Liz and Mollie’nin bir çizimlerine denk geldim geçenlerde: Sevimli balonun üzerinde “odaklanabilme yeteneğim” yazıyor. Onu patlatmak üzere olan incecik iğnede ise “stres yaratıcı tek bir email.”
Çoğu hayvan çevresindeki bir olaya tepki gösterdiğinde, doksan saniye süren kimyasal bir süreç gerçekleşir. Nöronlar ateşlenir, hormonlar salgılanır, kalp atışı hızlanır, odaklanma artar; “saldır ya da kaç” şeklinde özetleyeceğimiz bir eylem planı uygulanır ve eğer tetikleyiciler devam etmiyorsa; biter.
Ünlü bilimci Robert Sapolsky bu durumu güzelce özetler: zaten bu süre zarfında doğada ya ölür ya da öldürürsünüz.
Bir tek bizler bu stresi uzun sürelere yayma yeteneğine sahibiz. Üstelik o çok övündüğümüz beyinlerimiz sayesinde.
Çünkü insan, kendisini geçmişte ve gelecekte düşleyerek olumsuz duygularının tetikleyicisi olabiliyor.
Bazen, yirmi yıl önce yaşanmış olayı geçmişin tozlu sayfalarından çağırıyoruz da, ona odaklanıp döngüyü tekrar ve tekrar başlatıyoruz. Üstelik kötü sahneleri parlatıp, nispeten iyi sahneleri sansürleyerek yapıyoruz bunu.
Çoğu zaman da geleceğin bilinmezliğine odaklanıyoruz; olma ihtimali epey düşük olayların bile taksitini şimdiden ödüyoruz.
Yaşamlarımız, asla karşılaşmayacağımız zorluklar için ödediğimiz psikolojik bedellerle fakirleşiyor.
Bazı streslerim o kadar uzun sürüyor ki, değil ilk dakikasını, ilk gününü bile hatırlamıyorum.
Asıl sürecin doksan saniye sürdüğü gerçeği inanılmaz geliyor kulağıma.
Oysa nöroanatomist Jill Bolte Taylor ısrar ediyor:
“Tetiklendiğinizi hissettiğiniz bir sonraki anda saatinize bakın, doksan saniye dolmadan kendinizi daha iyi hissetmeye başlayacaksınız."
"Tabii ki yine o duyguya geri dönebilir ve bu devreyi tekrar ve tekrar çalıştırabilirsiniz."
Beynimizin bu özelliğine karşı büyüsel sayılabilecek bir başka özelliğimiz var: odaklandığımız noktayı değiştirebilmek.
Elbette kimimizin çevresel stres faktörleri diğerlerinden kat be kat fazla, kimimiz doğuştan daha dürtüsel, kimimiz daha dikkatli, kimimizin beyni kötümser, kimimizin başından katlanılması zor felaketler geçti.
Ancak, özellikle olumsuz duygulara bulandığımızda doksan saniye kuralını hatırlamak, bütün sorunlarımızı çözmese de, belki de günler sürecek bir döngüden kurtulmamızı sağlayabilir ve psikolojik varoluş mücadelemizde bizi bir nebze olsun rahatlatabilir.
Alıntılar:
Jill Bolte Taylor - My Stroke of Insight