top of page
Ara

ree


“İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon” adlı eserlerinde yazarlar Morelli ve Couderc, gündelik manipülasyonla narsistik manipülasyonu birbirinden ayırırlar.


Manipülasyon, kendi iktidarını yerleştirme yönündeki az çok bilinçli bir hedefe yönelik olarak çiftler arasında ara sıra uygulanan küçük entrikalardır.


Narsist birey ise manipülasyonu partnerinin kişiliğini keyfince şekillendirmek için sürekli kullanır. Partnerin iradesini, özsaygısını, geleceğini, coşkusunu, yaşamını elinden alır.


Şöyle ki, manipülasyonu zaman zaman farkında olmadan hepimiz uygularız. Yapmak istemediğimiz bir eylem için veya karşımızdakine bir şeyler yaptırmak için doğru verileri yok sayar, verilerin aralarından seçer veya onları değiştirerek sunarız. Yeri gelir olaya duygusallık katar, karşımızdakinin suçlu hissetmesini sağlarız; yeri gelir partnerimizin bam teline dokunur, onu provoke edip hata yapmasını bekleriz.


Bütün bu yöntemlerin amacı ve odak noktası spesifik bir eylemdir ve sadece onunla sınırlıdır. Oysa narsist bireyin manipülasyonu sürekli ve sınırsızdır. Çünkü değiştirmek / oynamak istediği şey karşısındakinin benliğidir.


Yazarlar, narsistik manipülasyona maruz kalıp kalmadığımızı anlamamız için bir soru listesi hazırlamışlar:


“Partneriniz, ima yoluyla da olsa sizi sürekli eleştiriyor mu? Onu mutlu etmeye çalışırken kendinizi bir hiç olarak, işe yaramaz biri olarak mı görüyorsunuz? Sizi yavaş yavaş dostlarınızdan uzaklaştırıyor mu? Evde ve dışarıda çok farklı mı davranıyor? Her eleştiriye karşı hırçın mı, sorgulanmayı, büyük ya da küçük hatalarını kabullenmeyi beceremiyor mu? Ne yaparsanız yapın onu memnun edemeyeceğiniz duygusu içinde misiniz? Sizi her konuda suçluyor mu?”


Elbette bu listeyi, partnerimizi narsistik manipülasyona maruz bırakıyor muyuz diye de inceleyebiliriz.


Narsist manipülatörler, kendilerini sürekli olarak ilişkinin kurbanı olarak gösterirler; oysa ilişki sonunda parçalanacak olan eşleridir.


Sevdiklerini iddia ederler ancak eşlerinin iradelerini yok sayarlar. Saydıklarını iddia ederler, ancak eşlerinin özsaygısını önemsemezler. Gerçek şu ki, sevdikleri ve saydıkları şey eşlerinin kendilerinin ideal bir imgesini yansıtmalarıdır.


Göründüğü gibi sıradan manipülasyonla, narsist bireyin manipülasyonu arasında nedenleri ve yoğunluğu bakımından büyük farklar var. Her manipülasyon denememiz bizi narsist yapmaz.


Alıntılar:


Pascale Chapaux-Morelli, Pascal Couderc: İkili İlişkilerde Duygusal Manipüslayon




ree


Evlenme kararı alabilmek, karşınızdaki insanı ne kadar severseniz sevin, özellikle benim gibi içe dönük, kaçıngan bağlanma stiline sahip, küçücük bir alana sıkışsa bile o alana hakim olmak isteyen, bağımsızlığına düşkün, meymenetsiz insanlara ecel terleri döktüren bir süreç.


Tam da evlenmeyi değerlendirdiğim bir dönemde, Paul Bloom’un “Hazzın Bilimi” adlı kitabında denk gelmiştim Charles Darwin’in Evliliğin Artıları ve Eksileri listesine.


Büyük düşünür ve bilim insanı artıları ve eksileri değerlendirmiş, sonucunda -nedense- artıların ağır bastığına karar vermişti. Listenin "evlen" ve "evlenme" sütunlarında şöyle yazıyordu:


Neden evlenmeliyim?


Çocuk sahibi olabilirim. Yanımda sürekli sevdiğim birisi olur. (Ne olursa olsun bir köpekten iyidir). Evime çekidüzen verir. Sayesinde müzik dinler, ufak konularda sohbet edebilirim. (Bunlar kişinin sıhhati için iyi şeyler ama çok zaman kaybettiriyor.)


Kişinin tüm hayatını hadım edilmiş bir arı gibi; çalışarak, çalışarak ve sonrasından hiçbir şey beklemeyerek geçirmesini düşünmek bile çekilmez bir işkence. Hayır, böyle yaşayamam. Tüm gününü dumanlı, pis bir Londra evinde yalnız başına geçirdiğini hayal et.


Şimdi de şunu hayal et; yumuşak kanepende yumuşak huylu bir eşinin olduğunu, etrafınızda kitapların, iyi bir ateşin ve belki müziğin olduğunu. Sonra bu iki imgeyi karşılaştır.




ree

Hikayenin erkek tarafını okuyoruz tabii. Keşke Emma Wedgwood'un da listesini görebilseydik.




Neden evlenmemeliyim?


İstediğim yere gidemem, özgürlüğüm elimden alınır. Toplumun bir parçası olur, kulüplerde konuşmaya mecbur olurum. Akraba ziyaretlerine zorlanırım ve boş boş muhabbetlere katlanmak zorunda kalırım. Ev düzenlemek ve çocuk sahibi olmak için epey para harcamam gerekir ve belki bu yüzden tartışmalar yaşarım. Büyük zaman kaybı.


