top of page
Ara

ree


Kötü eylemlere bulaşmış sanatçıların muhteşem eserlerini ne yapmalıyız? Kimimiz eserleri sanatçılardan bağımsız düşünüyor, kimimiz arada ekonomik bağ olduğunu, kimimiz ise bu sanatçıları onurlandırmamamız gerektiğini düşünüyor.


Kendime baktığımda eserleri sanatçılardan ayırdığımı görüyorum. Ancak hiçbir sanatçının yaptıklarını, eserlerini beğeniyorum diye savunmaya girişmiyorum. Yine de eserlerine yönelik yok sayma kampanyasını sadece sanatçıya değil, bütün insanlığa yönelik bir cezalandırma olarak görüyorum. İçim rahat değil.


Beni etik ikilemde bırakan sanatçılardan oluşan bir liste yaptım.


1. Yönetmenler



ree



Woody Allen hakkında yıllardır süren, dallanıp budaklanmış üvey kızını taciz suçlamaları var.


Oliver Stone, Alfred Hitchcock, Lars von Trier için de taciz suçlamaları yapıldı. Roman Polanski 13 yaşındaki kıza tecavüz etti. Yılmaz Güney’in de eşi Nebahat Çehre’yi öldüresiye dövdüğü ve üzerine araba sürdüğü söyleniyor.


Bu yönetmenlerin filmlerini izlemeye devam ediyorum.


2. Şarkıcılar



ree


Jimmy Page (Led Zeppelin), Mick Jagger (Rolling Stones), Steven Tyler (Aerosmith), David Bowie, Elvis Presley 13-14 yaşlarındaki hayranlarıyla birlikte oldu. Noir Desir vokalisti Cantat eşini öldürdü. Her ne kadar nedamet getirmiş olsa da John Lennon (Beatles) gençliğinde kadınları dövdüğünü itiraf etti. Michael Jackson ise çocuk tecavüzüyle suçlanıyor. Hepsini dinlyorum.


Ayrıca homofobik söylemlerine rağmen Ahmet Kaya’yı ve ırkçı söylemleri ve tacizci dostlarını korumasına rağmen Morrissey’i de dinlemeye devam ediyorum.


3. Aktörler



ree


Sean Penn, Gary Oldman ve Nicholas Cage eşlerini dövdü. Kevin Spacey hakkında bir erkeği taciz etme davası devam ediyor. Sean Connery, kadınların dövülmesi gerektiğini savunuyordu. Ülkemizde de Kadir İnanır kadını ara sıra "okşamanın" gerekliliğini savunmuştu.


Türkiye’de son dönemde Ozan Güven ve Ahmet Kural var ancak ikisi de filmlerini / dizilerini çok izlediğim insanlar değildi. Yukarıdaki isimleri ve Kadir İnanır ve Türkan Şoray filmlerini izlemeye devam ediyorum.


4. Yazarlar



ree



Tolstoy yaptığı birçok berbat şeyin yanında eşine tecavüz etmişti. William Golding de bir ergeni tecavüze kalkışmıştı. William S. Burroughs eşini öldürmüştü, Charles Dickens eşine ve çocuğuna berbat davranmıştı, Lovecraft ırkçıydı. Hemingway, Salinger ve George Orwell de tanısanız sevmeyeceğiniz kişilerdi.


Bu yazarların kitaplarını okumaya devam ediyorum.

Bugünkü gözlerle kadın düşmanı sayılabilecek Nietzsche, Schopenhauer, Hegel, Aristo gibi filozofları da okumaya devam ediyorum. Nazi sempatizanı Heidegger'i de.


5. Şairler



ree


Hizmetçisine tecavüz etmiş Neruda hakkında daha önce yazmıştım.


Cemal Süreya’nın biyografisinde, iki olayda eşlerine şiddet uyguladığını görüyoruz. Ece Ayhan silah zoruyla tecavüzden hüküm giyiyor. En sevdiğim şairlerden olan Rimbaud'nun da en son silah ticareti yaptığı anlatılır. (Köle ticareti olayı ise tartışmalıdır.)


Bu şairlerin şiirlerini okumaya devam ediyorum.






Kendime baktığımda gördüklerim bunlar.


