Bir efsaneye göre, Girit'ten muzaffer dönen Theseus'un gemisi, hatıra olarak uzun süre Atina'da sergilenir. Zamanla geminin tahtaları çürür, yenileriyle değiştirilir. Öyle ki, bir gün geminin değiştirilmedik hiçbir parçası kalmaz.
Filozoflar bu fırsatı kaçırır mı, hemen sorarlar: Bütün parçaları farklılaşmış gemi hala Theseus'un gemisi midir?
Yoksa ona artık başka bir gemi diyebilir miyiz?
Diyelim ki, hala aynı gemi olduğunu iddia ediyoruz, peki eğer birisi eski parçaları saklamış olsaydı ve o parçaları birleştirip ikinci bir gemi yapsaydı, hangisi Theseus’un gemisi olurdu?
Belki benliğimiz de Theseus’un gemisi gibidir; hatıralarımızdan, düşüncelerimizden, arzularımızdan, duygularımızdan ve fark edemediğimiz diğer parçalardan oluşan ve sonucunda bizi veren bir denklem.
Zaman, denklemin her bir parçasını sürekli değiştirdiği için sonucunu da sürekli değiştiriyor.
Mezun olduktan sonraki ben, askere gittikten sonraki ben, Dostoyevski okuduktan sonraki ben, terk edildikten sonraki ben, evlendikten sonraki ben, anneannem öldükten sonraki ben, Gezi’den sonraki ben, Ankara Garı patlamasından sonraki ben, hep farklı.
Bir yıl sonraki ben de bugünkünden farklı olacak. Trajik değişimler yaşamazsam şimdiki bene çok yakın birisi olacak bir hafta sonraki ben.
Ama şu an geçmişteki hiçbir ben’in özdeşi olmadığım gibi, gelecekteki hiçbir benin de özdeşi olamayacağım.
Ben kimim?
Bunu sadece şu an için söyleyebilirim.
Son nefesimi verirken oluşturduğum bütün benler toplanıp tek bir duyguya dönüşür belki,
Belki Anathema’nın o beş mısrasını anımsarım sonuncu ben giderken:
Bizler, yalnızca birer anız zamanın içinde;
bir gözün kırpılması,
bir körün rüyası,
ölmekte olan bir beynin görüntüleri.
Umarım anlamazsın.
Comments