Zayıf ve biçare atakların ardı arkası kesilmiyor. Önce bir profesör kız çocuklarında 12 – 17 yaş arasını doğum için en uygun yaş olarak tanımlarken daha sonra bir Erbakan, 15 yaşındaki kızların cinsel olgunluğuyla ilgili açıklamalar yapıyor.
Yanlış anlaşılmasın, bu sorular tartışılmaz değil. Her şey gibi, bu konular da tartışılabilir. Evrimsel, antropolojik, tarihsel ve sosyokültürel boyutları tartışılıyor da.
Ama bu tartışmaların, merkezinde İstanbul Sözleşmesi'nin olduğu, kadınlığın geleneksel aile yapısı içerisinde sönümlendirme çabası olduğunu da anlamamız gerekiyor.
Erkeklerin ve kadınların evlenme yaşları tarih boyunca değişkenlik gösterdi ve her seferinde bir mücadelenin ürünü oldu. Ortalama yaşam sürelerinin çok daha düşük olduğu, insanların çoğunun tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları, çocukların çocuk değil küçük yetişkinler olarak görüldüğü, eğitim almadıkları ve erken yaşta aileleriyle çalışmaya başladıkları, öğrenebileceği 20- 30 bilgiyi de erken yaşta öğrenip hayata atıldıkları, bebek ölümlerinin sık olduğu dönemlerde evlilik yaşları 18’den daha da aşağılardaydı.
Artık böyle bir toplumda yaşamıyoruz.
Bugün bile, dünyanın farklı coğrafyalarında buna benzer toplumlar yer alıyor. Örneğin çocuk evliliklerinin en çok uygulandığı ülkelere bakalım; Nijer, Afrika Cumhuriyeti, Çad, Bangladeş, Burkina Faso, Mali, Güney Sudan, Mozambik, Somali, Nijerya, Malavi, Madagaskar, Etiyopya, Nepal, Uganda ve Sierre Leone’de 18 yaşından küçük kızların evlilik oranı %40’ları buluyor.
Evlenme yaşı, tarım toplumundan kopmaya başladıkça da çekişmenin ürünü oluyor. Örneğin Hristiyan dünyasında henüz 12. yüzyılda kilise yaşları daha yukarı çekmek istiyor, çünkü karşısındaki derebeylerin evlilik ilişkileriyle toprak kazanıp güçlenmesini engellemeye çalışıyor.
Osmanlı'da da 16. yüzyılda, Ebusuud Efendi çocukluk çağının bitimini on iki yaş olarak uygun gördüğünde, böyle bir sınırlamaya gidilmesi pek hoş karşılanmıyor. Ne gerek var efendim bir alt limite? Bir yüzyıl sonra Ali Efendi, bu yaşı dokuza indiriyor. 1917 yılında 1,5 yıl yürürlükte kalan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ise evlilik yaşını 18'e getiriyor.
Yani evlilik yaşı 8 mi olsun yoksa 18 mi sorusunun cevabını bugüne dek güç dinamikleri arasında süregelen mücadeleler belirledi. Bundan sonra da öyle olmaya devam edecek.
Şimdi gelelim asıl meseleye.
Zor coğrafyadayız biz, naiflik öldürebiliyor. Bir takım insanlar bunu ilmi bir meraktan veya bir haksızlığın giderilmesinden dolayı sorgulamıyor. Bir takım insanlar o eski dönemleri özlüyor; kadınların ekonomik kaynaklardan uzak tutulduğu, bu yüzden korunmak ve barınmak için dedesi yaşında insanların evlerine üçüncü eş olarak girmek zorunda kaldığı, tecavüzcüsüyle evlendirildiği, seçme şansının bırakılmadığı, evlendiği erkeği her türlü şiddetine ve yetersizliğine rağmen terk edemediği, dulluğun çölün ortasındaki akbabalara bırakılmakla eş tutulduğu, kadınları, kıyafetlerinden, gülümsemelerine kadar kontrol edilebildiği günleri özlüyorlar.
Diyalogla maskelenmiş saldırıları da bu yüzden. Kadınları fethin sonucundaki savaş ganimetleri olarak gören bir zihniyetin iPhone tatmış modelleri olan bu kişiler, fikirsel olarak yıllar yılı iktidarda olmalarına rağmen başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere, kendi elleriyle hayallerinden bu kadar uzaklaşmalarının hırslarıyla kuduruyorlar.
Çünkü kendilerine yönelik toplumsal her mücadeleyi bir şekilde bölerek ve korkutarak cılızlaştırmayı başarmış bu kişiler, aynı başarıyı kadınlar konusunda gösteremediler. Bırakın bölmeyi, bu konu kendi mahallelerini bölüyor. Kendi mahallelerindeki birçok kadın da gizli gizli veya direkt olarak bu tutuma karşı çıkıyor.
Kadınları ve çocukları aile içi şiddetten korunmak için atılması gereken adımları gösteren İstanbul Sözleşmesi'ne her fırsata neden "geleneksel aile yapımıza atılan bir dinamit" diye saldırıyorlar?
Atılan tokatlar, tekmeler aile kurumuna dinamit olmuyor da, sek sek oynaması gereken yaşta dedesi yaşında herifle evlendirilmek aile kurumuna dinamit olmuyor da kadının şiddeti kanıksamaması, insanlık onuruna bağdaşır şekilde şiddete karşı çıkması neden geleneksel aile kurumuna dinamit sayılıyor?
Çünkü güçlerinin bir kısmını bu çaresizlikten alıyorlar.
Asıl dertleri bir zamanlar sahip oldukları gücü kaybetmemek. Bizler de bir tartışmanın değil, ipin ucunda çocuklarımızın ve geleceğimizin olduğu bu kadim mücadelenin içindeyiz.
Bu nedenle bu tür "tartışmalara" balıklama atlamadan önce Ahmed Arif'in bilgelik dolu dizelerini aklımızdan çıkarmadan karşımızdaki kişinin kim olduğuna bir baksak iyi ederiz.
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...
Alıntılar:
Michael Casteman - Age of Consent: How Old Is Old Enough for Sex?
Françoise Herritier - Kadınların En Güzel Tarihi
Yahya Araz - 17. ve 18. Yüzyılda İstanbul ve Anadolu'da çocuk evlilikleri ve erişkinlik olgusu üzerine bir değerlendirme
Ahmed Arif - Adiloş Bebenin Ninnisi
コメント