top of page
Ara

ree



"Hayatınızda kendinizi en çaresiz hissettiğiniz an ne zamandı?”



Bu haftanın sorusu çaresizliklerimizle ilgiliydi. Elbette çoğu mesaj ölümle ilgiliydi; annenin, babanın, kardeşin, kuzenin, dostun ölümüne şahit olmak çaresizlik hissinin en yoğun yaşandığı deneyimlerdi.


Bunun dışında uzun mesajlar da geldi, çoğu erkek şiddetiyle ilgiliydi:






- "Sadece adını bildiğim karşı komşum, gözlerimin önünde merdivenlerden inerek kaçmaya çalışırken kocası tarafından sırtından tüfekle vurularak öldürüldü. Ağır ceza mahkemesinde hakim sordu: “ Neden kocasının elinden kurtaramadın komşun Seda’yı ? Belki de şu an hayatta olacaktı.”


Seda Çelik - 8 Kasım 2019’da öldürüldü. Kocası iyi hal indirimi aldı çünkü ceketi güzeldi. Ben onu kurtaramadım."





"İlk bülteni bugün yeni okuyabildim ve hibristofili ile ilgili röportajınızı çok beğendim. Profilinizin sıkı takipçisiyim aslında, ama ilgili paylaşımınız da gözümden kaçmış. Hibristofili adı altında geçmiyordur muhtemelen, ama ben de büyük ihtimalle narsistik kişilik bozukluğundan muzdarip birinin istismarına uğradım bir buçuk sene boyunca. Psikolojik ve fiziksel şiddet gördüm. Aileme ya da arkadaşlarıma anlatmadım. Leyla Hanım’ın röportajında bahsettiği üzere sosyo ekonomik bir çekincem yoktu ve ailemin birlikte yaşadığımızdan haberi vardı. Fakat Leyla Hanım ile benzer yaşadığımız şey, ilişki içinde ne kadar korkunç biriyse etrafımızdaki kişilere karşı da o kadar sevecen ve kibardı.


Yani konu çok uzun, fakat benim en çaresiz hissettiğim zamanlar maruz kaldığım şiddeti rasyonelleştirmeye çalıştığım bu korkunç dönemdi.


İnsan içten içe çok yanlış bir şey yaşadığını biliyor, ama bu çok çok yanlış seviyesinde olunca kabullenemiyor, kendini yok etmek pahasına bahanelere sığınıyor.


Yaptığınız röportaj ile ilgili de tekrar şunu söylemek isterim, yorumlamadan, yargılamadan, böyle durumları konuşulabilir, üzerine düşünülebilir kıldığınız için çok teşekkürler.


Herkesin başına her şey gelebiliyormuş. İnsanların bunları içlerinden geldiği gibi aktarabileceği hiçbir alan yok, psikoterapi dışında, hatta bazen terapide bile bunları anlatabilmek çok zor oluyor. Olayları objektif biçimde nedenleri ve çözümüyle sorgulamanız değerli bir çaba. Emeğinize sağlık.






" Ben bir eczacıyım, yıllar evvel küçük bir semtin küçük bir mahallesinde bir eczanem vardı. Henüz yirmili yaşlarımın sonlarındaydım. Bütün sorumluluk ve işi tek başıma yüklendim yıllarca, hiç yardım isteme huyum yoktu ve maddi gücüm de el vermiyordu. Bunun üstüne de bel günde bir 36 saat çalışırdım. Nöbet geceleri saat on iki olunca kepenkleri indirir arkadaki odaya geçerdim biri zili çalıp ilaç isteyene kadar. O floresan ışığın altında buz gibi havada yapayalnız sabaha kadar oturup düşünürdüm acaba yaşamımın bir anlamı var mıydı? Çalışmamın bir anlamı var mıydı? Bu derin yalnızlıktan nasıl çıkardım? Neden bu denli büyük bir yükü sırtlanmıştım? Günlerimi ve gecelerimi beni kimsenin tanımadığı hiçbir şeyimin olmadığı bir yere kaçmayı hayal ederek geçiriyordum ve kendimi eczaneyi kapatacak cesareti bulana kadar tam dört yıl bu çaresizlikle boğuşturdum durdum. Hala ara ara midemdeki bulantı hissini, tüm hayatıma dair duyduğum ve titreme olarak hissettiğim tiksintiyi net bir şekilde hatırlıyorum. "





" 5 yaş doğum günümün babam ve babaannemin iş birliğiyle mahvedilmesi. İkisi dışında o evde yaşayan tüm bireyler, o günkü korkunç şiddetten nasibini aldılar. Ürkütücüydü ve elimden hiçbir şey gelmedi maalesef.


