Sanki üvey kardeşmişiz gibi yalnızlıkla aramda hep tuhaflık vardı. Sık sık taşındığımız için çocukluğum yalnızlıkla geçti. İnsanları uzaktan uzaktan inceleyip, onları gözümde büyüttükten sonra karşılaştığımda ise hayal kırıklığım dramatik oldu. Zamanla arkadaşlar edindim; yıldızsı dostluklarıyla yücelmiş hissettim. Ve en nihayetinde şimdilerde, bazen aşırıya kaçacak şekilde yalnız kalma arzusu içine giriyorum – orada beni düşünen dostların ve akrabaların olduğu bilinciyle.
Yalnız olmak ve yalnızlık hissetmek birbirinden apayrı durumlar. Yalnızlıkla ilgili yapılmış en geniş çalışma da bunu doğrular nitelikte.
Personality and Individual Differences dergisinde yayımlanan ve 237 farklı ülkeden yaşları 16 -99 arasında değişen 46.000 kişinin katıldığı araştırma, yalnızlık hissinin yaşla, cinsiyetle ve toplumla olan ilgisini gösteriyor.
1. Yaşın yalnızlık hissine etkisi
Yaşlı insanların kendilerini daha sık yalnız hissettiklerine dair genel bir kanı olmasına rağmen, araştırmaya göre gençler kendilerini daha sık yalnız hissediyorlar.
Genel olarak orta yaşlı insanlar yaşlılardan, genç insanlar ise orta yaşlı insanlardan daha sık yalnızlık hissediyorlar.
2. Cinsiyetin yalnızlık hissine etkisi
Bu araştırmaya göre erkekler, kadınlara göre daha sık yalnızlık hissediyorlar. Yaşla birlikte ele alındığında, neredeyse her yaşta erkekler kadınlara nazaran daha yaşlı hissederken, yaşlandıkça bu etki azalıyor.
Benzer araştırmalardaki bulguların aksine bu araştırmada erkeklerin daha sık yalnızlık hissettiğinin ortaya çıkması, araştırma yöntemiyle ilgili. Birçok kültürde erkekler, yüz yüze veya telefonla yapılan anketlerde yalnızlıkları hakkında konuşmakta zorlanıyor.
3. Toplumun yalnızlık hissine etkisi
Birkaç gün önceki "Kurtuluş Yok Tek Başına" adlı yazımda hayatın anlamının bireyci ve toplulukçu kültürlerde nasıl değiştiğinden bahsetmiştim.
Bu araştırma da, Amerika gibi bireysel hedeflerin ve başarıların önemsendiği bireyci toplumlardaki insanların kendilerini daha sık yalnız hissettiğini, Guatemala gibi grupların ve ailelerin başarılarının bireysel başarılardan daha önemli görüldüğü toplumlarda ise yalnızlığın daha az hissedildiğini ortaya koyuyor.
Sonuç olarak, en sık yalnızlık hissedenlerin bireyci toplumlarda yaşayan genç erkekler, en nadir yalnızlık hissedenlerin, toplulukçu toplumlarda yaşayan yaşlı kadınlar olduğu bulgulanıyor.
Clarissa Estes, yalnızlığı, gündelik hayatın koşuşturmacası içinde duyulması olanaksız olan iç benliğimizi dinlemenin bir yolu olarak görüyor.
Ben de, sevdiğim insanlara dilediğim zaman ulaşabileceğimi bilmek koşuluyla, tek başıma kalıp kendimle bütünleşme hissettiğim anları seviyorum. Konu yalnızlık olunca, Cemal Süreya'nın şiirini alıntılamadan bitiremiyorum:
Eşdeğeriyle yan yana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en inceldikten sonra
İlkel sözcüklerle konuşmak seninle.
Saat beş nalburları pencerelerden
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiç bir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Alıntılar: Manuela Barreto - Loneliness around the world: Age, gender, and cultural differences in loneliness
Cemal Süreya - Eşdeğeriyle Yan
Comments