top of page
Ara

ree


Ana fikir: Varoluşsal problemlerimizin sabit bir çözümü olduğuna inanan ve bu yanıtı pazarlayan spiritual uzmanlara dair hoş bir Kierkegaard anısı.




Fıkra değil; Kierkegaard doktora gider ve iyi hissetmediğini söyler. Doktor, muhtemelen çok kahve içtiğini ve yeterince yürümediğini açıklar ona.


Üç hafta sonra Kierkegaard yine doktoruyla buluşur, hala iyi hissetmediğini ama bunun nedeninin kahve veya yürüyüş olamayacağını anlatır, zira artık kahve içmiyordur ve gününü yürüyerek geçiriyordur.


Doktor cevap verir, “pekala, o halde sebep kahve içmemen ve çok fazla yürümen olmalı.”


Hayatın bilmecesini çözdüğünü iddia eden maneviyat uzmanlarını alaya almak için anlatır Kierkegaard bu anısını. Ona göre uzmanlar, bizlere çözümü açıkladıktan sonra başları dimdik ayrılır aramızdan, ama ta ki köşeyi dönüp kaybolana dek. Görüş açımızdan çıkar çıkmaz, kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp sıvışır maneviyat uzmanı.


“Sahiden” der Kierkegaard, “biri bana on gümüş verseydi bile varoluş bilmecesini açıklamayı vazife edinmezdim.”


“Eğer hayat bir bilmeceyse, o halde bilmeceyi kim sorduysa nihayetinde cevabı da verecektir elbette.”


Alıntı:


Soren Kierkegaard - Felsefe Parçalarına Bilimsel Olmayan Sonuçlandırıcı Notlar




ree


Ana fikir: Yürümek ilham verir, özgür hissettirir, derine inmemize yarar, algılarımızı açar. Yürümeyi yalnızca ölçülebilir ve geliştirilebilir bir beden sağlık aracı olarak görürsek zihnimiz için eşsiz bir eylemi kaybederiz.




Yürümek spor değildir.


Spor teknik, kurallar, puanlama ve rekabet meselesidir, durmadan öğrenmeyi ve çalışmayı gerektirir; duruşları tanımak, doğru hareketleri bir araya getirmektir. Doğaçlama ve yetenek çok sonra gelir.


Spor skor tutmaktır: Hangi sıralamadasın? Zamanlaman ne? Sonuç ne? Tıpkı savaşta olduğu gibi, kazanan ve kaybeden ayrımı burada da mevcuttur. Sporla savaş arasında, savaşta onura, sporda utanca dönüşen bir benzerlik bulunur: rakibe duyulan saygı, düşmana duyulan nefret.


Spor aynı zamanda dayanıklılık kazanmanın, yılmadan denemenin ve disiplinden haz almanın öğrenilmesidir. Ahlaki bir sistem, bir iştir spor.


Elbette maddi bir yönü de vardır; yorumlamalara, gösterilere dayalı bir pazardır. Performanslardan oluşur. Spor marka ve imaj tüketicilerinin üşüştüğü şaşaalı büyük törenlere zemin hazırlar. Para ruhları boşaltmak, tıp ise yapay bedenler inşa etmek için istila eder sporu.


Yürümek spor değildir. Bir ayağı diğerinin önüne atmak çocuk işidir. Yürüyenler karşılaştığında ne bir sıralama vardır ne de puanlama. Yürüyen hangi yoldan geldiğini, en güzel manzaranın hangi patikadan görüldüğünü anlatır, görüşün hangi noktada daha iyi olduğundan bahseder.


Buna rağmen bir aksesuar piyasası yaratılmasından geri kalınmamıştır: devrim niteliğinde ayakkabılar, inanılmaz çoraplar, müthiş sağlam pantolonlar... Alttan alta sporcu ruhu da işe dahil edilir; Yürümüyoruz artık, “trekking yapıyoruz.” Yürüyenleri kayakçı özentisi gibi gösteren ince değnekler bile satılmaktadır. Ama bu iş çok yürümez, yürümemelidir de.


