top of page

Haftalık Psikoloji Bülteni'ne üye ol

Teşekkürler.

HUZURSUZ EMOŞ.jpg

Soru: Öfke hikayeleri


Ani tepkiler veriyorum , tahammül edememe, yersiz gelen sorular, fazla konuşan insanlar yersiz öfkeye sebep oluyor. Genelde susup uzak kalmaya çalışıyorum. Ama çoğu kez başaramıyorum sanırım sert tepkiler verdiğim söyleniyor.


--


Çocugum hastalandiginda cok ofkeneliyorum. Fakat ayni zamanda bana ve sukunetime ihtiyaci oldugu icin tum ofkemi bastirip merhamet gosteriyorum. Ofkelendigim icin vicdan azabi ve sucluluk duyuyorum sonunda daha da ofkeleniyorum. Beni duyamayacagi bir yere (banyoya) gidip ofkeyle soyleniyorum. Biraz sakinlesince cikip hic bir sey olmamis gibi merhametle destek olmaya devam ediyorum.


--


Hayatıma dahil ettiğim kişilerden beklentilerim var , onlarla kurduğumuz hayallerimiz var , gelecek için bir umut var ken bunların olmaması beni çok öfkelendiriyor. Biraz zaman spor yürüyüş bazen normalim dışında fazlaca tatlı çikolata yiyerek


--


En sık tekrarlayan yersiz öfkem kendi kişisel alanıma müdahale edildiğinde oluyor bunu küçük oğlum sürekli yapıyor bu kadar sevdiğim bişeyin beni böyle sınaması bana iyi geldi ben öyle düşünüyorum o benim Satürn'üm ve beni sakinleştirmek için geldi çünkü beni başka hiçbir şey durduramayacak gibi inanılmaz öfke patlaması yaşıyorum en ufak şeylere mesela duş başlığı çalışmadığı zaman onu kırıp döküyorum meditasyon a başladım ama simdlk bir gelişme yok umarım bunu yenebilirim yazınız için teşekkürler


--


Çocuklarımı uyumaya götürdüğümde hala sürekli konuşup uyumamaları beni aşırı öfkelendiriyor. Sonra uyuduklarında bakıyorum melek gibi masumlar ve ben az önce onlara iblis gibi bağırdım ve o duyguyla uykuya daldılar. Kendime soruyorum niye bu kadar öfkelendin diye , sonra öğreniyorum karşılanmamış pek çok ihtiyacım varmış. Mesela çalışan bir anne olarak çok yorgunmuşum , evde eşimden gereken desteği alamıyormuşum ve onları uykuya hep ben götürüyormuşum ve yapılacak daha pek çok iş varmış:( sonra diyorum öfken onlara değil. Bir sonrakinde daha anlayışlı bir şekilde davranıp ama kesin bir şekilde artık uyumaları gerektiğini söyleyebilirsin. Ve 5 dk erken yatağa giderek bu zamanı onlara sarılarak ve sohbet ederek de değerlendirebilirsin…


--


Yersiz olduğundan emin değilim. Ama çözümün çok da kontrolümde olmadığından eminim. Mesela, evimin yakınında bir cam çöpü var. Ben günlerce evdeki şişe ve kavanozları biriktiriyorum. Renklerine göre dahi ayırıyorum. Tam cam çöpünün önüne gidiyorum, kadının biri homur homur yediği hamburgerin çöpünü cam çöpüne tepiştiriyor. Üstelik tam karşısında(5 metre) 4 tane çöp konteyneri var. Yüzüm düşüyor, bazen uyarıyorum. Genelde şu cevap geliyor, "E zaten bunun içine her şeyi atmışlar!" Haklı bu arada, atmışlar. Aslında ben onun yanlışı teşviğine öfkeleniyorum. En azından ben doğrusunu yapayım, ucundan düzelteyim diye düşünmek yerine "nasılsa" kalıbına sığınmasına öfkeleniyorum. Bu konuda ne yapabileceğimi düşündüm. Sprey boyayla üstüne "BU BİR CAM ÇÖPÜDÜR" yazabilirim. Ama muhtemelen kamu malına zarar verdiğim için suçlu olan ben olurum. Bu kültür biraz heveskıran..