Ertesi gün de -doğum günüm için bir gün önceden hediye gelen ve aşık olduğum- Lambada dansı kıyafetimi yer bezi olarak gördüm. O altlı üstlü tatlış dans kıyafetini de kurtaramadım maalesef.


Yıllar geçtikçe koruyamadığım ve kurtaramadığım şeyler arttı ama sağlık olsun.


Şimdilerde en büyük çaresizliklerimi, devlet faşizmine kurban edilen çocukların haberlerini aldığımda yaşıyorum. Ve hepsi 5 yaşına yeni adım atan küçük kızın, annesi ve kardeşleriyle birlikte berbat bir odada tıkılı kaldığı o berbat günü anımsatıyor. Annemin çaresizliğini, domino etkisiyle benim hissettiğim çaresizliği, genel olarak kadınların çaresizliğini falan."





Normalde hiç böyle şeylere yazmam katılmam ama size yazmak istedim. En çaresiz hissettiğim an hastanede yatağımdan kalkamadığım anda yardım isteyeceğim başımda bekleyecek beni sevdiğini sandığım sevgilimin, ailemin, arkadaşlarımdan birinin yanımda olmaması sanırım. Canım yanarak bağıra bağıra kendi kendime kalktiğım o gün en çaresiz ve aslında kimsem olmadığını anladığım günüm sanırım.






Önce annemin şizofren olduğunu kabullendiğim an, sonra kardeşimin şizofren olduğunu anladığım an, akabinde gelişen diğer anlarında yanında olmam diyebilirim sanırım.





"Tahmin etmiyordum hemen bulacağımı ama çok kısa süre düşündükten sonra çok çaresiz hissettiğim bir gece geldi aklıma hemen, hamile olduğumu öğrenmiştim ve bir kaç gün önce riskli sayılabilecek bir ilaç içtiğimi hatırlamıştım ve bir süre bebeğin etkilenip etkilenemediğini anlamak mümkün değildi.


Kendimi en çaresiz hissettiğim an yaklaşık beş babam annemi döverken.


Yaklaşık beş yaşındaydım, annem babamın onu aldattığını yakaladı bu konuyu onla konuşmuştu babam bize gidin yatın deyip annemi dövmeye başladı annemin bağırmalarını duyup yataktan kalkmaya cesaret edememiştim kalksam da bir şeyler yapabileceğimi düşünmüyordum kalkmayı istedim çok istedim ama kalkmadım hem korktum dayaktan hem gücümün etmeyeceğinden hem kolay olduğundan susup yatmak belki uyuduğuma inanırlar (o dönem hala babamı seviyormuşum ) bile dedim sanırım."





Öyle sanıyorum ki ergenlik dönemime ait olandı Kadıköy'den eve dönüyordum minibüs ile, birden yanımda oturan adamın üzerimde olduğunu fark ettim çok utanmıştım ne yapacağımı bilememiştim.


Halbuki o utanç bana ait olmamalıydı.




Sanırım rüyalarımda bağırmaya çalıştığımda sesimin çıkmadığı zamanların hissettirdiği çaresizliği gerçek hayattaki hiçbir anım geçemez.





2 ay önce bir akşam uyudum, sabah yataktan kalkamadım. Kelimenin tam anlamı ile kalkamadım. Başımın 1 milimlik hareketi omurgamı eziyordu. Biri kolumdan tutsun, sırtımı desteklesin istedim. Yalnızlıkla ilgili dertlerim yoktur, kendi içimde barış vardır normalde. 33 yaşındayım ama ilk defa kendimi çok çaresiz hissettim. Su şişesine uzandım, kaldıramadım. Tuvalete girdim, üstümü giyinemedim. Komşularımdan, arkadaşlarımdan yardım isteyemedim. O halde tek başıma acile gittim 1 metre karda. Ömrümün en kötü günüydü. Kendime çok üzülmüştüm.





