top of page
Ara

ree


Hazırlıklar bitti. Sanırım.


İki ay süren bakınmalar, araştırmalar, okumalar ve incelenen yüzlerce abonelik sonunda hazırlıklarımı tamamladım (gibi.). Bir sorun çıkmazsa önümüzdeki haftadan itibaren her pazar psikoloji temalı email bülteni çıkarmayı planlıyorum. Bu bültenleri her pazar email kutusunda görmek isteyen arkadaşlarım huzursuzbeyin.com anasayfasından abone olabilirler.


Haftalık email bülteni çıkarmak istememin bazı nedenleri var. Bugün bunlardan bahsetmek istiyorum.


1. Daha çok şey paylaşabilmek


Huzursuz için yazılar hazırlarken çok fazla kaynak buluyor ancak pek azını kullanabiliyorum. Haftalık bültenlerde psikoloji temalı bu araştırmaları, makaleleri, videoları, kısa filmleri, animasyonları, şarkıları, kitapları, beğendiğim içerikleri yaratan sosyal medya hesaplarını listeleyip, çok kısaca tanıtmak ve paylaşmak istiyorum.


Bu amaçla belki dağınıklıktan kurtulur, arşivleme işini daha dikkatli ve disiplinli yapabilirim. Çünkü şu anda dijital not almak için kullandığım OneNote hesabım Esenler Otogarı’nın alt katına dönmüş durumda.



2. “Normal İnsanlar” projesi


Geçen senenin son haftasındaki “Çok teşekkürler” adlı yazımda değinmiştim: 2021’de tema olarak “normal” insanı konu edip sıradan insanın anlatamadığı endişelerini, korkularını, cinsel sorunlarını, kötücül düşüncelerini incelemek istiyorum.


Böylelikle neredeyse herkesin en parlak yanlarını gösterdiği sosyal medyada, yalnızca kendimizde olduğuna inandığımız “karanlık yanlarımız” için hissettiğimiz baskıyı, endişeyi ve suçluluk duygusunu bir nebze hafifletmeyi hedefliyorum.


Gerek DM yoluyla, gerekse danışarak “karanlık yönlerini” benimle paylaşan arkadaşlarım oluyor. Elbette izinleriyle ve gerçek kimliklerini saklamak suretiyle aldatma, aldatılma, kıskançlık, saplantılı düşünceler, süregelen kabuslar, durdurulamayan kötü seçimler, başarısızlıklar, bencillikler ile ilgili deneyimlerini bu bültenlerde uzunluk ve sansür kaygısı yaşamadan paylaşmayı planlıyorum.


3. Ya Instagram hesabıma bir şey olursa


Her ne kadar yazılarımı web sitesinden ve Facebook, Twitter, Linkedin platformlarından paylaşsam da etkileşimlerimin yüzde doksan dokuzunu Instagram üzerinden alıyorum.


Ancak bir yandan hükümetin sosyal medyaya açtığı savaş, diğer yandan sürekli güncellenen topluluk kuralları neticesinde o veya bu sebeple kapatılan sayfalar nedeniyle endişeleniyorum. Email bültenleri sayesinde olası bir kötü senaryoda dahi size ulaşabilmeyi hedefliyorum.



4. Daha kapsamlı, geri bildirimli anketler ve testler


Eğer becerebilirsem, site üzerinden otomatik geri bildirimleri olan daha kapsamlı anketler, psikolojik testler ve ölçekler paylaşmayı planlıyorum.


Şu an online anket ve test şirketlerini araştırma safhasındayım. Genellikle “katılımcı sayısı” konusunda sınırlama getirmeleri pek işime gelmiyor. Zaman ve bütçe bulabilirsem, gün be gün etkileşimli ve geri bildirimli anketler ve testler yayınlamaya çalışacağım. Yanıtları ne olursa olsun, doğru sorularla hazırlanmış anket ve testlerin içgörü kazandırma gücüne derinden inanıyorum.


5. Daha kişisel bir ton


Son neden olarak üslup meselesi var. Sosyal medyada “ortaya” yazdığım için kullanmayı seçtiğim kelimeler ve cümle yapıları ile gündelik hayattaki konuşmalarım arasında ister istemez bir mesafe, bir uzaklık beliriyor. Bunun olumsuz olduğunu düşünmüyorum ama email bültenlerinde daha kişisel bir ton yakalayabilmeyi ümit ediyorum.


