top of page

Haftalık Psikoloji Bülteni'ne üye ol

Teşekkürler.

HUZURSUZ EMOŞ.jpg

En büyük düşmanımız aşırı genelleme




Geçenlerde paylaştığım "psikoterapistler ne okuyor(du)" listesinde terapistlerin en çok ilgi gösterdiği kişilerden olan Albert Ellis'in "Akılcı Yaşam Kılavuzu" adlı eserine başladım.

Okudukça 1961 yılında yazılmış bu kitabın terapistler üzerine neden bu kadar "etkileyici" olduğunu anladım.


Muhtemelen düşüncelerimizin duygularımız üzerindeki etkisini ilk defa bu kadar kapsamlı bir şekilde irdeleyen esere göre genetik ve ağır hormonal durumlar dışındaki bütün nevrotik durumlarımızın nedeni yanlış akıl yürütmemizden ve yanlış inançlara sahip olmamızdan kaynaklanıyor.


Ellis, henüz giriş sayfasında, terapistin görevlerinden belki de en önemlisinin, danışanları "aşırı genellemelerinden" kurtarmak olduğunu anlatıyor.


Buna göre;


- Danışan, “kaygılanmaktan kendimi alamıyorum” dediği zaman, terapist, bu inancını “kaygılanmaktan kendimi alabilirim, ama şimdiye dek bunu beceremedim” şeklinde değiştirebilmesi için çalışır.


- Danışan, “sosyal ilişkilerimde her zaman başarısız oluyorum” dediğinde, terapist bu ifadeyi, “sosyal ilişkilerimde çoğu zaman başarısız oluyorum” şeklinde değiştirebilmesi için çalışır.


- Danışan, “işimi kaybetmem korkunç bir şey olurdu” ya da “reddedilmek berbat bir duygu” diye direttiğinde terapist, onun “işimi kaybetmeyi çok rahatsız edici bulurdum” ya da “reddedilmeyi açık bir şekilde kendimin zararına görüyorum” diye düşünebilmesi için çalışır.


- Danışan, “matematikten hiç anlamam” diye direnç gösterdiğinde, terapist onun “şimdiye dek matematikte başarı gösteremedim. Ama bu, gelecekte daha başarılı olmayacağım anlamına gelmez” şeklinde akıl yürütebilmesi için çalışır.


- Danışan, “yetkin davranamadığıma göre ben kötü bir insanım” ya da “Ahmet'e bu kadar kötü davrandığım için beş para etmez biriyim” dediği zaman terapist onun “yetkin davranamamamın kötü sonuçları oldu, ama bu beni kötü bir insan yapmaz” ve “Ahmet’e bu kadar kötü davrandığımda, ahlakıma aykırı ve kötü bir şey yapmış oluyorum, ama tek bir eylemim nedeniyle kendimi tamamen değerli ya da değersiz saymam için geçerli bir neden yok” diye düşünebilmesi için çalışır.


- Danışan, kızgınlıkla, “ben bir hayvanım” dediğinde, terapist onun, “hayatımın çoğu zamanında diğer insanlar gibi akılcı davransam da, bazen, akıl yönünden insandan düşük gördüğüm hayvanlar gibi dürtüsel davranıyorum" diye düşünebilmesi için çalışır.


- Danışan, “o katil bir zenci” dediğinde, terapist onun, "siyah bir insan olarak doğan ve yetişen bu kişi cinayet eyleminde bulunmuş olsa da, siyah biri olarak doğan ve yetişen ancak şiddete başvurmayan milyonlarca insan olduğunu" anlayabilmesi için çalışır.


- Danışan, umutsuz bir şekilde "aşka gereksinim var” iddiasında bulunduğunda terapist onun, “aşkı çok istiyorum, ama ona mutlak bir gereksinim duymuyorum ve aşksız da makul ölçüde mutlu olabilirim” diye düşünebilmesi için çalışır.


- Danışan, “yaşam standardım yüksek olmalı, yüksek olmamasına katlanamıyorum” diye hayıflandığında, terapist onun “yaşam standardımın yüksek olmasını istiyorum ve olmamasını rahatsız edici buluyorum. Ama yüksek bir yaşam standardım olmamasına kesinlikle katlanabilirim” inancına alışabilmesi için çalışır.


- Danışan, “bu beni kaygılandırıyor” ya da “sen beni kızdırdın” dediği zaman, terapist onun aktif bir şekilde “bu konuda kendimi kaygılandırdım” ya da “senin davranışın yüzünden kendimi kızdırdım” şeklinde düşünebilmesi için çalışır.


- Danışan, “idare ediyorum” dediğinde terapist bunun “birçok hata yapmama rağmen hayattan zevk alabildiğim gerçeğini kabul ediyorum” demek olduğunu, “idare ediyorsun” dediğinde ise bunun “bazen kötü davranmana ve hoşlanmadığım bazı özelliklerin olmasına rağmen kendi mutluluğun için çabalaman gerektiği gerçeğini kabul ediyorum" demek olduğunu anlayabilmesi için çalışır.


- Danışan, “kendimden memnunum” dediğinde terapist bunun “önleyebileceğim acılardan kaçındığım, kısa ve uzun süreli hazların peşinde koştuğum bu hayata devam etmekten memnuniyet duyduğum gerçeğini kabul ediyorum" demek olduğunu anlayabilmesi için çalışır.


Her ne kadar Budistler ve Stoacı filozoflar duygunun düşünce üzerindeki etkisini bin yıllardan beri dile getirseler de, bu sistemi psikoterapinin alanına sokmak bundan yetmiş sene önce yazılmış bir kitap için gerçekten etkileyici. Kitabı, psikolojik durumumuzun mantık kurma yeteneğimizle ne kadar yakından bağlantılı olduğunu göstermesi açısından da çok önemli buldum.


bottom of page