Geçen hafta sanırım. Komşumuz evde sigara içtiği için şikayet ettik ev sahibine. Ev eski ev olduğu için içtiği bütün sigaranın dumanı üst kata geliyor. İlk önce konuştuk, kapıyı açtığında sigara dumanı çıkmasına rağmen sigara içmediğini söyledi. Biz de kavga çıkmaması adına ev sahibine söyledik. Bizimle alakalı kendisini gay olduğu için yollamak istediğimizi kapısına "gay" yazılı not astığımızı söylemiş ev sahibine. İnanamadım. Hayatımda asla böyle bir şeyle karşı karşıya kalmamıştım. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Gay bir arkadaşımla mesajlaşmalarımızı göstereyim herkese, 2 yıl önce lezbiyen bir çiftle yaşadım hiç sorunumuz olmadı, bakın burada mangal yapıyoruz, bakın burada deniz kenarındayım diye fotoğraflarımı mı göstereyim. Instagramda homofobiklerle yaptığım tartışmaları mı göstereyim! Ne yapabilirim?! Bizi suçladığı suçun büyüklüğüne bakar mısınız!? Ev sahibi ona inanmadığını söyledi ama benim korkum geçmedi. Daha neler yapabilir acaba diye düşünmeye başladım.


Şimdi bu yazdıklarım LGBT'ye karşı önyargı oluşturmada kullanılabilir. O yüzden koymayın isterseniz bültene. Sadece çok çaresiz hissediyorum.


Huzursuz Beyin Not: Bu sitenin okuyucularının belirli bir olgunluğa ve akıl yürütme kapasitesine sahip olduğunu düşündüğüm için yanıtı koymakta çekinmedim. Tek bir olaydan yola çıkarak büyük bir kitleye karşı karalama kampanyası yürütecek insanların bu sayfalarda dolaştığına inanmıyorum.



En çaresiz hissettiğim an erkek arkadaşımın beni terk ettiği ve benim duygularımın hâlâ devam ettiği andı. O kadar zor ki çünkü biliyorum ne kadar acı çeksem de başkalarının duygu ve davranışları üzerinde hiçbir kontrolümüz yok. Zaten buna hakkımız da yok.






ree

"Son zamanlarda sizde kıskançlık hissi uyandıran olay / durum neydi?


Dün bu soruyu sordum Instagram sayfamda. Çeşit çeşit yanıtlar geldi; "değer verdiğim insan tarafından değer gören kişileri kıskanıyorum", "başka ülkelerde yaşayanları", "daha zayıf olanları", "daha zengin olanları", "daha ünlü olanları", "sevgilimin tuttuğu bardağı", "amacı olan insanları", "şımarık kedi ve köpekleri", "atanan öğretmenleri", "dışarıda gezebilenleri", "teraslı evi olanları", "bildiklerini iyi aktaranları."


Bir de daha kişisel anlatanlar oldu. Bazıları,


- "Boşanalı 5 yıl oldu ve 9 yaşında bir kızımız var. Babasının yanından gelirken ağlaması beni çok kıskandırıyor. "


- "Uzun zamandır iş aradığım için sanırım. Bazen arkadaşlarım işlerinden bahsettiklerinde kıskançlık yaşıyorum."


- "Ortamın en genci benken gösterilen ilginin yeni atanan benden daha genç olana kayması"


- "İyi hikaye anlatan insanları kıskanıyorum hep. Espriyi ben yaparım ama tekrarlayana daha çok gülünüyor."


- "Annemin ablama düşkün olmasını kıskanıyorum. Ona kendimi daha çok sevdirebilmek için her şeyi yapan benim ama ablam olumsuz bir şey yapsa bile onu daha çok takdir ediyor."


- "Aynı konumdaki iş arkadaşımın benden daha üretken olmasını kıskanıyorum."


- "Birilerinin ailesinin çocuğunu doğuştan vegan yetiştirme bilincini kıskanıyorum."


- "Ben boşanalı on yıl, arkadaşım boşanalı sekiz ay oldu. Ama tanıştırılması için çevresindeki üç dört kişiden teklif geldi. Onunla konuşmak için kendi kendine gelenleri saymıyorum bile. Bana bir kişi bile “gel, biri var, seni tanıştıralım” demedi. Sanırım MS hastası ve belden ameliyatlı olup bastonla yürüdüğüm için."


