top of page
Ara

ree


Sorunları iktidarla ilişkilendirdiğim yazıların ardından az da olsa “admin siyaset yapma” minvalinde yorumlar ve mesajlar almaya alışkınım. Genellikle yanıtlamam; çünkü yazı yazmak için bile zar zor vakit buluyorum.


Boğaziçi eylemleri sırasında, konu hakkında içerik paylaşan ve zevkle takip ettiğim birçok hesabın kendilerine gelen “terörist, vatan haini” gibi yaftalardan rahatsız olduğunu gördüm.


Yalnız olmadıklarını göstermek için bana da gelen bazı eleştirilerin, soruların ve suçlamaların yanıtlarını topluca vermek istedim.


1. Neden siyaseti karıştırıyorsun?


Siyaset zaten her şeyin içinde var. Örneğin bu sayfanın ele aldığı konuları bir düşünelim:


Kadın psikolojisini siyasetten ayrı düşünemem. Erkek psikolojisini siyasetten ayrı düşünemem. Çocuk psikolojisini, azınlıklara yönelik nefreti, ataerkil kültürü, kadın cinayetlerini; o çok moda “kendin olma”yı bile siyasetten ayrı düşünemem.


O veya bu nedenle siyasi sebepleri görmezden gelebilirim elbette; Şule Çet davasının bilirkişisine, depremin nedenini eşcinsellere bağlayan diyanete deyinmeyebilirim.


O zaman yazmam da zaten.


2. Takipçi kazanmak için mi siyasete değiniyorsun?


Çoğunlukla tam tersi oluyor. Şöyle örnek vereyim, diyelim ki sıradan bir paylaşımda ortalama elli yeni takipçi gelirken, bazı siyasal paylaşımlardan sonra binden fazla takipçinin gittiği oluyor.


Nedeni de şu; burada “bağlanma teorisi” ile ilgili bir yazı yazdığımda her siyasi görüşten kişi beğeniyor, paylaşıyor. Ancak siyasi yazdığımda illa ki bölünme oluyor.


Edilen küfürleri, hakaretleri, savrulan tehditleri saymıyorum bile.


Onların niyetleri farklı (büyük oyunda piyon musun?)


Siyasi olarak "keşke o zaman böyle düşünmeseydim” dediğim oldu. Ama Murakami’nin İsrail'deki bir ödül töreninde Filistinliler için söylediği sözü kendime prensip belliyorum:


"Yumurtayla duvarın arasındaki kavgada yumurtanın yanında ol. "


Çünkü her birimiz çoğunluk dediğimiz o duvara karşı yumurta kırılganlığındayız. Kadın-erkek, homoseksüel–heteroseksüel, azınlık–çoğunluk, çocuk–yetişkin, vegan–et tüketen; bir insanı veya grubu savunurken aldığım konumu kırılganlığı belirliyor.

Spesifik bir olayda haklı olup olmamalarına değil, varlıklarının ne kadar tehdit altında olduklarıyla ilgileniyorum.


3. Sayfanın amacını aşıyorsun.


Bir hesabı kendimizce nedenlerle takip ederiz. Örneğin bir insan bu sayfayı, psikolojiyle ilgili yazılar veya özlü sözler nedeniyle takip edebilir. Hatta sırf anketler için bile takip edenler olduğunu biliyorum. Ancak kişinin takip etme nedeni, sayfanın varoluş amacı olmayabilir.


Daha çok, kesiştiğimiz noktadır sadece.


Beklentimizden farklı bir paylaşım görünce elbette takipten çıkabiliriz. Ancak kendi takip amacımızı, sayfanın varoluş amacı atfetmek bana Schopenhauer'ın sözünü hatırlatıyor: kişi, istediğini yapabilir ama istediğini isteyemez.


4. Takipçi eleştirilerinde her zaman haklı değil mi?


Sosyal medya, dünyanın merkezi olduğumuz duygusunu pekiştiriyor. Daha dün takip etmeye başladığımız kişinin hayatı ve niyetleri hakkında rahat rahat yargılamada bulunabiliyoruz.