--


Ailem karşısında kendimi yeterli derecede ifade edemediğimde muazzam bir öfkeyle doluyorum. Ve bu öfke kendimle alakalı oluyor. Gerçekleşmese de olur dediğim bir durumu dış etkenler veya kendi işgügazarlığımla yaşayarak zaman kaybettiğimde bir süre sonra öfke patlaması yaşıyorum. Tabii ki bu öfke yine kendime oluyor (istisnalar olmuyor değil). Bu durum beni çok yıpratıyor ama bu yıpranma öfkemle alakalı olmuyor, kendimi bu durumlara maruz bıraktığım için oluyor. Sonuçta istemediğim hiçbir şeyi yaşamak zorunda değilim ama bunu pratikte uygulayamıyorum ve bu çok yorucu oluyor. Kontrol altına almak için bu durumun geçeceğini, hiçbir şeyin benden önemli olmadığını ve ne yaşarsam yaşayayım bunun kendi seçimim olduğunu kendime hatırlatıp kendimi sakinleştirmeye çalışıyorum. Öfkemin büyüklüğüne göre meditasyona da başvurmam gerekebiliyor.


--



Haksız bir durum karşısında insanların sessizliğine çok öfkelenirim ve bu durumda beni yalnız bırakmışlarsa öfkelenirim. Son üç yıldır sürekli evde ve ailemle olduğum için her şeyleri benim öfkelenmem için bir sebep. Sanırım öfke veya diğer duygular tahammül seviyenizle paralel işliyor. Tahammülüm ne kadar azaldıysa o kadar fazla tepki veriyorum. Bu durumdan kurtulmak için evden ayrılmayı deniyorum o da olmuyor. Bir de duygularımın kaynağı üzerine sıkça düşünüyorum. Duygunun esas nedeni neydi, bu duygu sana mı ait diye soruyorum? O hal geçince. Üzgünüm, söylediğinizin aksine uzunca yazdım.


--


En sık tekrarlanan yersiz öfkelerim sanırım oğluma karşı, tabii bu aslında düşündüğümde benim gördüğüm. Ders çalışmaması beni öfkelendiriyor ve kendisinin çalıştığını söylüyor ve öyle düşünüyor ama bana göre de hiç çalışmıyor. Çok sevgiyle büyümüş olmasına rağmen şu an benden ve babasından uzaklaşmış durumda (16 yaşında), bazen espriler yapıyor ama gülemiyorum yani gülme numarası yapıyorum ama sonra esprinin inceliğini ya bir saat düşünüyorum ya da sormak zorunda kalıyorum kendisine:) Hislerim şöyle; hem öfke hem korku hem de acabalar ile dolu bir sürü sorunun bilinmezliği... Kontrol atına almak için susuyorum ve sonrasında kendimi okumaya veya müzik dinlemeye ve tabii yanlarında bir iki kadeh bir şeyler içerek yeniyorum sanki... ama bunların da geçici olduğunu düşünüyorum. Aslında öfkelendiğim zaman genelde bunları yapıyorum. Aslında oğlum örneği görünen yüzü öfkemin bir de görünmeyen tarafım var. Mesela, kelimeler ile kurnazlık yapanlara çok öfkeleniyorum veya karşılık bulamadığım bazı enerjilere... bunlarda yapacak bir şey bulamıyorum oğluma söylediğim gibi "neden çalışmıyorsun?" "hadi çalış" sözcükleri gibi neden böyle bir şey yapıyorsun? diyemiyorum. Kafamda kurup kurup sonrasında bir testere ile o arkadaşlığı vb... hemen bitirmek istiyorum ama bazen de bunu başaramıyorum. Aslında kişiden kişiye de değişiyor davranışlarım. Olması gerekende bu sanki.. Şu an konunun dışına mı çıktım bilemedim ama öfkelenmemek için şöyle bir telkinim de var "beklentiye girme Casper" :)


--


En sık tekrarlanan yersiz olduğunu düşündüğüm öfkem, dört yaşındaki oğlumun yapmasını isteğim mutlaka gerekli şeyler konusunda (örn:ellerini yıkamak, ya da park süremiz dolup eve dönmemiz gerekirken dönmemekte aşırı ısrar) itiraz etmesi. Gereksiz olduklarını farkındayım ama onu ikna etmek için doğru şeyleri söyleyip kolaylıkla yaptıramadığımın da farkındayım bu nedenle kendime daha çok kızıyorum sanırım. Kontrol altına almak konusunda hiçbir şey yapamıyorum çok ani şekilde öfkeye kapılıp sonra çok pişman oluyorum.