Ahlaki konumumu yüzde yüz savunmuyorum, zira karşıt görüşlerde haklı bulduğum noktalar var. İncelenebilecek bir vaka olarak kendimi ortaya koyuyorum. İncelediğimde ise benim için en önemli üç maddenin bunlar olduğunu bulguluyorum:


1. Sanatçının kötü eyleminden ne zaman haberdar oldum? (eserini deneyimlemeden önce / sonra)


2. Sanatçının benimle mesafesi (Aynı dönemde miyiz, aynı ülkede miyiz, ona para veya şöhret kazandırıyor muyum?)


3. Eseri benim için ne kadar eşsiz? (Kaan Tangöze'den kolayca vazgeçebilirim ama L. Cohen epey kötülük yapmalı.)


Bugün yaşanana, dün yaşanandan daha güçlü tepki gösteriyorum. Dibimde olana uzakta olandan daha güçlü tepki gösteriyorum. Henüz deneyimlememiş olduğuma, etkilenmiş olduğumdan daha güçlü tepki gösteriyorum. Düşük fayda sağladığıma yüksek fayda sağladığımdan daha güçlü tepki gösteriyorum.


Bunlar da bana Peter Singer'ın "Ahlak Çemberi" teorisini hatırlatıyor.


Ama bu, başka bir yazının konusu olsun.




ree


1. Komployu gerçekleştiren kişiler, komployu becermek konusunda “her şeye gücü yeten” konumuna çıkarılır. İnsan davranışlarının ne kadar kusurlu olduğu unutulur. Bu insanların mükemmelleştirilmesi ve sorunsuzlaştırılması arttıkça, o komplonun doğru olma ihtimali azalır.


Komplomuzdaki kişiler o kadar mükemmel ki, önce küresel bir salgın yaratıyorlar. Daha sonra ürettikleri mRNA aşısıyla “genetik kodları” DİLEDİKLERİ GİBİ (neyi, neden dilediklerini bilmiyoruz) değiştirmekle kalmıyorlar; enjekte ettikleri MİKROÇİP sayesinde kişilerin bilgilerini (hangi bilgilerini acaba?) bir veritabanına çekebiliyorlar.


2. Komplo karmaşıklaştıkça, yani başarıya ulaşması için ihtiyaç duyduğu unsur sayısı fazlalaştıkça komplonun doğru olma ihtimali azalır.


Komplomuzda aşıyı herkese yayabilme tutkusuna sahip, nüfuzlu bir milyarder (Bill Gates), herkes aşılansın diye uluslararası çapta bir virüs salgını (Covid-19), yüzlerce psikopat bilim insanı, genetik kodları Bill Gates'in isteği doğrultusunda değiştirebilen bir teknoloji gerekiyor.


3. Komplo ne kadar büyük bir sisteme (birime, bölüme, bütüne) yönelikse, komplonun doğru olma ihtimali azalır.


Komplomuz bütün dünya nüfusunu kapsıyor. Sanırım gelmiş geçmiş en kapsamlı komplo teorisi olabilir. Her ne kadar piramitleri uzaylıların yapması olaya bütün galaksileri dahil etseydi de, illiyet bağı olarak dünya üzerindeki her vatandaşı ilgilendirmiyordu.


4. Komploya gündelik sıradan olaylara, olma ihtimali daha düşük olaylar eklemlendikçe, doğru olma ihtimali azalır.


Komplomuzun gerektirdiği olay örgüsü; küresel bir salgını, şeytani bir milyarderi, kötü emelleri için bütün insanların DNA'sını değiştirmeyi kabul edecek psikopat bilim insanlarını ve en önemlisi, hiçbir bilimsel altyapısı olmadığı halde oturduğu yerden böyle bir komplonun farkına varabilen binlerce sıradan vatandaş varken bu büyük oyunu göremeyen yüz binlerce sıradan bilim insanını kapsıyor.


5. Komplo unsuru olan kişilere ve makamlara yönelik düşmanlık, dolayısıyla kuşku ne kadar yüksekse, komploda parmağı olduğuna inanma isteği o derece artar. İnanç arttıkça irdeleme gücü azalır. İrdeleme gücü arttıkça komplonun doğru olma ihtimali azalır.