- "Geçenlerde, çok ama çok beğendiğim bir arkadaşım bana yazdıklarının basılacağı haberi verdi. İlk tepkim kıskançlık oldu, ama hani o yaptı ben yapamadımın yanı sıra artık onu daha fazla insan tanıyacak, bir sürü insan, ama o benimdi, paylaşmak istemiyorum, nasıl olabilir gibi bir kıskançlık, katmer katmer katman katman böyle. İnanamadım kendime o kadar rahatsız oldum ki kendimden bunu hissettiğim için, çok kötü bir duyguydu. Sonra fark ettim ki kendimi o kadar sallantıda görüyorum ki insanların hayatında, en ufak yanlış hamlemde uzaklaşacaklarına ve hakkımda kötü şeyler düşüneceklerine dair bir inanç geliştirmişim, korkunç bir durum. O gün bu gündür bu bilgiyle ne yapacağımı düşünüyorum. İtiraf etmek de çok zor geldi şu an gerçekten.


- " Arkadaşlarımla buluşmamıza onların evden arabalarıyla gelmeleri, benimse (ehliyetim olmasına rağmen) ailemden beni bırakmalarını istemek zorunda kalmam, çözüm bulamamamız, işin sonunda ben okuldan toplu taşıma kullanarak yorgun bir şekilde oraya "sürünerek" gitmişken onların kullandıkları arabayla rahatça ulaşım sağlamaları, dönmeleri. Bense hem fiziksel hem ruhsal yorgunluğumu bir haftadır taşıyor olmamın etkisiyle sanırım erişkinliğin getirdiği bazı özgürlüklere arkadaşlarım ulaşmalarına rağmen ben ulaşamadığım için biraz kıskanç hissediyorum. (biraz uzun yazdım ancak sayenizde içimdeki duyguyu dışa vurabildiğim için şu an daha iyi hissediyorum, teşekkür ederim.)


Bir de uzun bir mesaj aldım, izniyle paylaşıyorum:


EŞİMİN HAYATINA GİREN TUHAF KADINI


- Eşimin hayatına giren tuhaf kadını.


Eşimi yer yer kıskandığım oldu fakat sağlıklı iletişimle bu huyumu ortadan kaldırmak üzereydim.


Yaşamın bir takım zorlaştıran etkileri yüzünden bu özelliğim tekrar su yüzüne çıktı (geçim sıkıntısı, stres, alkol, alkol ve sigara kaynaklı gerginlik, doktor fobisi birbirimizin üzerine gitmesiyle uzaklaşmayı doğurdu.)


Benden günbegün uzaklaştığını hissettiğim eşimin üzerine fazla gitmeye başlamıştım, artık beni sevmediğini düşünüp hayatında başka biri olduğu şüphelerine girmiştim, soğukkanlılığımı koruyup onu izlemek, gözlemlemek yerine en ufak şüpheye düştüğüm her şeyi yüzüne vurdum ve benden uzaklaşmaya devam etti, sürekli gergin geçen bir zaman diliminden sonra onun hayatına bu kadının gereğinden fazla girdiğini gördüm, kendimce şok yaşadığım durumlar oldu.


Kadının kendisini tanımıyordum, fakat elbette ki kıskanıyordum. Bir süre eşimi gözlemlemeye devam ettim, benden gizleyerek o kadınla görüşüyordu, bu süreçte duygularım ve hayatım darmadağın olmuştu.


Kabus gibi geçen bu evreyi atlatmam çok zor oldu, her günüm yas tutarak geçiyordu, bu evreyi tam olarak atlattığım da söylenemez. Ayrılmaya kalkamıyordum çünkü hazır değildim, zaten kaybetme korkusunu hayatımda çoğunlukla taşıyan bir insandım.

İhanete uğradığımı düşünüyordum, bundan emin olmamı gerektiren sebeplerim de vardı, fakat eşim her dile getirişimde inkar ediyordu. Aylar geçtikten sonra artık tükenmiştim, sabrım kalmamıştı, bu sürecin son birkaç ayı delil toplamakla geçti. Gördüklerim ve okuduklarımla ağır travmalar yaşadım ve bunlarla yaşamımı sürdürmeye devam ettim, korkularımı yenemiyordum bir türlü.


