Ana fikir: Kimileri için yardım, dayanışmanın ve empatinin göstergesi değil; güçlü olmanın, prestijli olmanın, diğer insanlar üzerinde hakimiyet kurmanın bir yoludur. BU insanlar yardım etmeyi sever ama yardım almayı tehdit olarak görürler.
Hektarlarca orman yanmaya devam ediyor. Yöre halkları beşer litrelik şişelerle yangını söndürmeye çalışıyor çünkü yangın söndürecek uçağımız yok. Yetmiş yaşındaki kadın, “lütfen yardım edin, uçak gönderin” diye çığlık atıyor. Bu kabusun bir an önce bitmesini isteyen milyonlarca insan, sosyal medya aracılığıyla diğer ülkelerden yangın söndürme uçağı talep ediyor.
“Hayır,” diyor bazıları, “yardım istemeyelim. Başkalarından yardım istemek bizi aciz gösterir.”
Nasıl göründüğümüz neden yangından daha önemli?
Bazı insanlar, yardımı, dayanışmanın, ortak insani değerlerin ve empatinin göstergesi değil; güçlü olmanın, prestijli olmanın, diğer insanlar üzerinde hakimiyet kurmanın bir yolu olarak görür.
Başkalarına yardım ederken bonkör davranmalarının sebebi saf duyguları, iyilik dolu kalpleri değil; diğer insanların çaresizlikleri üzerinden kendilerine güç devşirme istekleridir.
Bu nedenle yardım etmeyi severler ama kendilerine yardım teklif edildiğinde, bunu tehdit olarak algılar ve reddederler.
Peki neden yardımı, güçle eşleştirirler?
Aslında, güçlü hissetme isteğimizde bir tuhaflık bulunmaz; sahip olduğumuz bir yetenek, mesleki uzmanlığımız, aylık kazancımız gibi konularda kendimizi güçlü hissetmek ve güçlü görünmek isteriz.
Ama yardımı güçsüzlük belirtisi olarak gören insan, başarıyı, saygıyı, beğeniyi, derinlerinde hissettiği acizliği örtebilmek için ister. Güçlü görünme saplantısı, güçlü olduğu için değil, güçsüzlüğünü saklamak içindir.
İçindeki acizlik duygusu hayallerindeki beğenilme arzusuyla çarpışan kişi için güçlü olmak değil, güçlü görünmek nevrotik bir hal alır. Aradaki makas açıldıkça, gerçeklerden de uzaklaşır.
Ekonomimiz dibe vurdukça duyduğumuz “Almanya bizi kıskanıyor” söylemi veya dış politikada gücümüz azaldıkça yapılan şatafatlı “itibardan tasarruf olmaz” harcamaları, bu nevrotik ihtiyacın zavallı örnekleri olarak halihazırda bulunuyordu.
Ama bugün, bu halin en çirkin yüzüyle karşı karşıyayız.
Her gün hektarlarca ormanımız yok oluyor. Milyonlarca hayvan ölüyor. Köyler, beldeler kendi kaderlerine bırakılıyor. Yetmiş yaşındaki kadın, nereden olursa olsun, yardım dileniyor. Yöre halkı diğer ülkelerden yangın söndürme uçağı istiyor.
Ama yardımı, evleri yananlar değil, kilometrelerce uzaklıktaki insanlar reddediyor. Çünkü aciz görünmek istemiyorlar.
Nevrotik güçlü görünme ihtiyacı ve kibir, bir topluma daha ne kadar zarar verebilir?