top of page
Ara

ree


“Reddedilmek, zihnine kenarları tırtıklı demir bir kanca gibi saplanmış, onu çıkarmak için uğraştıkça da yara derinleşmişti.”


- Ahmet Altan, Aldatmak





Kedi neden ulaşamadığı ciğere murdar der?


Muhtemelen çocukluk çağında fazlaca eleştirilmiş ve suçlanmıştır. Onu eleştirenler belki iyiliğini düşünmüşler, ancak nörobiyolojiden bihaber oldukları için, prefrontal korteksi henüz gelişmeyen bir çocuğun “eleştiri” ile “reddedilme” arasındaki farkı anlayamayacağını hesaba katmamışlardır.


Sevdikleri tarafından reddedilmek çocuğu çaresiz bırakır. Bu nedenle eleştirileri, özeleştiriye çevirir.


Çünkü bilir ki; kendi canımızı sürekli acıtmak, sevdiklerimiz tarafından gelen beklenmedik acılardan yeğdir.


Ama yaşadığı çaresizlik duygusunu unutmaz. O artık bir kuytuda sinsice beklemektedir.


Zaman geçer, kedi büyür. Büyüdükçe, eleştirilerden korunmak için eleştirene benzemeye başlar. Mantıklı değil mi? Benden güçlü bir kedi beni eleştiriyorsa, ben de onun aynısı olurum; beni eleştirecek bir şey bulamaz.


Böylelikle ergenliğe girdiğinde hem kendisini hem de çevresini eleştirmeye başlar. Yetişkinliğe geldiğinde özeleştiri artık tamamen katmanlaşıp onun bir parçası olmuştur bile.


Biz sadece kedinin dışarıya dönük bitmek bilmez eleştirilerini duyarız. Kalbi tırmık iziyle doludur.


Duyduğu her eleştiri ona reddedilişi ve kuytuda bekleyen çaresizlik duygusunu anımsatır. Bu nedenle reddedilmeden reddetmek ister. Çünkü büyük ozan Leonard Cohen boşuna dememiştir: “aşktan öğrendiğim tek şey vurabilmek oldu silahını benden önce çekeni.”


Kedi ulaşamadığı ciğere murdar demek zorunda hisseder. Sevdiği, istediği, arzuladığı her şeyi biraz değersizleştirmek ister ki yokluğunda kendi değersizliğiyle baş başa kalmasın.


Eğer bir gün kendinizi sürekli, bitmek bilmeyen, ağır ve haksız bir eleştiri fırtınasının ortasında bulursanız, değersiz hissetmeden önce lütfen bizim kediyi ve Oscar Wilde’ın şu sözünü hatırlayın:


“Eleştiri en güvenilir otobiyografidir.”


Bazen duyduğumuz eleştiriler, çaresizlik uçurumunun kenarında yaşamaya mahkum olmuş bir kalbin dışarıya yankılanan tırmık izleridir.



Not: Reddedilme endişemiz yüzünden çevremizdekilerden uzaklaşmaya ne kadar yatkın olduğumuzu ölçen 7 soruluk testi sitede bulabilirsiniz.


Güncelleme tarihi: 10 May 2021


ree


“Bir çocuğa değer verilme­mesi, onu kendine özgü hakları olan özerk bir varlık ola­rak tanımama anlamına gelir. Çünkü, bir insana değer ver­mek, onun gerçeklerini anlamaya çalışmak ve onu olduğu gibi benimseyebilmektir. Ama birçok kişi diğer insanlara değer verdiği sanısıyla aslında kendi narsist ihtiyaçlarına doyum sağlar.”


Engin Geçtan, İnsan Olmak






William James’e göre özsaygıyı zaruri bir insan ihtiyacı olarak görmeliyiz. Kendimize saygı beslemeden, benliğimizi ortaya koyabilmemiz mümkün olmaz.


Özsaygı, toplumsal olarak da değerli bir özelliktir; çevremizde özsaygısı yüksek insanları görmek isteriz. Birçok araştırmaya göre, özsaygısı yüksek insanlarla tanıştığımızda onları daha olumlu görüyoruz.


Ancak çoğunlukla özsaygı ile narsisizmi birbirine karıştırıyoruz.


Bunun nedeni şu, narsist kişiler de özsaygısı yüksek insanlar gibi davranıyorlar.


Peki arasındaki fark ne?



Benliğimize sağlıklı bir şekilde saygı duyduğumuzda, kendimizi değerli hisseder ve yetkinliğimize inanırız; başkalarıyla samimi, anlamlı bağlantılar ararız. Ama, önemli bir fark; kendimizi başkalarından üstün görmeyiz.


Bunun aksine; yüksek özsaygısı olan bir insanmış gibi davranan narsistin, aslında düşük özsaygısı olabilir. Yine de diğerlerinden üstün olduğuna inanır. Hayatında eşitlik diye bir anlayışın yeri yoktur; diğerleri ondan ya üstündür ya da aşağıdadır.