En sonunda eşime her şeyi anlattım. Topladığım delilleri gösterdim. İçimde biriktirdiğim o zehirden kurtulmuş gibi hissettim kendimi, hafiflemiştim. Konuşmanın sonunda ayrılacağımızı düşündüğüm için her şeyi anlatmayı ertelemiştim. Fakat aklımı oynatacağım cevaplar aldım, “gördüğün, duyduğun, okuduğun her şeyi sil at kafandan, onlar yoklar, ben varım ve seni çok seviyorum. Seni asla bırakmayacağım.” deyip kabullenmemişti gösterdiklerimi.


Epey çatışmalı geçen konuşmanın sonunda, gerçekten bitmesini istemediğini ya da o da buna hazır olmadığı için erteliyor olabileceğini düşünerek konuyu kapatma kararı aldım. Ama şartlar sundum. Bir çok insana tuhaf gelecek biliyorum fakat onca olanlara rağmen onu seviyordum, içinde açılan çiçekler kadar yaralar olduğunu da biliyordum hayatında. Onu anlamaya çalışıyordum, hatalara düşüren sebeplerin sadece kendisi olmadığını da biliyordum.


Benim çekip gitmemden onun da korkuyor olabileceğini düşündüm. Onunla bir bağ kurduğumdan beri, sıkıntılı günlere rağmen içimde taşıdığım coşkulu hislerim hep taze kaldı. Çok çok az, yer yer rehavete kapıldığımız oldu. Ondan kopmak çok zordu benim için. Bu obsesif bir durum muydu bilmiyorum, bu süreçte kendimi de gözlemliyordum, ne kadar kötü anlar yaşasak da durumu toparlayıp barıştığımızda kendimi rahatlamış hissediyordum. ...Her krizin sonunda rahatlıyor kısa süreliğine hiçbir şey olmamış gibi umutlanıyorduk geleceğe dair. Maddi sıkıntılar yüzünden terapi almayı hep ertelemiştim. Eşimi ikna edebilseydim birlikte almayı çok istemiştim.


Fakat o hiç yanaşmadı yardım almaya. Hiç sorun yokmuş gibi davranıp düştüğü hatasına devam ediyordu ve bana hiçbir şey göründüğü gibi değil bunu anlatmak çok zor gibi esrarengiz, benim akıl sınırlarımı zorlayan açıklamalar yapıyordu sadece.

Gerçeği çözemiyordum bir türlü. Hala çözemedim ancak en sonunda terapiye gidip önce kendi akıl sağlığıma kavuşma kararı aldım. Bu süreçte kaygı ve şüphelerimi bir kenara atmak çok zor. Anlattığım olay başka kadınları kıskanarak başlayıp sonrasında bir çığ gibi büyüyen ve bizi yakan bir alev topuna dönüştü. Suçlu kim? Sorun ne? Aslında çoktan koptuk da biz mi göremiyoruz? Neden hala savaşıyoruz? Kafamdaki yüzlerce soruların yorgunluğu içindeyim. Kendimi rahatlatan aktivitelere yönelmek çok zor, ama zorluyorum. Yaşamanın, şu an güzel gelmese de ne kadar harika birşey olduğunu biliyorum, sadece bunu fazlasıyla unuttum, dilerim tekrar hatırlarım ve hayatı her şeye rağmen kucaklamaya devam ederim.




ree


Geçen senenin son yazısı Hibristofili, katillere veya suçlulara aşık olan kadınları anlatıyordu. Bu yazıyı paylaşırken, 2021’de normal insanları yazacağımı, bu nedenle Instagram takipçilerim arasında herhangi bir katile veya tecavüzcüye tutku beslemiş birisi varsa ve bu durumun içsel dinamiklerini anlatmak istiyorsa onunla röportaj yapmak istediğimi belirtmiştim.


Leyla bu mesajıma yanıt verdi. Otuzlarında, özel bir şirketin bölge yöneticisi olan Leyla, eski erkek arkadaşının tecavüzüne ve psikolojik şiddetine neden karşılık veremediğini, bütün bunlara rağmen ona nasıl aşık kalabildiğini anlatmak istedi. Bir röportaj yaptık. Kendisine yine teşekkür ediyorum.


Elbette aralarda başka konuştuğumuz konular da oldu. Burada yazılanlar bütünlük oluşturması açısından seçtiklerim ve kendisinden izin aldıklarım.


Not: Fotoğraf yapay zeka kullanılarak oluşturuldu.





Merhaba Leyla, öncelikle durumunu biraz anlatmak ister misin?