--


Yok sayıldığımı hissettiğim an. İyi bir şey yaptığımda, azar işitmem. Yersiz öfke gibi geliyor çünkü normalde sakın tepkiler verirken bu durumda şiddetli öfke hissediyorum. İnsanların asık suratlı konuşması, iletişim için çaba göstermemesi, talep etmeden akıl vermeye çalışması. Tümü ile ilgili çaresizlik hissediyorum. Çünkü yapacak bir şey bulamıyorum. Duygularımı ifade etsem de, kabul görmüyor. İletişim kurmamaya çalışmak ilk istediğim sey oluyor, yani kaçmak. Bunun dışında öfkenin altındaki duyguları farkedip dönüştürmeye çalışıyorum. Yok sayılma hissi ile ilgili kendime bakıyorum. Ya da insanların davranışlarını kişiselleştirmemeye çalışıyorum.


--


Evlenip tekrar şehir değiştirme, kurulu tüm düzenimi geride bırakışım, yine kimsesiz kalışım, işsiz kalışım (9 yıllık işimden evlilik sebebi ile ayrıldım) ve yepyeni hiç bilmediğim, bağnaz bir yerde yaşamaya başlamam. Eşim işe gidiyor, ben tüm gün evdeyim; evimiz dağın başında, toplu ulaşımın olmadığı bir yerde, araba kullanamıyorum, muhteşem bir doğa; arkamız mis kokulu ıhlamur ormanları, yaşadığımız yerde çıkıp yürüyebilirim, havuza girebilirim, kitap okuyabilirim, her şeyi delicesine yapacak vaktim var ama benim ruhum yarı açık cezaevinde. Sabah uyanıyorum, eşimi işe uğurluyorum, yataktan çıkmadan kitap okumaya başlıyorum, biraz ağlıyorum, yine kitap okuyorum, uyuyorum, uyanıyorum yine kitap okuyorum (of hiç unutmuyorum kitap da Kırmızı Saçlı Kadın) eşim işten dönüyor, gün boyu yataktan kalkmadığımı fark ediyorum. Tutuyor ellerimden, öpüyor, kaldırıyor , haydi diyor! O kadar pozitif ki benim tüm vahşiliğime rağmen. Şimdi geriye dönüp baktığımda, mükemmel bir insan ilişkisi yönetimi.


Yukarıda anlattığım özet dönemin ardından gel zaman git zaman bir de baktım ki içimde kocaman bir canavar uyandı. Aşırı öfkeli, hatta saldırgan, iletişim dili olumsuz bir insan oluverdim, işin kötüsü farkındayım ve engelleyemiyorum. Çok ama çok saldırganım, fiziksel boyutlara varıyor ama bir o kadar da kırılgan durumdayım. Yaşama hevesim kalmamış. Sanki şöyle bir şalter attı beynimde; bunu bir kere yaşamıştın, daha önce de evlenip şehir değiştirdin, ardından çok kötü günler geldi, yine düzenini bozup geldin ve yine aynı duruma düşeceksin, bunun suçlusu ne ? Sevgin ve şimdiki eşin. Hem kendimi hem onu suçluyorum içten içe. Peki o zaman ne yapacağım? Sevgiyi öfkeyle yok et, eşini de bu yüzden harca. Bunu yapmayı istemesen de böyle yap!


