top of page

Haftalık Psikoloji Bülteni'ne üye ol

Teşekkürler.

HUZURSUZ EMOŞ.jpg

Konserve edebiyat




Türkiye’de kitap okuma oranının epey düşük olduğunu biliyoruz. Yine de, on senedir kitap okuyanların sayısı artıyor. Sevindirici bir gelişme ama okuma sıklığımız kadar önemli olan bir başka nokta da ne okuduğumuz. Bu da bizi "neden okuyoruz?" sorusuna götürüyor.


Çok satan listelerine bakınca gördüğüm; dua, dilek, enerji yoluyla hayatlarımızı kontrol edebilmek, sadece okuyarak büyülü bir şekilde kendimizi geliştirmek için okuyoruz.


Örneğin ülkemizde onlarca kez yeniden basılmış bir kitabın sayfasından:



 


Whatsapp Ritüeli:


Küs olduğun ya da seni aramasını istediğin kişinin Whatsapp’tan yazışma yerini aç. Gözlerini kapat ve onun sana yazmış olduğunu imgele...


Sonra kalbinden çıkaracağın yeşil-sarı ışığı onun oradaki resmine doğru gönder. Ondan da sana başka renkte ışık gelecek, ışığı al ve kabul ederek kendi kalbine doldur.


Şu duayı oku ve ona gönder:


Bismil...



 

Dün Juan Jose Arreola ve Luis Borges'in bulunduğu bir konuşmaya denk geldim. Yazarlara “neden yazıyorsunuz” diye soruluyor. Arreola şu cevabı veriyor:


“Ne olduğumuzu, dünyada ne yaptığımızı bilmek için yazarız. Bilgime bilgi katmayan kitaptan tek sayfa okumam. Bence şair en büyük aydınlatıcıdır. Büyük bir şairin bir mısrasını hatırlatmak istiyorum:


“Şair, hiçbir şey açıkladığın yok. Ama sayende her şey açıklanabilir oluyor.”


Arreola, kitapları ikiye ayırıyor. Varlığımızı aydınlatmaya yardımcı olanlar ve bizi oyalayanlar:


" Bence kişi, doğal, özgün bir ihtiyaçtan yazar, tabii meşhur olmasa da özgün bir yazar olduğunda. Dışa vurma, bilgi aktarma ihtiyacı olduğunda yazar. Bence kitaplar ve büyük şairler kim olduğumuzu ve ne yaptığımızı anlamaya, varlığımızı aydınlatmaya yardımcı olurlar. "


" Bizi bilgiyi gerçek anlamda edinmeye veya gizemi aralamaya götürmeyen her şey oyalanıştır. "


Borges "bu doğru" diyerek başını sallıyor. Coşku dolu Arreola anlatmaya devam ediyor:


" Bu tüketim edebiyatıdır. Günümüzde bu tür tüketilmeye hazır, konserve edebiyata maruz kalıyoruz. Her köşede karşımıza çıkıyorlar. Kitaplarla dolu eczaneler, köşelerdeki büfeler beni bunaltıyor. Çünkü değişmemizi sağlayan edebiyat değil bunlar.


Sadece varlığın tam anlamıyla parçası olan kültüre inancım var, kişinin damarlarında dolaşan, ona soluk veren, kan veren, sinirlerini oluşturan kültüre. "


Kitaplığımı nasıl ayırmam gerektiğini düşünürken denk gelmiştim: 1250 yılında Richard de Fournival, kütüphanesini tarımsal bir modele göre düzenlemişti. Kendi deyimiyle, kütüphanesini hemşerilerinin dolaşıp, bilginin meyvasını toplayabileceği bir bahçeye benzeterek üç çiçek tarhına ayırmıştı: felsefe, kazanç getiren bilimler ve dinbilim.


Eğer bugün çok satan kitaplarla dolu bir tarlam olsaydı, birçoğunu “yazarlarını zengin eden konserve oyalanışlar” tarhına koyardım.


Alıntılar: Juan Jose Arreola konuşması - Mehmet Sait Şener çevirisi

Alberto Manguel - Okumanın Tarihi

Tuğçe Işınsu - Hiçlikten Gelen Güç


bottom of page