Ağırdan almak namına şimdiye dek yürümekten daha iyi bir şey bulunamamıştır. Yürümek için iki bacağınızın olması yeterlidir. Gerisi fasa fisodur. Hızlanmak mı istiyorsunuz? O halde yürümeyin, başka bir şey yapın; tekerleklileri kullanın, kayın, uçun! Yürümeyin. Ve unutmayın, yürürken takdire şayan tek şey gökyüzünün parlaklığı, manzaranın görkemidir.


Yürümek spor değildir.


Bir kez ayakları üstüne dikildi mi, olduğu yerde kalamaz insan.



Alıntı: Frederic Gros - Yürümenin Felsefesi





ree


Ana fikir: Değiştirmek istediğimiz olumsuz özelliklerimizin nedenlerini bulmak önemli olsa da, bu arama süreci, sorumluluktan kaçma arzumuzun bir parçası olabilir. Oysa değişim, sorumluluk almakla başlar.





Olumsuz bir davranışımızı veya düşünce kalıbımızı değiştirmek istediğimizde, bizi böyle davranmaya iten nedenleri öğrenmek isteriz.


Bu nedenleri öğrendiğimizde bir mucize olacak; taşlar yerine oturacak, nöral bağlantılarımız düzene girecek ve biz de daha sağlıklı bir hayat yaşayacakmışız gibi gelir.


Ancak, “kendini keşfetme çağında” yaşadığımız için her davranış için yüzlerce farklı açıklama bulabiliriz.


Ve bu arama süreci, kendimizi kurban olarak görme ve sorumluluktan kaçma arzumuzun bir parçası olabilir.


Örneğin psikoseksüel görüşten bir uzman, aradığımız cevabın anal ve oral dönemde yaşadığımız sıkıntılarda yattığını söyleyebilir.


Bir başka uzman, hayatımızın ilk üç yılında annemizle ne kadar yakın olduğumuza dikkat kesilebilir. Ona göre partner seçimlerimizi bile bu ilk üç yıl belirler çünkü.


Adlerci bir uzman kaçıncı kardeş olduğumuzu sorabilir; benmerkezcilliğimizin, ilgi deliliğimizin sebebini son çocuk olmamıza yorabilir.


Hormonlardan ve nörotransmitterlerden bahsedebilir bir sinirbilimci. Öyle bir anlatır ki, geriye ne sorumluluk kalır, ne de özgür irade.


Genlerden bahsedebilir bir gen bilimci. Yaşadığımız bazı travmaların bazı genleri aktifleştirdiğinden ve kortizol salınımından bahsedebilir bize.


Bir başkası, fareler üzerinde yapılan bir deneyden yola çıkarak bizim değil, üç kuşak önceki ninemizin yaşadığı travmaya bağlayabilir sinir krizlerimizi.


“Toplum seni nasıl yarattıysa öylesin.” diyebilir bir toplumbilimci.


Yeni nesil bir tarihçi, gündelik hayatımızda yaptığımız bir hatayı kabul etmeme nedenimizin, devletimizin yüzyıllardır sürdürdüğü inkarcı politikaların bir neticesi olduğuna kadar götürebilir derin analizini.


İsteyen asırlık yanıtlara çevirebilir gözlerini: nazar ve bizi yoldan çıkarmaya çalışan şeytan.


Daha seküler olan inançlılar ise elbette yıldızların konumuna veya kötü enerjiye bağlayabilir eylemlerini.


Oysa düşünce ve davranış kalıplarımızı iyileştirebilmenin yolu sorumluluk almaktan geçer.


Kendimizi bir kurban veya bir sonuç olarak gördüğümüz pasif bir durumdan, geleceğimizi değiştirebileceğimize inandığımız aktif bir duruma geçebilmekle sağlanır değişim.


Bu nedenle, değişmek için cevap değil de, değişmemek için bahane aradığımı fark ettiğimde, Murathan Mungan’ın şu sözlerini hatırlatırım kendime:


“Ben sana arama demiyorum. Bulmaktan vazgeç.”


30.000 üyeli haftalık Huzursuz Bülten'e ücretsiz abone olabilirsin:

Teşekkürler.

HUZURSUZ BEYİN

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
bottom of page