Komplonun asıl çocuğu Bill Gates olsa da, ülkelere göre Bill Gates'in amacı değişebiliyor. ABD'dekiler Bill Gates - Rusya - Komunizm üçlemesi üzerinde dururken, Avrupa'daki bazı neonaziler olayı "saflıklarının bozulması" veya ülkemizdeki gibi "erkekliğin dönüştürülmesi, kısırlığa yol açması" gibi sebeplere bağlayabiliyorlar.


Sonuç: Halihazırda komploya inananların ortaya koyabildikleri güçlü kanıtlar olmadığı gibi, hikayelerinde büyük mantıksal boşluklar bulunuyor.


İnsanların temkinli yaklaşması, daha çok bilgi sahibi olmak istemeleri, tek amaçlarının kar elde etmek olduğunu bildikleri ilaç şirketlerinin söylemlerine şüpheyle yaklaşmaları olağan, hatta çoğu zaman vatandaşlık görevi olarak bile görülebilir.


Şüphe, hakikati bulma yolunda en güçlü itici güçtür.


Ancak komplo teorilerimiz sıklıkla akılcı şüpheden değil, körü körüne inançtan kaynaklanıyor. Zira bu kadar karmaşık olayları eldeki zayıf verilerle bu kadar zorlamacı ve keskin sonuçlara bağlayabilmek ve sorgulamamak akıl yürütme değil, inanç göstergesi sayılabilir.


Yani sıklıkla karşılaştığımız sorun, var olandan şüphelenmemiz değil, içimizdeki şüphe nedeniyle, var olandan daha akıl dışı bir sonuca inanmamızdır.


Alıntılar:


Michael Shermer - İnanan Beyin



ree


Karen Horney'in vefatının yıl dönümünde, kendisinin kitabından derlediğim nevrotik ihtiyaçlar listesini sunmak istiyorum.


Burada aklımızda tutmamız gereken birinci nokta, ihtiyaçların kendisinin nevrotik olmamasıdır. Örneğin sevilme isteği, bağımsızlık arzusu, başarılı olma ihtiyacı; bunların hiçbiri başlı başına sorun teşkil etmez, hatta birçoklarımız için yararlı ve gereklidir de.


Nevrotik boyut, daha önce paylaştığım "Nevrotik Duygusal Yakınlık İhtiyacı" yazısında anlatmak istediğim gibi, maskeledikleri içsel çatışmalarımızdan ortaya çıkar. Ortada bir sahtelik vardır yani. Örneğin nevrotik sevecenlik ihtiyacı olan kişi aslında diğerleri tarafından sevilmeyi dert etmez; onun içten içe dert edindiği diğerleri tarafından saldırılmamaktır. Kendisini güçsüz ve yetersiz hissettiği için "sevecenlik yoluyla" kendisini olası saldırılardan korumak ister.


İkinci nokta ise bu ihtiyaçların bir arada bulunabilmesidir. Örneğin ilk üç ihtiyaç sıklıkla aynı anda bulunacağı gibi, üçüncü ihtiyaç diğerlerinden bağımsız şekilde de bulunabilir.


Ayrıntılı bilgi isteyen arkadaşlarım Karen Horney'in "Kendi Kendine Psikanaliz" kitabını inceleyebilirler.


İyi okumalar.




1. Nevrotik sevecenlik ve onaylanma ihtiyacı


Başkalarını hoş tutmaya ve onlar tarafından hoşlanılıp onaylanmaya duyulan ve koşul, durum ve nesne ayrımı gözetmeyen ihtiyaç;


- Otomatik olarak başkalarının beklentilerini yerine getirme;

- Ağırlık merkezi bireyin kendi içinde değil, başkalarında yatar, önemli olan tek şey onların arzuları ve görüşleridir;

- Kendini ortaya koyma korkusu;

- Başkalarının düşmanlığından ya da kendi içindeki düşmanlık duygularından korkma.



2. Yaşamın sorumluluğunu üstlenecek bir “eşe” duyulan nevrotik ihtiyaç


Ağırlık merkezi bütünüyle, yaşama ilişkin beklentilerin tamamını yerine getirecek, iyiye ve kötüye sorumluluğu üstlenecek, başarılı kullanımı en önemli koşul olan "eş"tedir;


- "Sevgi"nin gözde büyütülmesi, çünkü "sevgi”nin bütün sorunları çözeceğine inanılır;

- Terkedilme korkusu;

- Yalnızlık korkusu.


