
Bir noktaya ulaştığımda tesadüflerin izlerini sürmeyi severim; ilginç karşılaşmaları beraberinde getirebiliyorlar çünkü: AKP milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’yla evrimsel biyolog Richard Dawkins gibi.
Olay şöyle gelişti; geçtiğimiz gün, saygıdeğer tiyatro sanatçımız Rasim Öztekin’in vefatı sonrasında milletvekili Çamlı bir tweet attı ve pek anlaşılamadı:
“Kalpten öldü,
Kanserden öldü,
Beyin kanamasından öldü,
der dururlar...
Halbuki, doğduğundan öldü, doğmasaydı ölmezdi!”

Ulusal yayınlarda çeşitli yazılar çıktı bu gizemli mesaj hakkında. Bazıları çok tepkiliydi. Terbiyesizlik yaptığını düşünenler de oldu. Okudum ancak üzerinde pek durmadım.
Olayın ertesi günü, yazı becerimi geliştirmek umuduyla Ann Handley’in “Everybody Writes” kitabını okuyordum. Vardığım bölümde yazma tekniklerine değinen usta işi kitaplardan bahsediyordu. Listede hayranlık beslediğim bilişsel psikoloji profesörü Steven Pinker’ın da bir kitabının olduğunu görünce şaşırdım. Hemen “The Sense of Style” adlı bu eseri indirip okumaya koyuldum. Pinker, ilk bölümde iyi yazıyı diğerlerinden ayıran niteliklerden bahsederken Richard Dawkins’in Gökkuşağını Çözmek kitabından alıntı yapıyordu.
Ama sanki alıntıladığı cümle Ahmet Hamdi Çamlı’nın kaldığı yerden devam ediyordu. İkisini birleştirdiğimde bana müthiş gelen şöyle bir taziye mesajı çıktı ortaya:
Kalpten öldü, kanserden öldü, beyin kanamasından öldü, diyorlar. Halbuki doğduğu için öldü. Doğmasaydı ölmezdi. Hepimiz öleceğiz ve bu bizi şanslı kılıyor. İnsanların büyük bir kısmı asla ölmeyecekler, çünkü asla doğmayacaklar. Şu anda burada, benim yerimde olabilecek potansiyel insanların sayısı, Arabistan çöllerindeki kumların sayısından fazladır; ancak onların hiçbiri gün yüzü göremeyecek. Kuşkusuz ki bu doğmamış hayaletler arasında Keats’ten daha başarılı şairler, Newton’dan daha büyük bilim insanları vardır. Tüm bunları bilebiliyoruz, çünkü DNA’mıza bakarak var olabileceğini bildiğimiz insanların sayısı, gerçekte var olanların sayısından çok daha fazladır. Bu baş döndürücü olasılıklara karşılık, siz ve ben, tüm sıradanlığımızla, buradayız.”
Tuhaf bir birleşme görürüz burada; Çamlı’nın “Yaşayan her canlı ölümü tadacaktır.” ayetinden devşirdiği “memento mori” yani “faniliğini hatırla” uyarısı ile Dawkins’in sıradanlığımızın bile bir mucize olduğu gerçeği hatırlatması.
Her ikisinin de kendilik mücadelemiz için önemli olduğunu düşünüyorum.
Herkese eşit dağıtılan ölümü idrak ettikçe, özel olduğumuza dair örtük inancımız zayıflamaya başlar ve sıradan hissetmeye başlarız.
Yaşamı incelediğimizde ise bu sıradanlığın bile milyarlarca çarpı milyarlarca olasılığın sonucu oluşmuş basit görkemini fark eder, müteşekkir hissederiz.
Mühim olanın bu çeşitliliği, bu zenginliği, bu aromaları sınırlı yaşamımıza katarak oluşabilmek olduğunu anlarız.
Varoluşçu psikologlar içimizdeki asıl ölüm korkusunun “yaşamadan ölmek” olduğunu vurgularlar.
Onlara katılırcasına “Neden,” diye sorar Nikos Kazancakis, “hayatın ziyafetini iyice doymuş bir konuk gibi terk etmeyelim?”
Bugün menümde Ahmet Hamdi Çamlı ve Richard Dawkins’ten oluşan bir yemek vardı. Tuhaf, grotesk ama besleyici bir öğün oldu.
Yaşamın çeşitliliğinde kim bilir daha ne ilginç tatlar var.
Alıntılar:
Ann Handley - Everybody Writes
Steven Pinker - Elements of Style
Irvin Yalom - Varoluşçu Psikoterapi
Comments