Özsaygılarını nasıl besledikleri konusunda ise büyüklenmeci narsistler ve kırılgan narsistler farklılaşır.



Kırılgan narsisizm ve büyüklenmeci narsisizm arasındaki farkları incelediğim bir yazıda; özsaygının kaynağı hakkında şöyle yazmıştım:


“Büyüklenmeci narsistler kendileriyle ilgili olumlu verileri filtrelemeleri ve olumsuz verileri görmezden gelmeleri sayesinde özsaygılarını güçlü kılarlar. Bu nedenle nispeten daha mutludurlar.


Kırılgan narsistlerin ise, içe dönüklükleri ve olumsuz verilere yönelik hassasiyetleri nedeniyle genel anlamda mutluluk düzeyleri düşüktür. Sürekli onaylanma ihtiyaçları özsaygılarını dalgalı yapar. Depresyona kapılma eğilimleri daha yüksektir.”



Yani büyüklenmeci narsistler, özsaygılarını beslerken, çevresindeki insanların kendilerine yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerine duyarlı olmazlar.


Ancak kırılgan narsistler, çevresindeki insanların sözlerine ve davranışlarına karşı aşırı duyarlıdırlar. Sürekli sevilmek, saygı duyulmak, fark edilmek ve onaylanmak talebiyle yaşarlar.


Bazı araştırmacılara göre bu koşullu özsaygı, çocukluğumuz sırasında ebeveynlerimizin bize yönelik yaklaşımları sonucu ortaya çıkar. Sadece başardıkları ve hak ettikleri konularda övülen çocuklar özsaygı geliştirirken, yoğun baskı hisseden veya başarılı hissetmedikleri konularda övülen çocuklar koşullu özsaygı geliştirmeye daha meyilli olurlar.


Psikolojik testler bölümüne özsaygımızın ne kadar koşullu olduğunu ölçmek amacıyla 12 soruluk bir ölçek koydum. Dileyen arkadaşlarım bu teste katılabilirler.


Ancak bu testi uygularken bir noktayı unutmamamız gerekiyor.


Nasıl ki her özgüveni yüksek kişi narsist değilse, özsaygısı çevresindeki insanlara göre dalgalanan her insan da kırılgan narsist değildir.


Narsisizmin en ayırıcı özelliği, kendimizi diğer insanlardan üstün görüp görmediğimizdir.



Alıntılar


Scott Barry Kaufman - Why Do People Mistake Narcissism for High Self-Esteem?

Lisa Firestone - Self-Esteem Versus Narcissism

Berit Brogaard - Vulnerable Vs Grandiose Narcissism: Which Is More Harmful?

Dilay Erdoğan - Hangi Narsizm? Büyüklenmeci ve Kırılgan Narsizmin Karşılaştırılmasına İlişkin Bir Gözden Geçirme





ree


Türkiye’de bir yıldır koronavirüs tedbirleri uygulanıyor. Ama hasta sayısı rekor düzeye çıktı.


“Bir yılda ölü sayısı katlandı, demek ki tedbirler insanları öldürüyor” demiyoruz. Eğer bu tedbirler olmasaydı daha çok insanın öleceğini biliyoruz.


Üstelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanmadığını da görüyoruz. Örneğin on binlerce kişi farklı şehirlerden otobüslerle akın akın AKP kurultayına katılabiliyor.


Aynısı İstanbul Sözleşmesi için de geçerli.


Sözleşme imzalandı. Ama etkin bir şekilde uygulanmadı. Bunu Ayşe Tuba Arslan, Emine Bulut, Şule Çet ve Güllü Yılmaz cinayetlerinde de görüyoruz.



Ayşe Tuğba Arslan Cinayeti (11 Ekim 2019)


Ayşe Tuğba Arslan, eşinden 23 kere şikayetçi olmuştu. On başvurusundan beşi “delil yetersizliğinden” takipsizlikle sonuçlandı. Son başvurusunda “bu şahıstan ölüm tehditleri alıyorum, öldüğümde mi bana yardım edeceksiniz?” demişti. İstanbul Sözleşmesi’ne göre Yalçın Özalpay’ın tutuklanması gerekirdi ama bir gün bile yatmadı. Eve girdi, dövdü, tecavüz etti.


En sonunda Ayşe Tuğba Arslan’ı sokak ortasında satırla öldürdü.


Ayşe Tuğba Arslan, yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi uygulanmadığı için öldürüldü.



Emine Bulut Cinayeti (18 Ağustos 2019)


Emine Bulut bir lokantada yemek yerken altı yıl önce boşandığı Fedai Varan tarafından kızının gözleri önünde bıçaklandı. “Ölmek istemiyorum” haykırışını hepimiz duyduk.


Emine Bulut, öldürülmeden dört saat önce şikayet için polis merkezine gitmişti. Yarım saat karakolda kaldı. Ancak korunmadı. Raporda “6284 kapsamında herhangi bir risk görülmedi, bu nedenle koruma kararı uygulanmadı.” söylendiği iddia edildi. Görevli polisler açığa alındı. Sonra görevlerine iade edildiler.