Bu öfke krizlerini her yaşadığımda sonrası büyük bir düşüş, gözyaşları, bu ben değilim diye kapanmalar. Tam 2 yıl sürdü bu süreç, beni ve çevremdekileri çok yıprattı. Bu noktada en büyük destekçim de öfkemi en çok yönelttiğim sevgili eşim oldu. Her seferinde elimden tuttu kaldırdı, bana kendimi hatırlattı iyiliği ve sabrı ile ayna oldu. Sonrasında yoga ve meditasyon çalışmalarına başladım, istikrarlı şekilde 3 yıl. Bedenen ve zihnen beni çok başka noktalara taşıdı, shavasana 'ya (ceset pozu) her yatışımda çok değişik duygu durumları yaşadım ve tam olarak içime döndüm. Nefes çalışmaları çok iyi geldi. Ardından felsefe ve psikoloji ile ilgili okumalarımı artırmam, kendimi anlama sürecim, kendimi affetme ve sebepleri tanıma sürecim. Geçti, bitti. Yani özetle, çevremdeki güvendiğim insanlardan destek ve şefkat görmek, kendimle yüzyüze gelmek ve üzerine gitmek, bunu atlatacağım şeklinde kararlılık göstermek ve bu uğurda çalışmak, okumak ve insanoğlunun zihinsel ve fiziksel yapısını biraz daha öğrenmeye çalışmak benim ilacım ve kontrol stratejim oldu. Şimdi çok nadiren tetiklendiğim anlar oluyor ama yukarıda anlattıklarımdan bağımsız, olağan bir boyutta ve çok çabuk yatışabiliyor yahut hamle yapmadan durup düşünebiliyorum. Özellikle yapmadığım veya düşünmediğim bir şey ile suçlanma ve haklarımın ihlal edildiği hissi beni tetikliyor.


--


Evde birlikte yaşadığım ve çok sevdiğim 2 tane kedim var. Geceleri sürekli olarak beni uyandırıyorlar. Çoğunlukla ya mama koymam için (ki yatmadan önce ne kadar mama koymuş olursam olayım bitirmiş oluyorlar) ya da ben yatarken yatağın üstünde oyun oynayarak rahatsız ediyorlar.Bir de mamanın olduğu dolap kapağını gece boyunca dürtmeleri var ki komşuları rahatsız etmemesi için kalkıp müdahale etmek zorunda kalıyorum. Gece gece defalarca uykumun bölünmesi beni aşırı öfkelendiriyor. Bir yandan da onların bunu bilinçli olarak yapmadıklarını telkin ediyorum kendime. Çocukluğumda annemin, sabahları bana ve babama yöneltilen sebebini anlayamadığım öfkeli davranışlarıyla geçti. Bizi sevmediğini falan düşünürdüm öyle zamanlarda. Şimdi onu biraz da olsa anlıyorum sanırım.


--


Kendi potansiyelini harcayan insanlar gördüğümde deliriyorum. Bazen kendiminde öyle olduğunu düşündüğüm için olduğunu düşünüyorum. Örneğin çok iyi resimler yapan bir arkadaşımı garsonluk yaparken gördüğümde çıldırıyorum. Hele birde o garsonluğu överek anlattığında, gelecekte de bunu yapacağını belirttiğinde çaldıracak gibi oluyorum. Neden resim yaparak bir düzen kuramadığını merak ediyorum. Çözümüm pek yok en iyi ihtimalle ‘onun yoludur’ diyebiliyor ve görmezden geliyorum hem öfkemi hem arkadaşımı. Budist hocanın yazılarını okuyunca da hah hadi bakalım buralara oldum ama zorlanıyorum. Bu hayatta sevdiğin şeyi yapmanın zor olduğunu işlemişler sanki zihnime.


--


şu an sınıfta bu maili okuyorum. öğrencilerimin bu kadar vurdumduymaz olması beni çok sinirlendiriyor. bu en basit sınıf yönetimi olsa da ben galiba öğrencilerimden çok şey bekliyorum. onlardaki kapasiteyi kabul etmemekle birlikte aslında neden bu kadar derslerini önemsemediklerine kızıyorum. bunu kafaya takıyorum ve kendi kendime öfkeleniyorum. ayrıca bir diğer en sık tekrarladığım öfke örüntüm ise insanların bu kadar duyarsız olması. çabuk anlaşılmamak ve galiba öğrencilerimde dahil olmak üzere tüm insanlıktan çok şey beklemek