Ticarette müşteri haklı olmasa bile, ileriki satışlar için haklı hissedilmesi sağlanır. Ancak burası bir ticarethane değil; takipçiler de müşterim değil. Ortaya kendimden bir şey sunuyorum ve beğenenler etkileşimde bulunuyor. Haklı eleştiriler, muhteşem fikirler geldiği gibi saçma sapan, insanlık dışı yorumlar da gelebiliyor.


5. Takipten çıkanlara karşı ne hissediyorsun?


Çoğunlukla anlıyorum. Ben de yüzlerce paylaşımını beğendiğim bir sayfayı bazen bir saniyelik yargılamayla takipten çıkabiliyorum.


Beynimiz evrimsel nedenlerden ötürü olumsuz deneyimlere olumlulara nazaran kat be kat önem atfediyor. "Keşke kestirip atmasaydım, keşke tolere edebilseydim, keşke daha bütünsel bakabilseydim." dediğim onlarca örneğim var geçmişte.


Yaş aldıkça azalır dedim. Azalmadı da.


Hayatıma katlanabildiklerimle ve bana katlanabilenlerle devam ediyorum. Bu yüzden anlıyorum.


6. Son söz: sayfa sahiplerinin sorumluluğu


Aslında takip eden sayısına oranla beklediğimden daha az olumsuz tepki alıyorum. Üstelik çoğu da saygıyla yazılmış mesajlar oluyor. Dün aldığım bir elveda mesajı şöyle bitiyordu örneğin;


“Siyasi paylaşımlarınız nedeniyle ben gidiyorum ama umarım benim yerime on kişi takip eder sizi.”



Konuyla ilgili son sözüm sayfa sahiplerine; toplumun ikiye bölündüğü bir konuda kırılgan taraftan yana yazma cesaretini gösterenler, gelen tepkileri genelleştirmeme ferasetini de göstermeliler. Nietzsche'nin dediği gibi; nedeni olan, nasılına katlanır.


Alıntılar


Hareetz: Always on the Side of the Egg



ree


1. İnsanlık Onuru


"Atalarımın dinini asla inkar etmedim... hatta kendime Kilise'nin gözünde inançlı bir insan olarak kabul görüp görmediğimi bile sormuyorum, benim gözümde inançlı bir insan, sadece bazı değerlere inanan kişidir - ve ben bunları tek bir değerde özetlerdim: insanoğlunun onuru. Gerisi mitoloji ya da umutlardan başka bir şey değil." der Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler’de.


Ioanna Kuçuradi ise bize sorumluluk yükler; "İnsanlık onuru sizin başınıza gelene değil, başkasının başına gelen 'bir şey'e karşı sizin nasıl tavır aldığınızdır."


Herkesin alnına dövmelemek isterdim bu sözleri.





2. Cımbızlama Safsatası


Despotlar, muhalifleri sindirmek istediklerinde empati kurulmasını önlemek için onları nesnelere dönüştürürler. Bunun için cımbızlama safsatasına başvururlar. Grup içindeki en kötü örneği bütüne yayarlar. Bulamazlarsa da uydururlar.


Örneğin Filistin’de bir eylemci bir sivili öldürdüğünde Netanyahu bağırır "Onlar sivillerimizi öldürüyor." Artık barışçıl yolla bile bağımsızlık isteyen her Filistinli teröristtir.


Daha önce benzerlerini Gezi'de yaşadık: "onlar camiye ayakkabıyla girdiler, Kabataş'ta başörtülü bacımızı tekmelediler." Çok tehlikelidir. Tarihte sonu soykırımlara gitmiştir.





3. Boğaziçi'ndeki Cımbızlama


Boğaziçi’nde olan: Kayyumu protesto eden binlerce Boğaziçi öğrencisi arasından bazısı bir sanat sergisi açtılar ve bu sergide müslümanları inciten bir eser sergilediler. Boğaziçi'ndeki müslüman öğrencilerin bir bildiri yayımlayarak “eser bizim için kırıcı ve incitici, ancak bu konuyu kendi aramızda hoşgörüyle ve iletişimle çözmeliyiz.” dedikleri olayı iktidar, valisiyle, bakanıyla bütün göstericileri nesnlelere dönüştürmek için kullandı: “onlar dinimize hakaret eden sapkın LGBT'liler."


