ev hanımı mı olacaksın?"



Hayatımı değiştiren soru: Kimyayı bitirip ev hanımımı olacaksın? 3. Sınıftan Gazi Kimya bölümünü bıraktım, üniversite sınavına girip sınıf öğretmeni oldum. Sağlam soruymuş :)

...



Konu hakkında Instagram paylaşımıma gelen yorumlar için tıklayabilirsiniz:



bottom of page