--


Sevgili Huzursuz, bir iki hafta içinde 34 yaşımı dolduracağım; ama bir ergen gibi en çok anneme sinirlendiğini fark ediyorum. Evli ve 5 yaşın altında iki oğul annesiyim. Annemle ne zaman bir araya gelsek inanılmaz tetikleniyorum ve her seferinde büyük öfke nöbetleri geçiriyorum. İlla büyük bir şey yapmış olmasına gerek yok, ıvır zıvır, yaptığı herhangi küçük bir şey bile bazen çileden çıkmama neden olabiliyor. Bunu çok düşündüm ve kendimi ona anlatamadığım, onun da beni anlamadığını düşündüğüm için böyle öfkelendiğimi fark ettim. Sakin zamanlarda oturup onunla konuşmak ve neden bu kadar öfke dolu olduğumu anlatmak istiyorum. Denedim de; ancak makas iyice açılmış gibi geliyor bana. Birbirimize ulaşamıyoruz, kesinlikle aynı dünyaların insanı değiliz. Ondan bu kadar uzağa düşmek bende (annem olduğu için) hem utanç hem suçluluk hem de üzüntü yaratıyor. O yüzden duygusal olarak yakın hissedemesem de, bu da böyle demek ki deyip yoluma da devam edemiyorum. Yüzeysel bir şekilde idare etmeye çalışıyorum bir araya geldiğimizde; ama içimde duyulmayı bekleyen o küçük kız bas bas bağırıyor öfke aracılığıyla her seferinde: “Beni gör, beni görsene anne. Duy ve lütfen anla beni. Sana çok ihtiyacım var.”


--


En çok tekrarlanan 2 öfkem var. Birincisi sanki içimde yaşayan hırçın bir küçük çocuğun isteklerini dayatmasıyla ortaya çıkıyor. Olaylar onun istediği gibi gelişmezse çıldırıyor. Onu sakinleştirmekte zorlanıyorum zaman zaman. Ama artık farkındalığını yaşadığım için, karşıma alıp konuşuyorum. İstediği şey olmadığında bu kadar öfkelenmesine gerek olmadığını, kendinden bir şey kaybetmediğini, hayatı her zaman kontrol edemeyeceğini ve istediğini alamamasının normal olduğunu izah ediyorum. Ona söz veriyorum, bu kadar istiyorsa uygun fırsatını bulduğumda isteğini yerine getirebileceğime dair ama onun da o kadar istemediği ortaya çıkıyor, unutup gidiyor. Ortalama 10-15 dakikayı bulabiliyor sakinleşmesi. İkinci düzenli öfkem ise işimle ilgili. Şuanda kendi mesleğimi yapmıyorum ve onunla ilgili çözmem gereken sorunlarım var. Kafem var ve işletmeciliğini yapıyorum. Kafeye gelen ve zeka seviyesinden dolayı değişik hareketleri olan insanlara sürekli sinirleniyorum. O tavırları, konuşmaları, varoluş biçimleri beni sürekli delirtiyor. Bunun altında mesleğime dönmeye korkmam ve kaçmam yatıyor. Kendi ailem gibi bir kafede/restaurantta yaşlanmak, körelmek istemedim ama buradayım diye düşündüğüm için iş yerime gelen her insana öfke duyabiliyorum. Önceleri kendimi; her insanı sevmek zorunda değilsin, insanları düzeltemezsin diye sakinleştirmeye çalışıyordum ama son zamanlarda o da yetmemeye başladı. Sonra iş başa düştü. Çok sevdiğim ve kendimi gerçekleştirmem için en yakın destekçim olan eşimle de daha ileriki yıllarda ilişkimin yıpranmaması adına korkularımın üzerine gitmeye başladım. Bu kontrolsüz büyüyen öfkem şimdi değilse bile ileride rotasını ona çevirme tehlikesini de içeriyor, bunu farkettim. Yeniden mesleğim olan oyunculuğa, tiyatroya geri dönmek için korktuğum ne varsa üzerinde yavaşça çalışmaya başladım. Zaman zaman korkumdan yine öfkelenecek bir şeyler bulmaya çalışıyorum. Öfkelendiğimde alkol veya yemek tüketme alışkanlığımı bıraktım ve kendime “Daha iyi bir sen olabilmen için şuanda hangi tercihte bulunmalısın?” diye soruyorum böylece boş öfkem ayyuka çıkıyor. Bir önceki bültende kitap kaynaklarınızdan mutluluk ile ilgili 2 kitabı aldım ve bana çok iyi geldi. Bugün ki yazıda da “taşımıyorsan ağır değildir” cümlesi tam olarak beni anlatıyor. Zihnimde taşıdığım, yaşadığım, sinirini ürettiğim bana ait olmayan her şeyi tespit edip şefkatle yerine geri bırakmaya çalışıyorum. Zaman zaman yorucu ama güzel hissettirmeye başladı. Dün gece de, geriye dönüp okumamak üzerine bir deftere artık yazmam gerektiği kararını vermişken, bülteninizde bu köşeye yazarak buna başlamış oldum. Tesadüf bu ki bülten konusu tam sorunumun adı. Paylaştığınız yazarları da takip ediyorum ve alıyorum. Umarım sizin de bu yazımı okuma fırsatınız olur. Başarılarınızın devamını diliyorum, emeklerinize çok teşekkür ediyorum. Sevgiler.