Emine Bulut, yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi uygulanmadığı için öldürüldü.



Güllü Yılmaz Cinayeti (23 Eylül 2019)


Güllü Yılmaz öldürülmeden önceki son bir ayda iki defa eşi tarafından darp edildi, ölümle tehdit edildi, darp raporu alıp şikayetçi oldu. Üstelik zanlı da suçunu kabul etti. Ancak tüm bunlara rağmen serbest bırakıldı. Son şikayetinden iki hafta sonra zanlı Can Yılmaz, çocuklarının önünde eşinin üzerine benzin dökerek yaktı. Ağır yaralanan Güllü Yılmaz 12 gün sonra hayatını kaybetti.


Güllü Yılmaz, yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi uygulanmadığı için öldürüldü.



Şule Çet Cinayeti (29 Mayıs 2018)


Şule Çet’in ölümü günler boyunca “ekonomik sorunu olan bir kadın, kendi isteğiyle gittiği lüks plazada alkol aldıktan sonra intihar etti” şeklinde servis edildi.


Olay yerinde etkin inceleme yapılmadı, parmak izleri alınmadı, onu tecavüz edip öldüren Çağatay Aksu ve Berk Akand, şüpheli bile sayılmadı.


Kamuoyundaki yoğun baskıdan sonra, ancak ve ancak soruşturma savcısı değiştikten sonra tutuklama kararı geldi.


Şule Çet soruşturmasında İstanbul Sözleşmesi kriterleri uygulansaydı, sosyal medya baskısına gerek kalmadan zanlılar tutuklanacaktı.


Cinayet sayılarının artışı


Son yıllarda cinayet sayılarının artışının iki nedeni daha var. Birincisi, artık kayıt altına alınmaları.


İstanbul Sözleşmesi’nden önce devlet “kadın cinayetleri” hakkında herhangi bir veri tutmuyordu. 2014 yılında bir milletvekili 2008 – 2014 arasında erkek şiddeti sonucu öldürülen kadınları sorduğunda, Adalet Bakanlığı “bu tür bir istatistik tutmadıklarını” belirtti.


Aynı yıl Aile Bakanı Ayşegül İslam'a göre “koruma altında öldürülen kadın yoktu. Oysa davaları takip eden kadın platformları 2013 yılında 10, 2014 yılında 11 kadının devlet koruması altında öldüğünü gösteriyordu.


Diğer neden ise geçmişte kadın cinayetleri sıklıkla “intihar süsüyle” örtülüyordu.


Örneğin 1999 yılında dünyadaki eğilimin aksine Türkiye'de kadın intiharlarının erkek intiharlarından yüksek olması; Batman ve merkez ilçelerinde 2000 yılının ilk sekiz ayında intihar ortalamasının Türkiye genelinin iki katı olması ve intihar edenlerin %80'inin kadın olması aslında şunu gösteriyordu: yüzlerce kadın cinayetinin üstü intiharla örtülüyordu.


Ancak Şule Çet örneğinde gördüğümüz gibi, sosyal medya ve kadın platformları sayesinde artık bu o kadar kolay değil.



Son Söz


Son yıllardaki kadın cinayetlerine baktığımızda, sosyal medya baskısı sayesinde tutuklanan canileri, iyi hal indirimi alan katilleri, üstün körü yapılan kovuşturmaları, katilleri yüreklendiren siyasileri görüyoruz.


Ve şu sonuca rahatlıkla varabiliyoruz:


Kadın cinayetleri İstanbul Sözleşmesi etkin uygulanmadığı için arttı. Sözleşmenin iptali ise şiddetin iyice tırmanmasına neden olur.



Alıntılar:


Evrensel - Yaptığı 23 suç duyurusuna takipsizlik verilen kadın eski eşi tarafından öldürüldü

Diken - Bakan İslam’ın hesabına göre koruma altında öldürülen kadın yok!

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu - Gülsüm Kav röportajı

Gazete Karınca - Emine Bulut cinayeti: Valilik soruşturmaya neden izin vermedi?

Duvar - Emine Bulut böyle ölüme yollanmış

Bianet - İstanbul Sözleşmesi Ne Diyor? Devlet Ne Yapıyor?

Bianet - Kadınlar Eşitlikte, Devlet Eşitsizlikte Israrcı

Evrensel - İstanbul Sözleşmesi'ni asla unutmayacak bir kamuoyu var

Evrensel - Cinsel saldırı bulgusu olay yerinde yok ama Çet'in bedeninde var

BBC - Güllü Yılmaz: Diyarbakır'da eşi tarafından kızının gözleri önünde benzin dökülerek yakılan annenin hikayesi


30.000 üyeli haftalık Huzursuz Bülten'e ücretsiz abone olabilirsin:

Teşekkürler.

HUZURSUZ BEYİN

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
bottom of page