Açıkçası beni hayli rahatsız eden, hatta problemin kalıntılarıyla halen uğraştığım bir durum bu. Üzerinden birkaç yıl geçmesine rağmen hala neden oldu, nasıl oldu kavrayamıyorum. Ama o paylaştığın yazıdaki çıkarımları görünce böyle bir şeye dahil olmanın (kesinlikle anonim olması koşuluyla tabi ) beni özgürleştirebileceğini düşündüm.


Ben aşık olmuştum, tecavüzcü olduğuyla aşık olduktan sonra yüzleştim. Durumu kabullenmek istemedim.


Anladım, birine aşık olduğumuzda, onun kötü yönlerini kabul etmemiz epey zorlaşıyor. Olumsuz özelliklerine kendimizce nedenler bulabiliyoruz. Ancak senin durumunda tecavüz gibi ağır bir suçtan bahsediyoruz. Aşık olduğun kişinin tecavüzcü olduğuna dair kanıtlar "sana göre" sağlam mıydı, yani kendini kandıramayacağın şekilde?


Bana göre sağlamdı evet, yaşattığı kişi direkt bendim çünkü. Yine de haklısın, bir süre zihnim bu gerçeği yok saydı. Ve ayrıca kanıtlayamayacağımı düşünerek de yargıya da yönelemedim hiç. Çünkü ben de uzunca bir süre emin olamadım. Hatta ayrıldıktan çok uzun zaman sonra idrak edebildim bazı şeyleri.


Aşk insanı kör ediyor dedikleri şeyi yaşadım aslında. Çünkü geçirdiğimiz zamanların çoğunda çok iyi bir insanmış gibi davranıyordu. Şimdi geriye dönüp konuyu tekrar analiz edince arkasında iz bırakmamak için de bu yola gittiğini düşünüyorum. Zeki olmasından dolayı bu yolu seçiyordu.


Peki sence konuşmanı, olayı yargıya taşımanı engelleyen nedenler nelerdi?


Birlikte yaşamaya başlamıştık ve bu durumu benim ailem bilmiyordu. Biraz da bu susmama neden oldu. Biraz da onun ailesinin maddi durumunun çok güçlü olması. Kendi cemaatlerinde tanınan, sermaye sahibi bir aileydi. Onların karşısında böylesi bir davayı kazanabileceğime ihtimal veremedim.


Atacakları iftiralarla uğraşmaktansa sessiz kalmayı seçmiş olabilirim. Ancak bunun benim sağlık durumuma pahalıya patlayacağını öngöremedim. Her şey bittikten birkaç ay sonra travma sonrası stres bozukluğu yaşamaya başladım... Hala da anksiyete / depresyondan muzdaribim.


Kısacası mücadele etmediğim için çok pişmanlık yaşadım.


Sana yönelik şiddeti tek seferlik miydi yoksa tekrarlandı mı?


Bana fiziksel acı verecek şekilde bir kez oldu. Sanıyorum orada yaşadığım şokla zihnimi bu olaya kapatmış olabilirim. Onun dışında tekrarlı eylemleri de oldu. Tekrarlar arasında geniş zaman aralıklar olurdu ve tekrar normale dönerdik. Bir süre sonra hem hissizleşmeye başladım; hem de olabilecekleri öngörmeye. Kendimi olabildiğince sakınıyordum durumdan.


Ama şu an biliyorum ki bu insan bir tecavüzcü. Ya da sadist... Ve hayatına aldığı insanları da özellikle buna göre seçtiğini düşünüyorum. Benim ailemin onunla beraber yaşadığımı bilmemesi, onun bu eylemlerine hizmet etmiş oldu.



Cinsel ilişki dışında fiziksel saldırıları oluyor muydu?


Fiziksel hiç olmuyordu, normal hayatta fazlaca nazik görünen biridir. Hatta haddinden fazla... İlk bir yıl boyunca bana karşı düşünceli ve nazikti. Hiç sesini yükseltmezdi. Kafamı karıştıran da buydu zaten. Ama son yıl çok fazla psikolojik şiddet vardı.


Alkol hayatımızda yoğun bir şekilde vardı, kafa karışıklığımda onun da etkisi büyük. İstemediğimi söylediğim halde devam etmek, istemediğim zamanlarda istemediğim şeylere zorlamak, aşağılayıcı kelimeler kullanmak ve bunlara fantezi adını vermek gibi saldırıları oldu. Fantezide karşılıklı onay, sınırlar ve güvenli kelime olur. Bizim böyle bir anlaşmamız yoktu.