--


Öfkemle anne olunca yüzleştim.Çocuğum 3 yaşında bir öfke krizine girmişti.Bende bu krize kapıldım ve ona fiziksel zarar verdim.Çok ağladı.Bana bunun çok yanlış olduğunu ve kalbinin kırıldığını söyledi olay sonrası.Evet bana tam 3 yaşındayken bu cümleyi kullandı.Özür diledim evladımdan bir daha yapmayacağıma söz verdim.Bunun kabul edilebilir bir hata olmadığını belirttim.Hayatım boyunca bu utanç hep benimle olacak:(Ama tabi yüzüme açıkca söyleyince harekete geçtim.Önce terapi almaya başladım.Gerçek öfkemin altında neler yatıyor bunlarla yüzleştim.Meditasyona başladım.Hayatımdaki her şeyi sorgulamaya başladım.Evliliğimde büyük bir başkaldırı yaşadım.Sosyal çevremi sorgulamaya başladım. 3yaşındaki bir çocuğu anlamaya hayata onun penceresinden bakmaya çalıştım hem onu anladım hem kendimi.Evet hala insanlara dünyaya politikaya kendime aileme eşime çocuğuma öfkeleniyorum ama kontrolü kaybetmemeyi de öğrendim.Bazen bazı insanların davranışlarının benimle hiçbir ilgisi olmadığını bunu şahsi algılamamam gerektiğini öğrendim.İnsanları kendi penceresinden bakarak anlamaya çalışıyorum.Anlaşılmadığım duyulmadığım yerde artık durmamayı öğrendim.Bir öfke krizi bana çok şey öğretti.Çocuklar gerçekten muhteşem varlıklar onlara kulak verip ses olmalarını sağlarsak birey ve toplum olarak çok yol alacağımızı düşünüyorum.İlerde çocuğum büyüdüğünde iş hayatımdaki tempom azalmaya başladığında bu anlamda sivil toplum kuruluşlarında gönüllü çalışmak; özellikle kadın-çocuk hakları konusuna yoğunlaşmak istiyorum.Her bireyin kendini daha iyi ifade edebilmesi, gülmek kadar ağlama hakkının olduğunu bilmesi,zamanı gelince hayır demeyi öğrenmesi ve yerinde bir öfkenin aslında çokta kötü birşey olmadığını bilmesi gerekir. O zaman belki dünyaya barış gelir ve bütün çocuklar eşit güler.


--


2 yıl boyunca sınıftaki birinin düzenli hakaret ve aşağılamalarına maruz kaldım.Kimse de ağzını açıp bir şey söylemedi. Cevap versem de vermesem de devam etti. Beni duymuyor,dinlemiyor ve aptalca şeyler söylemeye devam ediyordu. Zamanla azaldı ancak hala iletişim kurduğumuzda bi şekilde damarıma basıyor ve ben ani bir şekilde öfkeye kapılıyorum öncesinde gözlerim dolardı sesim titrer mideme kramp girer ellerim buz keserdi. Uzun bir süre gözlemledim. Neyi neden diyor,nasıl davranıyor ve düşünüyor çoğunlukla hakimdim nedenlerime hatta pskolojiyle ilgilenirken de benzer davranışta bulunan insanlara rastladım. Kendisini küçük gördüğü için başkaları onu eleştirmeden önce etrafındakileri alaya aldığını, zorbalığın onun için bir gizlenme mekanizması olarak kullandığını düşündüm kendince ve kötü bir aile yapısı olduğununu öğrendim. Tüm bu sonuçlardan sonra onun hakkında daha az konuşmaya yaptıklarını daha az dile getirmeye başladım.(genelde insanlara saçma şeyler söylediği ve yobazca fikirlerinden ve eylemlerinden dolayı arada konuşulan birisi)O konuşulurken konuşmayı destekleyecek ve uzatacak yorumlarda bulunmadım ve kendisini bulamamış ve böyle bir yoldan haberdar olmadığını kabul edip birazda kendi cezasının kendisiyle yaşamak zorunda oluşuyla içim rahatlattım sanırım.