Akşamları istediğim kadar kitap okuyamam. Giderek şişmanlayıp aylaklaşabilirim. Farklı endişeler ve sorumluluklar taşırım. Çocuk sayısı arttıkça kitaplara ve diğer değerli şeylere daha az zaman ayırmam gerekir.


Belki müstakbel eşim Londra’yı sevmez. O zaman sürgün olur, uyuşukluk içinde yaşarım, aylak aylak gezen bir aptala dönüşürüm.


Sonuç: Evlenmeliyim. Tartışma kapanmıştır.


Açıkçası bu artıları ve eksileri değerlendirdikten sonra Darwin nasıl tartışılmayacak bir şekilde "evlen" kararı aldı, anlamadım. Üstelik, Gollum monologlarını andıran bir şekilde listenin devamında iyice umutsuzlaşıyordu Darwin:



ree


Hayatta mutlu birçok köle var


Her gün eşimin koluna girip yürüyüşler yapacaksam işlerimi nasıl idare edebileceğim? Hiçbir zaman Fransızca öğrenemeyeceğim, Amerika’yı göremeyeceğim, balonla gökyüzünde uçamayacağım ve tek başıma Galler turuna çıkamayacağım. Zavallı köle.... Boşver aslanım. Neşelen. İnsan bu yalnız hayatı halsiz bir yaşlı, arkadaşsız, soğuk ve çocuksuz, sürekli kendine bakarak, daha şimdiden kırışmaya başladığım gibi yaşayamaz. Boşver. Şansa inanma. Dikkatli bak etrafa.


Hayatta mutlu birçok köle var.


Darwin'i, olumsuz gördüğü bunca yanına rağmen başka bir insanla hayatını birleştirmeye iten asıl gücün ne olduğunu ise, evlenmeden bir hafta önce nişanlısına gönderdiği mektubu okuduğumuzda fark ederiz:


"Senin beni insanlaştıracağına, bana yalnızlık ve sessizlik içerisinde teoriler oluşturmak ve bulgular toplamaktan daha büyük bir mutluluğun var olduğunu öğreteceğine inanıyorum.”


Darwin ve eşi, bildiğimiz kadarıyla mutlu bir evlilik yaşadılar ve on çocukları oldu. Ancak, özellikle günümüzde birçok evlilik için Willy Russel kuralları geçerli gibi:


Evlilik Ortadoğu gibidir. Hiçbir çözümü yoktur.


Alıntılar:


Paul Bloom: Hazzın Bilimi

Darwin Correspondence Project: Darwin on Marriage




ree


Bir tablonun değiştirdikleri


Ünlü alman dinbilimci Paul Tillich, gençliğinde şımarık, vurdumduymaz olduğunu ve sanattan hiç etkilenmediğini yazar anılarında. Birinci Dünya Savaşı çıkınca yıllar boyu cephede savaşır. Arkadaşlarının neredeyse hepsini kaybeder. Geceleri oradan buradan bulduğu kitaplardaki tablo görsellerini izler mum ışığında. Savaş biter bitmez bir müzede alır soluğu, orada Sandro Boticelli’nin Çocuklu Bakire ve Şarkı Söyleyen Sekiz Melek tablosuyla karşılaşır.


Bakirenin o bilgece, yumuşak ve şefkatli bakışlarıyla karşılaşır karşılaşmaz diz çöküp, hıçkırıklara boğulur.


Kendisini, iç güzelliği önceleyen, daha manevi hayata adar.



Bir gazete küpürünün değiştirdikleri


Ahlat Ağacı’nın sonlarına doğru, dünyayı bir varoluşçunun gözüyle çözmüş olduğuna inanmanın verdiği uyuşuk ve sorumsuz bir kibirle yaşayan Sinan’ı, emekli maaşı ailesi tarafından paylaşıldıktan sonra kendisini köydeki yıkık bir kulübeye atmış öğretmen babasının cüzdanını karıştırırken buluruz. Sinan artık eski Sinan değildir; kitap denemesi başarısız olmuş, onunla övünen annesi bile okumamıştır.


Kişiliği nedeniyle aşağıladığı babasının cüzdanında kitabıyla ilgili bir makaleyi sakladığını görünce bir saniye süren büyük bir değişim yaşar Sinan. Tam karşıtı bildiği kişiye olan benzerliğini, ayrıklığını ve böyle bir toplumdaki kaderini anlar.



Aydınlanma bir karşılaşmadır


Paul Tillich, ilahi vahye benzettiği deneyim için şöyle yazar:


"Sonra, o tablonun daha güzellerini de gördüm. Ama o duyguyu bir daha asla yaşamadım."


Tillich ve Sinan'da olduğu gibi bazen sadece birkaç saniye süren bir deneyimin, kavrayışımızda yarattığı devasa etkiye şaşırırız.


Oysa aydınlanma bir karşılaşmadır.


Ve karşılaşmanın kendisi birkaç saniye sürse de, karşılaşmaya hazırlanmak bazen yıllar sürer.


Alıntılar


Paul Tillich: One Moment of Beauty

Nuri Bilge Ceylan: Ahlat Ağacı

Alain de Botton: Mutluluğun Mimarisi



30.000 üyeli haftalık Huzursuz Bülten'e ücretsiz abone olabilirsin:

Teşekkürler.

HUZURSUZ BEYİN

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
bottom of page