Evet, nedenlerim bunlar. Umarım nasılına katlanmama yeterli olurlar. İlgi ve alakanız paylaşımlarım için her zaman en önemli itici güç olmaya devam ediyor. İlk haftalar elbette birkaç sorun çıkacaktır. Destekleriniz ve sabrınız için şimdiden teşekkür ederim.





ree


“İnsanın gelişimi ve kendini gerçekleştirmesi acı, üzüntü, keder ve kargaşa olmadan meydana gelebilir mi?”


Amerikalı psikolog Abraham Maslow olumsuz yanıt verir bu soruya. Hatta meslektaşlarına bir tavsiyede bulunur: insanları her acıdan ve üzüntüden korumaya çalışmaktan kaçının.


Çünkü acının ve üzüntünün gerekli olduğu dönemler olur; kızgınlığın, öfkenin, kıskançlığın hatta tiksintinin bile.


Oysa kişisel gelişimi ve kendimizi gerçekleştirmeyi delicesine övdüğümüz bugünlerde, bu deneyimlerin olmazsa olmazı olumsuz duygulardan ölümmüş gibi kaçıyoruz.


Psikolojik rahatsızlıkları hissettiğimiz “istenmeyen belirtilere” indirgediğimiz için yas, vicdan azabı, yalnızlık, suçluluk gibi duygulara bir an önce kurtulması gerekilen belirtiler olarak bakıyoruz. Modern yaşamın kahramanları ne yaşarsa yaşasınlar, olumsuz belirtiler göstermeyen kişiler oluyor artık.


Maslow bu bakış açısına karşı çıkıyor. Ona göre birçok durumda hastalıklı olan bu belirtileri göstermek değil, tam tersi; göstermemek:


“Acaba Naziler soykırım yaparken toplum içinde vicdan azabı çekenler mi daha sağlıklıydı yoksa hayatlarına “belirtisiz” şekilde devam edenler mi?”


Yalancılığın, ahlaksızlığın, zorbalığın ödüllendirildiği kokuşmuş bir kültüre belirtisizce uyum sağlamak mı sağlıklı olan, yoksa uyumsuzluk yüzünden acı çekmek mi? Kötü kalpli, fesat akrabalar tarafından onaylanmak mı sağlıklı olan, yoksa kendi odanda yalnızlığa çekilip hayaller kurmak mı?


“Bazı çocukların yaramazlıkları patolojik olabilir” diyor Maslow. “Ama birçoğunun haklı nedenleri var; sömürülmeye, baskıya, boşlanmaya, aşağılanmaya, ezilmeye karşı direniyorlar.”


Bir çocuğun ezilmeye, sömürülmeye, aşağılanmaya uslu uslu boyun eğmesi mi sağlıklı olan, yoksa kendi bildiği şekilde meydan okuması mı?


Psikolojik olarak kendimizi rahatsız hissettiğimizde geçmişimize bakar, nerelerde sorun yaşamış olduğumuzu bulmaya çalışırız. Oysa insanı o anki mevcut çevresinden ve toplumundan ayrı düşünemeyiz. Bugün gündelik hayatımızda deneyimlediğimiz tahammülsüzlüğün, isteksizliğin, çaresizliğin kökenleri yaşadığımız toplumla ilgili de olabilir.


Eşitsizliğin, adaletsizliğin, ekonomik sorunların, siyasi belirsizliğin arttığı bir toplumda belirtisiz kalmanın o kadar da sağlıklı olmadığını kabul etmeliyiz. Birçok insan aç yatarken, haksız yere tutuklanmışken veya keyfi şekilde işten çıkarılmışken kendimizi mutlu hissetmeye zorlamak, temel içsel değerlerimizin inkarı anlamına gelebilir.


Temel değerlerimizi yadsıdığımız her an, içten içe kendimizi aşağılık görmeye iter bizi. Kendi doğrularımıza rağmen çıkaramadığımız her ses, güçsüzlüğümüzün ve çaresizliğimin yankısı olur içimizde. Dolayısıyla duygularımızı yadsıyarak uyum sağlamaya çalışmak bizi depresyona itebilir.


Ancak Maslow’a göre böyle olmak zorunda değil. Alışmak ve uyum sağlamak yerine kendimizi nerede inkar ettiğimizi fark edebilmek doğru olanı yapmamıza, yenilenmiş bir yürekliliğe, haklı bir öfkeye ve artan bir özsaygıya yol açabilir.


“Kısaca” der Maslow, “insanın kendisi olma yolundaki gelişimi ve ilerlemesi ancak acı ve çatışma ile sağlanabilir.”