--


Kendimi bildim bileli hep öfkem üzüntümün önüne geçiyor. Kırıldığım bir konuda önce üzülsem de ardından kendimi öfke ve kızgınla çevrili bir halde buluyorum. Çocukluktan beri öfke ve kızgınlık hoş olmayan duygu belki de hissetmesi bile doğru olmayan bir duygu olarak hem okullarda hem de çevremde öğretildi. Öfkeli olduğumu hissettiğimde ise kendimi suçlu olmaktan veya kötü biriymişim gibi hissetmekten kendimi alamadım. Hiçbir zaman anlayamadığım bir diğer konu ise kırılganlığa aşırı bir üzgünlükle verilen tepki sempatikleştirilebilirken öfkeyle verilen bir tepki bambaşka bir şekilde algılanıyor. Yersiz öfke zamanlarım: Yaptığım bir işe yapıcı bir eleştiri olmadan direk müdahale edildiği, İnsanların tavır ve mimiklerinde kendime veya yakın olduğum birine karşı küçümseme hissettiğimde, Kadınları objeleştiren veya herhangi bir cinsiyetçi bakış açısında, Mutluluğumu paylaştığım bir yakınım beni anlayamadığında ( üzgün olduğumda herkesin bir fikri oluyor) Neler yapıyorum: Günlük yazıyorum Genelde ablama fikir soruyorum Ortam ve kişilerden uzaklaşıyorum, bir süre görüşmemeyi tercih ediyorum. Nadiren ağlayarak rahatlıyorum Kendime odaklanıyorum


--


1. Çevremdeki (arkadaşım ya da uzaktan tanıdığım) bir kişinin benimle ilgili bir konuda kesin yargılarla konuşması, “sen aslında balık yemezsin” (beni bir kere köfte yerken gördüğü için), “çok hareket etmeyi sevmiyorsun” (çok sportif gözükmediğim için).. Ya da karakterimle ilgili olarak “sen şöylesin, sen böylesin” diye ahkam kesmeleri beni öfkelendiriyor,, - [ ] Bulduğum çözüm: Konuya ve kişiye bağlı olarak umursamaz davranıyorum, benimle ilgili her şeyi yanlış biliyor olması beni pek üzmüyor , bazen cevap veriyorum, “aslında hiç de öyle değil” diyorum,.


2. Başkasına kendimi iyi anlatamadığımda ya da karşımdaki kişinin aslında hiç anlamaya niyeti olmadığını farkettiğimde öfkeleniyorum.


3. Çaresiz ve çözümsüz kaldığım durumlarda öfkeleniyorum - [ ] Bir çok yolu denedim yıllardır, olumlu değişimimi farkediyorum,,, Mesela yazmak,, aradan zaman geçince aslında ne kadar saçma geliyor öfkelendiğim durum,,, Doğada yürüyüş, meditasyon da programım içinde... Yüzde yüz geçmiş değil, bazı durumlarda içimde bir bulut gibi yükseldiğini farkediyorum öfkenin ve bildiğim bütün yöntemleri unutuyorum,,, O anda yirmiye sayıncaya kadar nefes alıp versem geçer demişlerdi bana


--


Kız arkadaşımla geçmişte yaşadığımız olaylar bana bir süredir çok öfkeli hissettiriyordu ancak yazıda belirtildiği üzere bu öfkenin, eksikliğinde kendi kırılganlığımla yüzleşmekten korkmamdan ileri geldiğini kanıksadım.Tıpkı anksiyete gibi öfkeyi de aslında buyur etmek gerekiyor. Geldin mi? Buyur abi otur içeri sana bi çay kahve yapalım, diyip hemen odanın biraz dışından, o içeride otururken onu gözlemlemek gerekiyor. Bu sayede içeriye bakabiliyorum biraz daha korka korka da olsa.