Not- Güvenli kelimle (Safe word): Çiftlerin özellike sado mazoşist fantezilerde kullandıkları yaygın bir güvenlik aracı. Fanteziden rahatsız olduğunuzda veya sahneyi durdurmak istediğinizde söyleyebileceğiniz kelime. Genellikle trafik işareti sistemi kullanılır; yeşil: devam et, sarı: limitlerime yaklaşıyorum, kırmızı: bu eylemi durdur; kırmızı kırmızı kırmızı: bütün fanteziyi durdur.


Anladım, sanırım sadizmden hoşlanıyordu?


Evet sanırım.


Bütün yaptıklarına rağmen aşık olmaya devam ettiğini söylemiştin. Kendine bu durumu nasıl anlatıyordun, onu nasıl haklı çıkarıyordun?


Ona baktığımda küçük bir çocuk görüyordum. Ve hayatında yaşadığı problemlerin, ailesindeki sevgisizliğin onu böyle yaptığını düşünüyordum. Sevgiyle değişebileceğini hayal ediyordum.


Artık erkek arkadaşım gibi hissetmiyordum. Bazen baktığım bir köpeğim falan varmış gibi hissediyordum, arada ısıran bir köpek.


Bu yüzden senin yazını görünce baya şaşırdım zaten.


Ne hissettin yazıyı okurken? Bu arada şimdi nasılsın, yani konuşurken kötü hissetmiyorsundur umarım. istediğin zaman bırakabileceğimizi biliyorsun.


Konuşurken gayet iyi hissediyorum. Rencide edecek bir yaklaşımla soru sormadığın için tabi.


Açıkçası bu olaylar olduğundan beri kendimi çok suçlu ve aptal gibi hissediyorum. Çünkü bu olaylar olduğu zamanlar ifşa konusunda beni geride tutan nedenlerden biri de sosyo-ekonomik durumumdu. Benim gibi eğitimli, maddi gücü vs yeterlilikleri olan bir kadının erkek arkadaşım dediği ve aşık olduğu biri tarafından “tecavüze uğruyor” olmasını kendime yediremiyordum.


Ayrıldıktan sonra da aynı şekilde şikayetçi olmamış olmayı kendime yediremedim.


Bununla ilgili uzun zamandır kendimi epey hırpaladım; ki pandemi dönemi bu hırpalamalarım çok arttı. Sık sık tetiklendim. Sosyal medyada tüm feminist hesapları takipten çıkardım tecavüz haberlerine denk gelmemek için.


Bu yazıyı görünce bir miktar rahatladım. Kendimi daha az garip hissettim.

Bu tanımlayamadığım olayın genel geçer oluşu biraz içimi rahatlattı.


Bu tetiklenme anı nasıl oluyor? Neler hissediyorsun, bedeninde neler yaşanıyor?


İlla haber görmem gerekmiyor. Pandemi dönemi kendimle çok baş başa kaldığım için zihnimi sık sık geçmişe döndüğü anlar oldu. İlk zamanlar nefesim sıkışıyordu. Sık sık ve kısa kısa nefes alıyordum. Ağlama krizlerim oluyordu. Sonrasında ara ara bir ay kadar gece uyuyamadığım zamanlar oluyor. Hala bazen o kişi hakkında olumlu rüyalar gördüğüm olabiliyor çünkü. Uyku ilacı ile uyuyabiliyorum. Veya güzel bir anım aniden aklıma gelebiliyor; sonrasında mideme kramplar giriyor.

Ya da aniden gelen yoğun bir öfke oluyor. Bunu hissetmemek için saatlerce dans ediyorum.

Son dönemdeyse sakince birkaç dakika ağlamaya döndü bu. Ağlayıp sonra hiçbir şey yokmuş gibi günüme devam ediyorum.


Ayrılmanız nasıl oldu?


Ailesi onu aniden yurt dışına gönderdi. Bana kalsa hala ayrılmayacaktım.


Yani bu olaylarla yüzleşmeden ayrılmadınız ve ailesi göndermeseydi bir süre daha beraber olmaya devam edecektiniz. Peki sana yönelik kötü davranışlarında azalma veya artma var mıydı?