Alıntılar:


Abraham Maslow - İnsan Olmanın Psikolojisi


ree


1. Orta Çağ’dan bir vaaz


Orta Çağ’dan kalma bir Fransız vaazında kadın, tecavüze uğradığını ve bekaretini kaybettiğini mahkemeye zor da olsa ispatlamayı başarır. Mahkeme adamı para cezasına çarptırır. Adam da hemen öder. Kadın mahkemeden ayrılınca hakim, tecavüzcüye gidip kadını yakalamasını ve parasına zorla el koymasını emreder. Tecavüzcü kabul eder ve dışarıda kadına saldırıp parayı almaya çalışır ama eli boş döner. Mahkeme kadını geri çağırır ve parayı adama geri ödemesini emreder. “Parayı bu şekilde koruyabildiğine göre” der mahkeme, “bekaretini de koruyabilirdin. Tecavüz asla gerçekleşmemiştir.”




2. Ölümüne direndiğini ispatla


"Bana 'hangisini yaşamayı seçersin; tecavüzü mü yoksa jüri önünde ifade verdiğin anı mı?' deseler, tecavüzü seçerdim."


On üç yaşındayken yönetmen Roman Polanski tarafından tecavüze uğrayan Samantha Geimer söylüyor bunu. Tecavüzde on dakika boyunca ama jüri heyeti önünde verdiği ifadede ise tüm gün işkence yaşadığını anlatıyor:


“Annemi, kız kardeşimi, erkek arkadaşımı, tüm ailemi etkiledi. Üstelik bu, haftalarca yaşadığım zorlu süreçteki günlerden sadece biriydi.”


“Hemen tecavüze uğradığım gece başladı. Polis, ardından hastane, karakol... ertesi gün, bölge başsavcısının ofisi. Sonra, her şeyin üstüne, herkesin yalan söylediğimi düşünmesi. Ayrıca tabii, Polanski'nin bunu bana yaptığını kanıtlamaya çalışıyordum. Sanki daha fazla zarar gördüğüme kanıt olsa, o zaman yalan söylemediğim de kanıtlanacakmış gibi bir hava vardı. Yani çok tuhaf bir şeydi."


Sosyolog Inés Hercovich, birçok ülkenin yasasına göre tecavüz mağdurlarının önce kendi masumiyetini kanıtlaması gerektiğini söylüyor; yani saldırganla sert ve şiddetli bir kavgaya giriştiğini vücudundaki izlerle ispatlaması gerekiyor. ”Sizi temin ederim ki davaların çoğunda bu izler bile yeterli kanıt sayılmıyor.” diyor Hercovich.




3. Penetrasyon, okşamalardan, öpücüklerden, sözcüklerden daha az acıtıyor.


Oysa kadınların böyle durumlarda yaptıklarının aslında bir çeşit müzakere olduğunu anlatıyor Hercovich: sağ kalabilmek için tecavüze boyun eğiyorlar, hatta suçlunun suyuna gidiyorlar: Mümkün olduğunca çabucak ve az hasarla atlatmak için tecavüzcünün işini bir an önce bitirmesini diliyorlar. “Mecburen penetrasyonu kabul ediyorlar” diyor Hercovich, “çünkü ister inanın ister inanmayın, penetrasyon, onları duygusal ve şehvani bir durumdan mümkün olduğunca uzak tutuyor. Penetrasyona mecbur kalıyorlar, çünkü penetrasyon öpücüklerden, okşamalardan ve sarf edilen çirkin sözlerden daha az acıtıyor.”




4. Toplumsal algı susturuyor


Tek bir maddenin, yani “hayır demenin” yeterli sayılması gerektiği tecavüz vakalarında çok maddeli görünmez bir “checklist” bulunuyor ve tecavüz mağdurları, alkol almamak, açık seçik giyinmemek, ölümüne direnmek gibi “her şeyi mükemmel- eksiksiz yerine getirmiş olmak zorunda kalıyor. Bu maddelerde eksiklik olduğunda, mağdurlar yaşadıklarını ispatlayamayacağını düşündükleri için susuyorlar.


Bu nedenle; “o saatte orada ne işi varmış?” “bu kıyafeti neden giymiş?” “neden alkol almış?” “neden fotoğrafını göndermiş?” gibi sorular aslında makul şüpheleri değil, binlerce yıldır süren tek bir mahkemenin önyargılı suçlamalarını temsil ediyor.



Alıntılar:


Eric Berkowitz - Seks ve Ceza: Arzuyu Yargılamanın Dört Bin Yıllık Tarihi

BBC - Polanski tecavüzü mağduru: Asıl reyting kurbanıyım

Inés Hercovich- Why women stay silent after sexual assault



30.000 üyeli haftalık Huzursuz Bülten'e ücretsiz abone olabilirsin:

Teşekkürler.

HUZURSUZ BEYİN

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
bottom of page