Ama bu silahı o kadar çok kullandılar ki, inanmaya hazır olanlar ve muhalefet dışında pek işe yaramadı.





4. Zavallı Muhalefet


La Fontaine'in bir fablında kurt, dere kenarındaki kuzuyu yemek için bahane yaratıp, neden içtiği suyu kirlettiğini sorar, ama kuzu suyun onun tarafından aktığını açıklar. Bunun üzerine geçen sene neden annesine küfrettiğini sorar ama kuzu bu sene doğduğunu söyler. O zaman abisi küfretmiştir? Oysa kuzunun hiç abisi yoktur. En sonunda sıkılır kurt, "sen bana yalancı mı diyorsun" der ve yer kuzuyu.


Kıssadan hisse: İnsan güçlüyse, kutsalla alay etmiş kişiyi başkonsolos yapar, alay etmemiş kişiyi ise hapse tıkar. Senin muhalefet olarak görevin her ithama yanıt vermek değil, insan haklarını ve onurunu korumak.




5. Twitter'da Genişleyen Çember


Önce sadece Boğaziçililer ve kadim muhalifler vardı. Polisin "aşağı bak" videosundan sonra vatandaşlar da #AsagiBakmayacagiz" diye isyan etmeye başladılar. Tweet sayısı 50 bini geçince orta yolcular da eklendiler bu listeye. 100 bine dayanınca Ekrem İmamoğlu da yazmak zorunda kaldı bi şeyler. 200 bini geçince sol görünümlü sanatçılar olaya el atmaya başladılar. 300 binde iktidarın dışındaki sağ partiler karşı çıkmak zorunda kaldılar. 400 bini geçtiğinde daha önce etliye sütlüye ek karışmayan sanatçılar da söz söylemek zorunda hissettiler.


Sosyal medyayı ve mesajınızın gücünü abartmayın ama asla küçümsemeyin de. Her mesaj kıymetli.





6. Nefret Suçu Mu? Paulo Freire'den Bir Hatırlatma


Şiddet; ezenler, sömürenler, ötekileri insan yerine koymayanlar tarafından başlatılır, ezilenler, sömürülenler ve insan yerine konulmayanlar tarafından değil.


Sevgisizliği başlatanlar, sevilmeyenler değildir, yalnızca kendilerini sevdikleri için başkalarını sevemeyenlerdir.


Terörü başlatanlar; çaresizler, teröre tabi tutulanlar değil, iktidarları sayesinde “hayatın reddedilmişlerini” ortaya çıkaran somut durumu yaratan saldırganlardır.


Despotluğu başlatan, zulmedilenler değil, zalimlerdir.


Nefreti başlatan ise, horlananlar değil, horlayanlardır.






ree

"Zor zamanlar olur nasıl çıkarsan içinden omurgan öyle şekillenir."




Alıntılar:


Amin Maalouf - Ölümcül Kimlikler

Boğaziçi Müslüman Öğrenciler - Bildiri

Tevfik Uyar - Safsatalar

Paulo Freire - Ezilenlerin Pedagojisi




ree


Kendimi bildim bileli gece geç saatlerde uyurum. Çocukken de böyleydi, beni erkenden yatırırlardı ama gece kıvranır durur, işkence çekerdim. Üniversiteye kadar okula uykulu uykulu gittim. Üniversitede ise sabahladığım için birçok derse girmedim. Çalışma hayatına girince de beş altı saatlik uykulara alıştım ki, uzmanlara göre bu depresif, sinirli ve mutsuz bir hayatın olmazsa olması.


Peki henüz çocukken, yani cep telefonu, kafein, nikotin, Twitter gibi uyku düşmanları yokken bile neden uyumakta zorlanıyordum?


İnsanların ne zaman uykuya dalacağını ve ne zaman uyanacağını ne belirliyor?


