top of page

Haftalık Psikoloji Bülteni'ne üye ol

Teşekkürler.

HUZURSUZ EMOŞ.jpg

Anılar gidince geriye kim kalır?





“Bütün hatıralarım, bütün hayatım, her şey silinip gidecek. Ben ne olacağım? Şahsiyetim ne olacak?"


Böyle diyordu, Şahsiyet dizisinin kahramanı Agah Beyoğlu, kendisine Alzheimer tanısı konulduğunda.


Haklı gibi, kim olduğumuzu hatırlayamazsak, geriye bizden ne kalır ki?


Anneannem ara ara demans belirtileri göstermeye başladığında, ben de benzer düşüncelere kapılıyordum. Ama şahsiyetlerinden bir şeyler kalıyor geriye.


Alzheimer hastalığının karakteristik özelliği gitgide artan hafıza kaybı. İlk başlarda isimlerin hatırlanamaması şeklinde başlayan süreçte unutkanlık bütün hayatı kapsayacak şekilde genişliyor ve hastayı bir sis bulutunun içine sürüklüyor.


Yine de, Agah Beyoğlu gibi başlangıç dönemindeki hastalar kendi başlarına yaşayabiliyor ve hayatlarını idame ettirebiliyorlar.


Ancak Alzheimer ilerledikçe hastalar en önemli kişisel anılarını dahi unutmaya başlıyorlar. Yolun sonunda kendi adları, elli yaşındaki çocukları bile yabancı geliyor onlara. Bu sebeple birçok insan Alzheimer hastalığını “kendiliğin kaybı” olarak görüyor. Kendisine dair otobiyografik bir anısı olmayan insanın nasıl bir “kendilik” anlayışı olabilir ki?


Yine de, bu o kadar doğru bir yaklaşım olmayabilir. Çünkü beynimizde farklı türlerde bellekler bulunuyor ve Alzheimer’da en çok zarar gören, hatıralarımızın bulunduğu bildirimsel belleğimiz.


Ancak neyi nasıl yaptığımızın kaydolduğu prosedürel belleğimiz pek zarar görmüyor. Bu sayede Alzheimer hastaları grameri doğru kullanarak cümle kurabiliyor ve konuşabiliyorlar.


Bu bilgiyi kullanan Cleveland Üniversitesi araştırmacıları, 52 ileri evredeki Alzheimer hastasıyla görüşme gerçekleştiriyor. Bu hastaların hemen hemen hiçbiri geçmişini hatırlamıyor ve uydurma anılara inanıyorlar. Ama araştırmacılar, konuşma üsluplarından, yaklaşım tarzlarından, hastalık öncesi karakterlerinde benzerlik buluyorlar. Örneğin ailesi tarafından iddialı ve girişken olduğu belirtilen bir hasta, tamamen sanrılarla dolu olsa da kurduğu diyaloglarda önceki gibi girişken davranıyor.


Ama en önemlisi; “mimik okuma ve insanların duygularını anlama” yetimiz de prosedürel belleğimizde depolanıyor. Dolayısıyla, şimdiki an ile ilgili çok az anlayışa sahip ileri evre Alzheimer hastaları için çevresindeki insanların mimikleri ve ses tonları çok önemli hale geliyor.


Bu nedenle çevrenizde bir Alzheimer hastası varsa, yapabileceğiniz en iyi şey ona olabildiğince pozitif davranmak. Alzheimer’ın ilk evresinde olan hastalar zaten hafıza kayıplarının farkında oldukları için stres yaşıyorlar, ileri evredeki hastalar ise neredeyse hiçbir şey hatırlamadıkları için sadece biz onlara hatırlattıkça bu stresi yaşıyorlar.


Kendi anneannemden de biliyorum, onlar başka bir diyara kaydıkça, sıkıca tutup geri getirmek istiyoruz. Ama hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaklarını kabul etmemiz gerekiyor. Bize düşen, hala şahsiyetlerinden kırıntılar taşıyan bu insanlara mimiklerimizle ve ses tonumuzla olabildiğince huzurlu bir ortam sağlayabilmek.


Bakışlarımız karşılaştığında bize dair hiçbir şey hatırlamamaları canımızı yaksa da, son nefeslerine kadar içlerinde hala kırılgan bir şahsiyet taşıdıklarını unutmamalıyız.


Alıntılar: Francis, L. E., Lively, K. J., König, A., & Hoey, J. - The affective self: Perseverance of self-sentiments in late-life dementia.

bottom of page