Evet, devam edecektik. Hatta ben peşinden gitmeyi düşündüm bir süre.


Kötü davranışlarında azalma vardı, hatta ilk zamanlarımızdaki aşık haline döndük gitmeden. Bulunduğu ülkeye gitmem için uzun süre iletişimde kaldı benimle. İyi ki öyle bir delilik yapmamışım.


Başka bir ülkeye gitmeden önce peki?


Cinsel şiddet azalmıştı bir süre ama psikolojik şiddet çok artırmıştı. Ama gideceğini öğrendiği anda birden değişti ve o ilk tanıştığımız zamanlardaki haline döndü.


Ne tür psikolojik şiddet eğilimleri vardı?


Yetersiz hissettirmek, zekama, yeteneklerime hakaretler, aldatma ve ayrılma tehditleri gibi şeyler. Başka insanların önünde zor duruma düşürmek gibi şeyler de yapıyordu.


Arkadaşlarımın önündeyse aşırı nazik bir insanı oynuyordu. Hizmet etmek vs gibi. Bir de kadınların erkeklere hizmet etmesi gerektiğiyle ilgili şeyler söylemeye başlamıştı. (İlk tanıştığımız günse feminist manifesto veriyordu oysa.) Cinsel hayatımız benim tarafımda bitmiş gibiydi artık. Yine de gitmesini istemiyordum.


Onunla hala görüşüyor musun peki?


Türkiye’ye geri döndü aslında. İki kez gördüm. Artık görüşmüyorum.


Görüşmeler ne zaman kesildi, o gider gitmez mi?


Maalesef hayır. Gittikten sonra bir süre ilişki devam etti. İlişki bittikten sonra da iletişim. Psikolojik eziyetlerine hayatındaki kadınları anlatmak, fotoğraflarını göndermek gibi eylemlerle devam etti. Ben artık işi inada bindirmiştim. Bunların da üstesinden gelirim gibi saçma bir düşüncem oluştu yine.


Sence ondan vazgeçememenin en önemli nedeni neydi?


Maddi bir isteğim yoktu. Çocuk isteği çok yoğundu sanırım motivasyon olarak. Ailesinden tamamen ayrılsa ben ilişkinin devamına yine de istekliydim.


Çok saçma olduğunun farkındayım ve ben de anlam veremiyorum


Aşık olduğun, uzun bir süre duygusal yatırım yaptığın, geleceğe dair umut beslediğin kişi hakkında konuşuyoruz. Dışarıdan bakanlar olarak elbette bu hikayede birçok tuhaflık bulabiliriz ama hepimiz hayatlarımızın başka noktalarında benzer çaresiz durumları yaşıyoruz.


Doğru olabilir. Hukuki açıdan düşününce insan kendini aptal gibi hissediyor yine de. Ya da birçok kişiye anlatamayacağım bir durum diyelim. Kendime de kabul ettiremiyorum hala. Ama yaşandı.


Son sorum, ayrılıktan sonraki ilişkilerinde sorun yaşıyor musun?


İlk zamanlarda onunla eşzamanlı ilerledim. Onun kız arkadaşı olduğunu öğrendiğimde hemen bir erkek arkadaş edinmek gibi. Sonra tabi bu saçma fikrin motivasyonunu fark edince hemen vazgeçtim.


Zaman içinde cinsellik yaşadığım birkaç kişi oldu. Ama duygusal bir ilişkiye geçemiyorum. Bir de biriyle flört / konuşma aşamasındayken konu cinselliğe gelirse eğer aniden çok öfkeleniyorum ve tartışma çıkarıyorum. O kişi benimle tekrar konuşmak istemeyecek seviyeye gelene kadar konuyu uzatıyorum. Böylece yeni kimseyle tanışamayıp kendimi de korumaya almış oluyorum. Bununla ilgili terapiye başladım.


Konuşmayı seçtiğin ve yaşadıklarını bana anlattığın için çok teşekkür ederim Leyla.


Sıralamaya veya rasyonelize etmeye çalışmak, ayrıca dışavurmak bana çok iyi geliyor. Bu yüzden ben de teşekkür ederim, zaman ayırıp yer verdiğin için.


30.000 üyeli haftalık Huzursuz Bülten'e ücretsiz abone olabilirsin:

Teşekkürler.

HUZURSUZ BEYİN

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
bottom of page