Uyku bilimi konusunda uzman Matthew Walker’a göre insanların sirkadiyen ritimleri farklılık gösteriyor.


Bazı insanların, yani erkenci kuşların, uyanıklık halleri sabahın erken saatlerinde zirve yaparken, bazılarının, yani benim gibi baykuşların uyanıklık halleri sabah vaktinden birkaç saat sonra zirve yapıyor.


Walker toplumun yüzde 40'ının erkenci kuş, yüzde 30'unun baykuş, kalan yüzde 30'unun ise ikisi arasında olduğunu belirtiyor.


Walker'a göre baykuşlar iki temel konuda haksızlık yaşıyor.


Birincisi, herkes kadar, yani ortalama yedi sekiz saat uyumalarına rağmen geç yatıp geç uyandıkları için tembel yaftası yiyorlar. Çünkü ne zaman uykuya dalıp ne zaman uyanacağımızın bir seçim olduğun düşünüyoruz. Bir gece baykuşunun da kendisini disipline sokabileceğine ve hayatına erkenci kuş olarak devam edebileceğine inanıyoruz. (Ben de çok denedim.) Oysa en uykulu ve en zinde olduğumuz vakitler genetik yazgımız gibi görünüyor. Son zamanlarda yapılan iki araştırma da bunu ortaya koyuyor:


- 2017 yılında yapılan bir araştırma sonucunda Türk ve Amerikalı araştırmacılar, CRY1 genindeki bir mutasyon nedeniyle bazı insanların biyolojik saatlerinin 2 - 2,5 saat daha yavaş çalıştığını, bu nedenle uyuma ve uyanma saatlerinin ileriye itildiğini bulguladı.


- 2019 tarihinde yapılan diğer bir araştırmada ise araştırmacılar, gece baykuşlarıyla erkenci kuşlar arasında 350 farklı genetik varyasyon tespit etti.


Baykuşların yaşadığı ikinci haksızlık ise erkenci kuşların uyanma vakitlerine göre tasarlanmış bir dünyada yaşamaları.


Bir baykuş çok erken saatte uyanmaya zorlanırsa akılcı düşünmeden ve duygulardan sorumlu prefrontal korteksi “çevrimdışı” kalır. Sabahın erken saatlerinde çalıştırılan bir motor gibi ısınıp işleyecek duruma gelmesi zaman alır ve öncesinde verimli bir şekilde çalışmaz.


Üstelik daha geç saatte yatıp, erken saatte uyana baykuşlar kronik yorgunluk ve uyku eksikliği kaynaklı depresyon, anksiyete, diyabet, kanser, kalp krizi ve felç gibi hastalıklarla daha sık karşılaşır.


Peki uyku saatlerindeki bu farklılık neden evrildi?


Muhtemelen bu atalarımızın gece tehditlerine karşı koymak için gruplar halinde uyumasından kaynaklanıyor. Örnek bir senaryoda erkenci gruptakiler saat 21:00’de yatıp, 05:00’te uyanırken, gece grubu 02:00’de yatıp 10:00’da uyanıyor. Kabile herkes aynı saatte yattığında sekiz saat savunmasız kalacakken, bu sayede sadece üç saat savunmasız kalıyor.


Ancak bütün sorumluluğu genlerimize atamayız; başta kafein, nikotin ve alkol olmak üzere bazı alışkanlıklarımız hem uyku süremizi, hem de uyku kalitemizi, dolayısıyla bütün psikolojik ve fizyolojik durumumuzu derinden etkiliyor.


Alıntılar


Matthew Walker - Niçin Uyuruz?

Samuel E. Jones, Jacqueline M. Lane... - Genome-wide association analyses of chronotype in 697,828 individuals provides insights into circadian rhythms

Alina Patke, Patricia Murphy, Onur Emre Onat... - Mutation of the Human Circadian Clock Gene CRY1 in Familial Delayed Sleep Phase Disorder




30.000 üyeli haftalık Huzursuz Bülten'e ücretsiz abone olabilirsin:

Teşekkürler.

HUZURSUZ BEYİN

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
bottom of page