--


Merhaba Huzursuz.. aileme aşırı bağlı biri olarak, evlenmek üzere şehir dışında yaşayacak olmam, bu nişanlılık sürecimde beni farkında olmadığım bir öfkeye sürüklüyor. Bilinçli bir düşünceyle öfkelenmiyorum. Öfkem bana fark ettirildiğinde asıl kaynağın bu olduğu sonucuna varıyorum. Sanki nişanlım hayatıma girmeseydi ben ailemle sonsuza kadar birlikte mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşayacakmışım da o bu ihtimali ortadan kaldırmış gibi.. akrabalarımın bensiz toplantıları, kardeşlerimin aileme yakın olmaları ve bir tek benim olamayışım.. bu düşünceler beni gereksiz bir öfke hâline sürüklüyor. Sürekli gergin ve öfkeli bir tutum sergiliyorum ve çevremdekiler pek tabii bunu anlamlandırmakta güçlük çekiyorlar. En çok da nişanlım.. Bu durumu kontrol altına almak için de “Nişanlımın bir suçu yok, istemeseydim onu hayatıma müdahil etmezdim. Bu benim tercihimdi. Onunla çok mutlu olabilirim. Kimse beni bu ilişkiye cebren sürüklemedi. Ben özgür irademle seçtim.” gibi söylemlerde bulunup bu öfkemi o an kontrol altına alıyorum fakat sonra tekrarlanıyor. Bunun en problemli tarafı da bu öfkemi ve gerginliğimi ilk etapta fark edemiyor olmam.


--


Psikiyatrist bana öfkelenmediğimi söylemişti, yani bazılarının hemen öfkelenme, buna tepkisel olma da diyebiliriz, bazılarının da öfkesini gösterememe sorunu var. Toleransım yüksek ancak birikince de bu sefer saçmasapan birşey için aşırı öfkeli olabiliyorum. Bu kez de iş çığrından çıkıyor neyseki bu az oluyor. Haksızlığa öfkeleniyorum en çok, bir de onca uğraş verdikten sonra bunun yok sayılmasına. Öfkelendiğimde söyleniyorum birkaç yakın arkadaşıma anlatıyorum sonra geçiyor hatta arkadaşlarımda salınımı devam ediyor ve şaşırıyorum. Onlara bitti geçti diyorum. Duygular öfke kızgınlık neşe mutluluk gökyüzünde bulutlar gibiler ve bir anlığına varlar geçip gitmelerine izin veriyorum. Güçlü duygular geldiğinde bedenime odaklanıyorum, ah diyorum bu utanç. Yüzüm kızarıyor ve kötü hissediyorum. Kasılıyorum. Bu halimi seyrediyorum, geçecek diyorum. Ve Mevlana’nın şiirindeki gibi konuk ediyorum sonra da uğurluyorum.


MİSAFİRHANE


İnsan kısmı bir misafirhane,

Her sabah yeni birisi gelir.


Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik,

Aniden farkına varmak bir şeyin,

Hepsi beklenmedik misafir.


Hepsini karşılayıp eyle!

Evini vahşetle süpürüp,

Bütün mobilyalarını boşaltan

Bir kederler kalabalığı bile gelse.


Her geleni alnının akıyla misafir et.

Olur ki yeni bir zevk getirmek için

Boşalttılar evini.


Karanlık düşünce, utanç ve garez,

Hepsini gülerek karşıla kapıda

Ve buyur et içeri.


Minnettar ol her gelene

Kim gelirse gelsin.

Çünkü bunların her birisi

Öte taraftan bir kılavuz

Olarak gönderildi.


Mesnevi 5. cilt- 3676: Çeviren: Vehbi Taşar. Coleman Barks “Essential Rumi”

Comments


30.000 üyeli haftalık Huzursuz Bülten'e ücretsiz abone olabilirsin:

Teşekkürler.

HUZURSUZ BEYİN

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
bottom of page