top of page

Haftalık Psikoloji Bülteni'ne üye ol

Teşekkürler.

HUZURSUZ EMOŞ.jpg

Irkçılık doğuştan mı




Irkçılığın doğuştan mı geldiğini yoksa sonradan mı oluştuğunu genellikle bebekleri ve çocukları inceleyerek anlamaya çalışıyoruz.


Bebekler ve küçük çocuklar hangi ırktan olduklarını bilmezler; aynadaki görüntünün bile kendilerine ait olduğunun farkına varmazlar. Sadece çevrelerini görürler. Etrafında ona bakan insanları kategorilere ayırırlar: çevresindekilerle benzeşenler ve çevresindekilerle benzeşmeyenler.


Bir kadın tarafından yetiştirilen bebekler kadınların yüzlerine, bir erkek tarafından yetiştirilen bebekler erkeklerin yüzlerine daha uzun bakar.


Benzer şekilde Kafkasyalılar tarafından yetiştirilen bebekler Kafkasyalı yüzlerine, Etiyopyalılar tarafından yetiştirilen bebekler ise Etiyopyalı yüzlerine daha uzun bakmayı tercih eder.


Etnik çeşitlilik olan bir grupla beraber büyüyen bebekler ise karşısındaki insanın ten rengine ilgi göstermez. Ama sakalsız insanlarla büyüyen bir çocuk, örneğin, sakallı bir insan gördüğünde sorun çıkarabilir.


Yani doğuştan ırkçı değiliz. Doğuştan ayrımcılık yapmaya meyilliyiz. Ama bu ayrımı nasıl yapacağımızı çevremizden öğreniriz.


Bu konuyla ilgili başarılı çalışmalar yapan Paul Bloom, “Bebeklerin Ahlaki Yaşamı” adlı kitabında şöyle der:


“Ne okul öncesi çocuklar, ne de karma okullarda eğitim gören çocuklar ırkı önemser. Deri rengi toplumsal açıdan önemliyse çocuklar bunu ciddiye alır. Değilse almazlar. Ayrımlar yapmaya hazır şekilde dünyaya geliriz, ama bunu tam olarak nasıl yapacağımızı çevreden öğreniriz.”


Ayrıca, ilginç bir nokta bebeklerin duydukları “dil”e gösterdiği tepkidir. İngilizce konuşulan bir evde bakılan bebekler İngilizce, Fransızca konuşulan bir evde yetişen bebekler ise Fransızca konuşan birisini yakın görür. (Irk fark gözetmeksizin) İşin daha da ilginci, “aksan” çok önemlidir. İki İngilizce konuşan kişinin arasında - ırk fark etmeksizin - aksansız konuşanı tercih ederler.


Paul Bloom, konuyu kısaca şöyle özetler:


“Çocuklar kendileriyle aynı dili konuşan ve yabancı aksanı olmayan kişileri tercih eder. Fakat ırk, üç yaşına kadar çocuklar için önemli değildir. Örneğin beyaz çocuklar, beyazları siyahlara yeğlemez. Irk konusundaki eğilimler daha sonra ve yalnızca belli ortamlarda büyüyen çocuklarda ortaya çıkar. Bazı gruplara iltimas geçmeye yönelik doğuştan gelen eğilimlerimiz olabilir ama görünüşe göre doğuştan ırkçı değiliz."


Yani kendi ırkımızı değil kendi grubumuzu ötekilerden daha üstün tutmaya meyiliyiz. Bu gruplaşma, ırklar düzeyinde de olabilir, milletler düzeyinde de, siyasi görüşler düzeyinde de, hatta futbol taraftarlığı düzeyinde de.


Örneğin 80’lerin sonunda çocuk olan birisi olarak ben hiç siyah beyaz ayrımına denk gelmedim. Siyahlar hakkında tek duyduğum şey hepsinin Arap olmasıydı o kadar. Ama ne yazık ki Ermeniler, Gavurlar ve Aleviler hakkında kötü hikayelere maruz kaldım; Kürtler hakkında da. Yani hiçbiriyle karşılaşmamama rağmen, olumsuz önyargılara sahiptim. Ama tabii o dönem en büyük düşmanım Yunanlardı.


İzmir Kordon’daki deniz kıyısı boyunca yüzen at dışkılarının kaçan Yunan askerlerinin dışkıları olduğu anlatılmıştı bana sayısız kez. Büyüyüp orta okul ve liseye gittiğimde de Yunanlar hakkında berbat şeyler duymaya devam ettim. Oysa bugün Yunanlarla ilgili hikayeler azaldı, yerine Suriyelilerle ilgili hikayeler geldi.


Hepimiz bu tür gruplaşmalarımıza kendimizce makul sebepler bulabiliriz. Ama araştırmalar gösteriyor ki, gruplaşmaya yönelik meylimiz, herhangi bir mantığı olmayan gruplaşmalarda bile kötü kararlar almamıza neden oluyor.


Örneğin bir deneyde yetişkinlere resimler gösteriliyor, bazılarına beğendikleri resimlerin Kandinsky’e, diğerlerine ise Paul Klee’ye ait olduğu söyleniyor ve bir miktar parayı Kandinsky ve Klee hayranları arasında bölüştürmeleri isteniyor. Ve insanlar henüz yeni dahil oldukları gruba (hiçbir çıkarları olmadığı halde) daha fazla para veriyor. Üstelik insanları bozuk para kullanarak oluşturulan yazı grubu ve tura grubu diye ayırdığınızda bile bir süre sonra herkes kendi grubuna iltimas geçmeye başlıyor.


Yani, ırkçı doğmuyoruz ama gruplaşmaya yönelik meylimiz nedeniyle çok kötü yargılarda bulunabiliyoruz. Bunun farkında olmak bile dünyayı biraz daha yaşanılır bir yer yapabilir.


Comments


bottom of page