3. Kendi yaşamını daracık alanlarla sınırlandırmaya yönelik nevrotik ihtiyaç


- Başkalarından bir şey beklememe, az şeyle yetinme ve nesnel şeylere yönelik arzu ve hırsları sınırlandırma zorunluluğu;

- Silik ve ikinci planda kalma zorunluluğu;

- Var olan beceri ve potansiyellerin küçümsenmesi, en üstün değer alçakgönüllülüktür;

- Harcamaktan çok saklama itkisi;

- Herhangi bir istekte bulunma korkusu;

- Taşkın arzulara sahip olma ya da bunları ortaya koyma korkusu.


4. Nevrotik güç ihtiyacı


- Kendi içinde bir özlem olan başkaları üzerinde buyurganlık;

- Kendini bir yükümlülüğe, amaca, sorumluluğa adama; burada bireyin itici güç olması değil, belli bir rol oynaması söz konusudur;

- Başkalarının bireyselliğine, onuruna, duygularına yönelik temel bir saygısızlık, ilgilenilen tek şey onların boyun eğmesidir;

- Konunun içerdiği yıkıcı öğelerin derecesindeki büyük farklılıklar;

- Güce yönelik ayrım gözetmeyen hayranlık ve zayıflığa duyulan aşağılama,


5. Başkalarını kullanmaya ve olası her yoldan onlardan yararlanmaya duyulan nevrotik ihtiyaç


- Başkaları temelde kullanılmaya elverişli olup olmadıklarına ya da yararlanılıp yararlanamayacaklarına göre değerlendirilir;

- Çeşitli sömürü odakları: Para (pazarlık yapmak bir tutkuya eşdeğerdedir), görüşler, cinsellik, duygular;

- Başkalarını kullanma becerisine dayanan gurur;

- Kullanılma ve böylece "aptal" olma korkusu.

- Denetim dışı durumlar korkusu;

- Çaresizlik korkusu.



6. Kişisel hayranlığa duyulan nevrotik ihtiyaç


- Öze ilişkin imajın şişirilmesi (narsisizm);

- Sahip olduğu ya da toplumsal yargıya sunulduğu şeylerden ötürü değil, kendi hayalinde olduğu şey (öz) ihtiyacı;

- Öz değerlendirme, onun bu imajı gerçekleştirmesine ve başkalarının buna duyacakları hayranlığa bağlıdır;

- Kendisine duyulan hayranlığı yitirme ("küçük düşürülme ya da düşme”) korkusu.

- Denetim dışı durumlar korkusu;

- Çaresizlik korkusu.



7. Kişisel başarıya yönelik nevrotik hırs


- Sunduğu şeylerle ya da olduğu şeyle değil, etkinlikleriyle başkalarını geride bırakma ihtiyacı;

- Öz değerlendirme, özellikle kendi kafasında en iyi sevgili, sporcu, yazar, işçi olmasına bağlanır, yine de göze çarpma hayati bir önem taşır ve bunun yokluğuna içerlenir;

- Yıkıcı eğilimlerin (başkalarını dize getirmeye yönelik) karışımı her zaman vardır, ancak yoğunlukları farklılık gösterir;

- Derin bir kaygı eşliğinde de olsa, kendini büyük işler başarma doğrultusunda acımasızca kamçılama;

- Başarısızlık ("küçük düşme ya da düşürülme") korkusu.



8. Kusursuzluğa ve yanılmazlığa duyulan nevrotik ihtiyaç


- Acımasız kusursuzluk itkisi;

- Olası özürlere ilişkin düşüncelere dalma ya da özsuçlamalar;

- Kusursuz olma nedeniyle başkaları karşısında duyulan üstünlük duygulan;

- Kendi içinde özürler bulma ya da hatalar yapma korkusu;

- Eleştirilme ya da suçlanma korkusu.



Alıntılar:


Karen Horney, Kendi Kendine Psikanaliz





30.000 üyeli haftalık Huzursuz Bülten'e ücretsiz abone olabilirsin:

Teşekkürler.

HUZURSUZ BEYİN

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
bottom of page